ABD’deki Biden yönetimi küresel pandeminin Amerika dahil tüm dünyayı ekonomik zorluklarla salladığı bir ortamda, NATO aracılığıyla Avrupa’yı 1962 Küba füze krizinin benzeri bir krize sürüklüyor. Bu kez aktörler yer değiştirmiş durumda. Fırtına bu kez 21’inci yüzyılda Amerikan kokulu ‘renkli devrimlerin’ mağduru Ukrayna’yı Amerikan militarizminin beşiği yapmaya kalkışmasından kopuyor.
Rusya Federasyonu, uzun süre arayışın ardından geçen hafta ABD ve NATO’ya taleplerini iki ayrı taslak halinde sundu. Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ryabkov, çarşamba günü Moskova’da görüştüğü ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Karen Donfried’a bu taslakları iletti.
İki taslak
ABD’ye sunulan öneriler; BM Şartı ve 1975 Helsinki Nihai Senedi’nin yanı sıra dikkat çekici biçimde ABD ile eski SSCB arasındaki nükleer savaş riskini azaltmaya dair bir dizi uluslararası anlaşmaya atıf yapılarak 8 maddede sıralanıyor. Özetle:
BM Şartı’nın ilkelerine uyması; başka devletlerin topraklarının silahlı saldırı hazırlığı için kullanılmaması; ABD’nin NATO’nun doğuya doğru genişlemesini önlemesi ve eski SSCB devletlerinin ittifaka katılımını reddetmeyi taahhüt etmesi; bu ülke topraklarında askeri üsler kurmaması, altyapılarını kullanmaması ve ikili askeri işbirliği geliştirmemesi; nükleer yahut nükleer olmayan silahlarla donatılmış ağır bombardıman uçakları ve savaş gemilerini konuşlandırmaktan kaçınması; sınırlardan azami yaklaşma mesafesinin dışında durularak diyalog mekanizması geliştirmesi; orta ve kısa menzilli füzeleri yerleştirmemeyi taahüt etmesi; nükleer silahları ulusal toprakları dışına konuşlandırmaması, anlaşma yürürlüğe girdiğinde de konuşlandırmış olduklarını çekmesi, altyapıyı ortadan kaldırması; nükleer silah sahibi olmayan ülkelerdeki askeri ve sivil personeli eğitmemesi. (Varşova Paktı tarih oldu fakat ABD nükleer silahları Almanya, Hollanda, İtalya ve Türkiye’de yerli yerinde)
Moskova’nın NATO’yla sunduğu taslak ise 9 madde yer alıyor. Özetle:
"BM amaçlarıyla bağdaşmayan her türlü güç kullanımından kaçınılması, askeri tatbikatlardaki riskleri azaltmak; ihtilaf çözümleri için Rusya-NATO Konseyi de dahil ikili ve çok taraflı istişare mekanizmalarının kullanılması, askeri tatbikatlarda iletişim kanallarının devreye girmesi; Baltık ve Karadeniz bölgesinde önleme mekanizmaları kurulması; Avrupa ülkelerine yeni silahlı kuvvet konuşlandırılmaması; orta ve kısa menzilli füze konuşlandırılmaması; Ukrayna ve diğer devletlerin katılım da dahil NATO’nun daha fazla genişlemesini engelleyen yükümlülüklerin kabul edilmesi; NATO üyelerinin Ukrayna’nın yanı sıra Doğu Avrupa, Kafkasya ve Orta Asya’daki ülkelerin topraklarında askeri faaliyet yürütmemesi.
Moskova kartlarını ‘üstten açmış’ görünüyor. Aslında NATO’nun bitmek bilmez genişlemesi ve çevrelemesi karşısında Avrupa güvenliği için yeni parametrelerin belirlenmesini öneriyor. Rus yetkililerin açıklamaları aksi taktirde gidişatın açık çatışma olacağına işaret ediyor.
