İşçi grevleri artıyor: Daha ilerisi için mücadele!

İngiltere'de işçi grevleri artıyor, Almanya'da enflasyonun kira artışlarına neden olması tartışılıyor. Avrupa Merkez Bankasının kararı ise sermaye rantını koruma girişimi olarak tepki görüyor.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 24 Temmuz 2022
  • 09:30

İngiltere’de işçi eylemleri son yıllardaki en yüksek seviyesine ulaşmış durumda. Guardian’daki yazısında “Grevlerle dolu sıcak yaz” olarak adlandırılan bu dönemin önemini vurgulayan Polly Smythe, mücadelelerin büyük ölçüde savunmaya yönelik olduğuna, koşulların daha da kötüleşmesini önleme amaçlı olduğuna dikkat çekiyor ve sendikaların daha ileri talepler savunması gerektiğini belirtiyor.

Almanya’da enflasyon artışına bağlı olarak yan giderlerin artacağı gerekçesiyle ev kiralarında da artış bekleniyor. Kira zammı, çoktan özelleştirilen konutların sahibi büyük emlak tekellerinin hissedarlarının cebine akıyor. Neues Deutschland gazetesi, konutların kamulaştırılması ve tekellerin kâr hırsı yerine emekçilerin ihtiyaçlarının karşılanmasının gerektiğine vurgu yapıyor.

Avrupa Merkez Bankası (AMB), resesyon tehdidinin baş gösterdiği ve İtalya gibi en kırılgan ülkelerin zorluklarının arttığı bir dönemde yüksek riskli bir hamle yapıp faiz oranlarında keskin bir artış yapmaya karar verdi. Fransız Humanité gazetesi, AMB’nin kararını, “Artan fiyatlar nedeniyle azalma tehdidindeki sermaye rantlarını koruma çabası” olarak yorumladı.

İngiltere’de grevler etkili oluyor, sendikalar daha ilerisini hedeflemeli

Polly SMYTHE
Guardian

Tarihçi Eric Hobsbawm’ın bir zamanlar yazdığı gibi, sendikal hareketin gücü, üye sayısını gösteren grafikle tam olarak anlaşılamaz. Bunun yerine, faaliyetlerde “sıçramalar” ve “patlamalar” olur. Ona göre, bu öngörülemeyen zirveler ve ani yükseliş anları, “sıkıştırılmış gibi sadece periyodik olarak tutuşan yanıcı madde birikim’” ile meydana gelir.

Britanya şu anda bir tutuşma anı yaşıyor. Pek çok kişinin şimdiden “grevlerle dolu sıcak yaz” olarak adlandırdığı bir döneme giriyoruz.

Ücretlerin durumu hikayenin büyük bir parçası. Enflasyonu da hesaba katarsak, önümüzdeki iki yıl içinde ücretler yıllık 1750 Sterlin azalacak. Fiyatlara paralel olarak ücretleri artan tek çalışan grubu, yılda 170 bin sterlinden fazla kazananlar.

Kayıtların tutulmaya başlanmasından bu yana ilk kez işgücündeki daralma, işsiz sayısından daha fazla açık iş olduğu anlamına geliyor. Boş pozisyonlara insan bulmakta zorlanan bazı işverenler, mevcut personeline zorunlu fazla mesai dayatmaya çalışıyor. Kuzey İrlanda’daki Caterpillar grevinde tartışılan konulardan biri de buydu.

Kovid-19 pandemisi, çalışma biçimlerimizi bozup yeniden düzenlerken, çalışanların özgüveninde bugün yaşanan beklenmedik yükselişin de temellerini atıyordu. İşten çıkarma ve yeniden işe alma taktikleri ve okulların yeniden açılması konusundaki pandemi kavgaları, çalışanlara gücünü deneme ve kolektif güvenlerini inşa etme fırsatı sağladı. İletişim İşçileri Sendikası CWU’nun Royal Mail ve British Telecom Grubu’na karşı eylemi, Demiryolu İşçileri Sendikası RMT’nin Network Rail’e karşı eylemi, hastanelerde taşeron şirketlere çalışan temizlik işçileri ve hizmetlilerin eylemleri gibi şu anda gördüğümüz pek çok uyuşmazlıkta önemli bir kaldıraç noktası “kilit işçi” fikridir. Aşırı çalışma saatleri, pandemi döneminin getirdiği stres ve hızla ağırlaşan işyeri koşulları karşısında, “temel” veya “kilit” olarak kabul edilen çalışanlara hep daha iyisini hak ettikleri söylendi. Ancak, CWU’nun Genel Sekreter Yardımcısı Terry Pullinger’ın dediği gibi, “Hak ettiğimizi alamıyoruz. Pazarlık ettiğimiz şeyi alıyoruz.”