Rusya Federasyonu pratikte Ukrayna ordusunu dağıtabilir, ezici çoğunluğu Rusça konuşan bölgeleri alabilir, güneyde Karadeniz’den edebilir, batısında minik tarım Banderistan’ı ile Ukrayna’nın ‘devletlilik’ halini ortadan kaldırabilir. Ancak Moskova’nın tavrı açıkça bunu istemediğine, üzerine gidilmedikçe harekete geçmediğine işaret ediyor.
İlk etapta taslakların ABD ve NATO’yu şaşırttığı anlaşılıyor. ABD önderliğindeki Batı açık bir çatışmaya niyetli değilse ve Ukrayna’nın bölünmesini göze almıyorlarsa, kısa sürede sonuç vermeyecek olsa bile masaya oturma seçeneğini değerlendirme olasılıkları bulunuyor.
Savaş cephesinin hesapları
Ancak Washington’daki savaş cephesi açısından Ukrayna’yı Donbass’ta savaşa kışkırtma seçeneği baki. Bu sayede ABD’nin Avrupa’daki rolünü artırmak, askeri bütçe artışlarını meşrulaştırmak, Almanya ve Avrupa ile Rusya arasındaki Kuzey Akım-2 hattına son vermek gayet mümkün olabilir. Son dönemde Rusya’ya yönelik SWIFT mekanizmasından çıkartma tehdidini öne çıkarıyorlar. Ancak Avrupa’nın içindeki bulunduğu enerji krizinde bunun bedelleri olacaktır. Böylesi bir durumda Almanya’nın acemi Transatlantikçi yeşil Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock eğer uzun süre koltuğunda oturabilirse, sonuçlarını göreceğiz.
Moskova’nın taslakları karşısında savaşçı NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg biraz kısık sesle de olsa hoşnutsuzluğunu dile getirirken, Biden yönetimi şimdilik temkinli. Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, ‘Rusya’nın güvenlik kaygıları listesi varsa, ABD ve Avrupalı müttefiklerin de bulunduğunu’ söyleyerek müzakereye açık tavır aldı. Yanıtlarını bu hafta daha iyi anlayacağız. Ancak taslakların sunumu öncesinde Rusya liderinin Çinli mevkidaşı Şi Jinping ile video-zirvesi, Biden yönetimini daha fazla düşünmeye sevk edebilir.
Avrupa’yı mobilize etmeye çalışan Biden yönetimi, Çin’i yine Çinlilerin yaşadığı Tayvan üzerinden zorladığı gibi Rusya’ya da yüzyıllardır derin bağları bulunan Ukrayna üzerinden yükleniyor. Ukrayna, Slav dillerinde ‘borderland’ (sınır toprağı, ülkesi) anlamına gelir. Rusya açısından ‘devlet kuruculuk’ bakımından önem taşıyor. Sovyetler Birliği’nin çok değil 30 sene önce en önemli parçası olmuş, liderler çıkartmış Ukrayna’yı Moskova’nın yıllardır neden işgal etmediği sorusuna yanıt veremeyenlerin şimdi ‘işgal hazırlığından’ bahsetmesi komik.
ABD kokulu ‘renkli devrim’ Ukrayna’yı apaçık biçimde neo-nazi Banderistana çevireli yedi yıl geçti. ABD ile birlikte demokrasi ve insan haklarının sözde şampiyonu Avrupa’nın, Kiev’deki rejimin Donbass’a ‘terörist’ muamelesi çekmesi, Rusça dilini yasaklaması, altına imza attıkları Minsk anlaşmalarını uygulamaması karşısında gıkları çıkmadı. Binde biri Türkiye’de yaşansa kazan kaldıracak olanlar, iş Kiev’e geldiğinde sus pus kesildi.
Meseleyi getirdikleri yer artık Avrupa güvenliğine dayandı. Açık çatışma istemiyorlarsa eğer, baltalarını gömmeleri ve diplomasi masasına dönmelerinde fayda var.
BirGün / 20.12.21