Her ne kadar son on yılların ortalaması tarihsel açıdan düşük olsa da, işçi eylemleri son beş yılın en yüksek seviyesine ulaşmış durumda. RMT’nin haziran ayındaki eylemi, demir yollarında 30 yılı aşkın bir süredir görülen en büyük eylemdi. CWU, Royal Mail’e karşı grev eylemi için yüzde 77 katılımla yüzde 97,6 oy alarak 2016 Sendikalar Yasası’nın yürürlüğe girmesinden bu yana grev eylemi için en büyük yetkiyi elde etti. Sharon Graham, en büyük sendikalardan Unite’ın genel sekreteri olarak seçilmesinden bu yana geçen 10 ay içinde 63 bin Unite üyesinin uyuşmazlıklarına yol gösterdi. Eğer “enflasyonun bedeli işçilere ödetilirse” yüzlerce uyuşmazlık daha çıkabileceği uyarısında bulundu.

Şu anda bu tür eylemler büyük ölçüde kamu sektöründe yoğunlaşmış durumda. Bu durum kısmen, içinde bulunduğumuz yılda özel sektörde yüzde 7,2 olan ortalama ücret artışının kamu sektöründe sadece yüzde 1,5 olmasından kaynaklanıyor. Aynı zamanda üyelikteki farklılık da söz konusu: Son verilere göre kamu sektörü çalışanlarının yüzde 51,9’u sendika üyesi iken, özel sektör çalışanlarının sadece yüzde 12,9’u üye. Ancak bu durum grevlere açıkça siyasi bir boyut kazandırıyor, zira kamu sektörü ücretleri nihai olarak seçilmiş temsilciler tarafından belirleniyor. Buna bir de sendikaların, İşçi Partisi’nin büyük ölçüde uzak durduğu analiz ve fikirleri kamusal söyleme dahil etme biçimini eklediğinizde (enflasyonla mücadelede ücretleri baskılamak yerine kâr sınırlamasına gitmek gibi) nispeten küçük grev eylemlerinin bile neden büyük bir etkiye sahip olabileceğini görebilirsiniz.

Ama mevcut durumdan heyecan duyanlar temkinli olmalı. Özel sektörde grev dalgası olan yerler, British Airways veya demir yolları gibi eskiden kamuda olan işletmelerin ötesine pek geçemedi. Adaletsizlik duyguları militanlığa dönüşürken, sendikaların bu duyguları hayata geçirme görevini üstlenebilecekleri de net değil. Haziran ayında RMT, Network Rail’in yüzde 2’lik ücret artışına karşı meydan okurcasına grev eylemi yaparken, süpermarket çalışanları sendikası Usdaw, Morrisons çalışanları için yüzde 2’lik ücret artışını müzakere etmeyi bir zafer olarak gördü. Ama üyeler kendilerine sunulan bu anlaşmayı reddetti.

Şu anda karşı karşıya olduğumuz şey, ABD’li emek çalışmaları uzmanı Kim Moody’nin sözleriyle, “kesinlikler değil, fırsatlar”. Bu yıl şimdiye kadar yaşanan uyuşmazlıklar etkileyici ve önemli olmakla birlikte, aynı zamanda savunmaya yönelik: Söylem daha iddialı olsa da mücadele büyük ölçüde koşulların daha da kötüleşmesini önlemek için. İşçi gücüne elverişli ekonomik koşulların -yüksek enflasyon, sıkı işgücü piyasası ve tedarik zinciri kesintileri- sürpriz bir şekilde ortaya çıkması da rehavet riskini beraberinde getirebilir. Hem tabanın hem de liderlerin harekete geçme konusundaki istekliliğinin artması umut verici, ama dalgalanmaya açık koşullar başarıyı garanti etmez.

Hobsbawm’ın da belirttiği gibi, yanıcı maddelerin birikmesi ile bunların tutuşması arasında fark vardır. Ancak işçiler birbirlerini mücadele ederken gördüklerinde kıvılcımlar saçılmaya başlayabilir.

 (Çeviren: Dış Haberler Servisi)

Enflasyona tepki olarak kamulaştırma

Karla HILDEBRANDT
Niklas DÖBBERLİNG
Neues Deutschland

Deutsche Wohnen emlak tekelinin her kiracısı, grubun hissedarlarına yılda ortalama 2 bin 40 avro ödüyor. Artan enerji fiyatları ile birlikte, kiracıların tam olarak üstlenmesi gereken daha yüksek yan maliyetlerle bu ödemeye bu yıl 410 avro eklenebilir. Halbuki erimesi gereken ilk şey kiracıların geliri değil, büyük emlak tekellerinin kârlarıdır.

Federal Ekonomi Bakanı Robert Habeck, artan enerji fiyatları nedeniyle sonbaharda toplumsal huzursuzluk konusunda uyarıyor. Politikacılar bu nedenle şu anda enerji tasarrufu yapılması için çok şey istiyorlar, Yeşiller’den Habeck’in kendisi daha az duş alıyor ve Liberal Wolfgang Kubicki çoğunlukla soğuk suyla yıkanıyor. Saksonya, Dippoldiswalde’deki konut kooperatifinin kiracıları artık saat 21.00’den sonra sıcak ya da soğuk suyla duş yapacaklarına kendileri karar veremiyor. Sıcak su günde sadece birkaç saat var. İki en büyük emlak tekeli Vonovia ve Deutsche Wohnen, sonbahardan itibaren kiracılar için benzer bir şey planlıyor: Gazdan tasarruf etmek için kiralık dairelerdeki sıcaklıklar azaltılacak. Konut sektörünün, enerji tasarrufu önlemlerini politikacılarla “işbirlikçi” bir şekilde- elbette kiracılarının yaşam kalitesi pahasına- öneren tek branş olması dikkat çekici.

Vonovia ve diğer emlak tekelleri artan yan maliyetler için önceden ödeme yapmak zorunda kalacaklarından ve kiracıların yüksek faturalarını ödeyemeyeceklerinden korkuyorlar. Mevcut ekonomik krize rağmen şirketler, evlerin hissedarlarına yüksek karlar ödemeye devam edilmesini sağlamak için ihtiyati maliyet düşürücü önlemleri kullanmak istiyor. Dahası: Vonovia CEO’su Rolf Buch’un isteklerine göre, artan gaz ve gıda fiyatlarıyla ilgili olmasa da, soğuk kiralar enflasyona göre ayarlanacak.

Endeks kira sözleşmesi olan kiracılar için bu bir tehditten daha fazlası. Kira sözleşmeleri, kiraları enflasyonu yansıtacak şekilde otomatik olarak ayarlayan bir madde içerir. Bu sayede Vonovia şirket tarihindeki en başarılı yıla bakabilecek ve her zamankinden daha yüksek temettüler ödeyecek. Eski model devam ediyor: Kiracıların cüzdanından bir avro azalması hissedarların gelirinin artması anlamına geliyor .

Kiracılar karın nasıl kullanılacağına kendileri karar verebilseydi, tekeller temettü dağıtmak yerine kiracıları dikkate alırlardı. Bu nedenle kar amacı güden şirketlerin yaşam alanları bir an önce kamulaştırılmalı ve karlar artık  kiracıları koruyan ilk siyasi kaldıraç olmalı.

Küçük bir hesaplama örneği: Daire başına yıllık şirket karındaki 2.040 avroluk bir azalma, yan maliyetlerde beklenen artışları tamamen yumuşatacaktır. Dahası, kiralardaki kalıcı düşüş, özellikle mevcut yükselen fiyatlardan özellikle etkilenen düşük gelirli haneler için adil bir rahatlama yaratacaktır. Ancak politikacılar bu potansiyeli kullanmayı reddediyor. Şirketleri sorumlu kılmak yerine, kiracılar için zorluk fonları veya yakıt indirimi gibi tartışmalı bir rahatlama etkisi olan projelerle yalnızca vergi mükelleflerinin parasıyla krizi hafifletmeye çalışıyorlar. Bu tür önlemler kısa vadede tüketicileri rahatlatsa da, tek bir temel etkiye sahiptir: Vergi mükelleflerinin parasıyla şirketlerin karlarını güvence altına alırlar. Bu yaz akaryakıt indirimi ile 9 avroluk bilet kamu sektöründen sağlanan rahatlamanın işe yaradığını, ancak büyük  şirketlerle işbirliğinin işe yaramadığını gösteriyor.

Bu nedenle, konut sektörünün artık kamulaştırılması ve böylece kamusal alana geri getirilmesi zorunludur. Şirketler, kiracılar için (ısıtmalı) konut temel hakkı konusundaki sorumluluklarını yerine getiremeyeceklerini ve yapmak istemediklerini bir kez daha kanıtlıyorlar. Onlar enerji, iklim ve ekonomik kriz dönemlerinde bile kendilerini sadece hissedarlarına bağlı hissederler. Evlerimiz onlar için kazançlı bir iş modelidir. Bu nedenle geçen yıl Berlin’de bir milyondan fazla vatandaş büyük konut gruplarının kamulaştırılmasından yana görüş bildirdi.

Yeşillerden Ekonomi Bakanı Robert Habeck, toplumsal huzursuzluktan korktuğunda yanılmıyor. Berlinli kiracılar, enerji fiyatlarındaki enflasyonun maliyetine katlanmak zorunda kalmaktan öfkeli. Mevcut kira maliyetleri bile birçok hane için neredeyse dayanılmaz. Normal ve düşük gelirliler için yükselen fiyatlar, önümüzdeki kış aylarında yaşam kalitesinin düşmesi ve sosyal soğukluk anlamına geliyor. Vonovia, Deutsche Wohnen ve Co. şirketlerinin karlarına el konulursa kiracılar mükemmel şekilde ısınacaktır.

(Çeviren: Semra Çelik)

Avrupa merkez bankası kemer sıkmaya odaklanacak

Bruno ODENT
L’Humanité

Avrupa Merkez Bankası (AMB), 21 Temmuz Perşembe günü daha kısıtlayıcı bir para politikası izlemeye karar verdi. Bu durumun zaten zayıf olan ekonomik büyümeyi daha da zayıflatması ve hatta Avro bölgesinin büyük bir bölümünü resesyona itmesi riski bulunmaktadır. AMB, uzmanlar tarafından öngörülen artışlardan en önemlisi olan ana faiz oranında 0,50 puanlık bir artışı tercih ederek zor yolu seçti.

AMB Başkanı Christine Lagarde, Avro bölgesinde yükselmeye devam eden ve şu anda yüzde 8.6’ya ulaşan enflasyonu düşürmek için bu tedbiri “harekete geçmenin tek yolu” olarak sunmakta kararlıydı. Ancak bu manevra, birçok ülkenin enerji kaynaklarının Ukrayna’daki savaş nedeniyle sarsıldığı ve İtalya’da patlak veren ciddi siyasi krizin tek Avrupa para birimine üye ülkeler arasında faiz oranlarında yönetilemez farklılıklar yaratma tehdidini yeniden canlandırma riski taşıdığı bir ortamda çok daha hassas görünüyor.

Frankfurt’taki AMB kulesinin tepesinde her şey enflasyonla mücadeleye bağlanmıştı. Temel nedenlerinin ne olduğunu hiç sorgulamadan: Son iki yılda kovid salgınının sonuçlarıyla başa çıkma kisvesi altında finansal piyasalara koşulsuz olarak akıtılan bedava para seli gibi mesela. Büyük borsa operatörleri tarafından hortumlanan bu serbest krediler neredeyse sadece spekülatif ve kısa vadeli işlemler için kullanıldı. Sonuç olarak, reel ekonominin finansman ihtiyaçları ile bu ekonomiye tahsis edilen ödenekler arasında bir uçurum açılmıştır. Bu boşluk ve bazı sektörlerde yol açtığı kıtlıklar, esasen sıradan fiyatlardaki artışı körüklüyor.

Eğer AMB, kendisinin de yaratılmasına yardımcı olduğu bir enflasyona karşı koymak için ayarını tamamen değiştiriyorsa, bu, artan fiyatlar nedeniyle azalma tehdidi yaşayan sermaye rantlarını koruma çabasıdır. Hem kısıtlayıcı bir kredi politikası hem de artan ücretlere ve kamu harcamalarına karşı bir mücadele aracı. Gerçek bir kemer sıkma döngüsünün önü açılmıştır. Christine Lagarde 21 Temmuz Perşembe günü yaptığı açıklamada önümüzdeki haftalarda daha fazla artışın “programlanacağını” gizlemedi.

Bu yeni kemer sıkma döneminin gelişi, halihazırda en kırılgan olan ve finansal piyasaların spekülatif saldırıları tarafından tehdit edilen ülkeler üzerinde korkunç bir etki yaratabilir. Tıpkı bugün ekonomik zayıflıkları büyük bir siyasi krizle birleşmiş olan İtalya gibi. Bu durum, 2010’ların başında olduğu gibi, Avro bölgesi içinde parçalanma riskini körükleyebilir.

Christine Lagarde güven vermeye çalıştı. AMB’nin bu tür ayrışmaları önlemek için aceleyle bir araya getirilmiş araçlara başvurmakta “tereddüt etmeyeceğini” söyledi. Avronun “bütünlüğü” için en kötü korkular tekrar gündemde.

(Çeviren: Diyar Çomar)

Evrensel / 24.07.22