Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine yönelik olası bir askeri müdahalesi ve Amerika Birleşik Devletleri ile Rusya’nın bu konudaki tutumlarının ne olacağı konusu bu hafta da Arap medyasında geniş bir yer buldu.
Birçok yorumcu ve yazar, Türkiye’nin bu sefer diğer operasyonlardan farklı olarak elinin daha güçlü olduğunu, bunun da uluslararası alanda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD ve Rusya karşısında elinin güçlü olmasından kaynaklandığını ifade ediyor. Bazı yazarlara göre Rusya, Ukrayna savaşından dolayı uluslararası alanda yaşadığı izolasyonun etkisiyle, Washington’un da başta NATO’nun genişlemesi ve Batı ile Rusya arasında kurduğu dengelerden dolayı, Türkiye’yle ilişkilerini iyi tutmaya çalışıyor.
Türkiye ile Suriye arasındaki muhtemel görüşme senaryoları ve buna bağlı tartışmalar da Arap basınında hâlâ güncelliğini koruyor. Bunun yanı sıra Ukrayna’da devam eden savaş ve bu savaşın dünyadaki mevcut düzene olası etkileri bu hafta Arap basınında en fazla yer bulan konular arasındaydı.
'Rusya ve ABD’nin Erdoğan’a ihtiyacı var'
Türkiye bu kez operasyonu gerçekleştirmek için Moskova ve Washington'ın kendisine olan ihtiyacını kullanmaya çalışıyor. Moskova şu anda uluslararası alanda izole olmuş durumda ve Ukrayna’ya yönelik savaşı da onu çok fazla yıprattı. Diğer yandan Amerikan Başkanı Biden ile Çin Devlet Başkanı Şi Cinping arasında Bali’deki son G20 zirvesinde bir yakınlaşma başladı. Bu yüzden daha fazla yaklaşıp Türkiye’yi kendi politikaları doğrultusunda yanına çekmeye çalışıyor. Bu bağlamda Türkiye’de Rus gazı için bir toplama ve dağıtım merkezi kurulmasını önerdi. Ankara da önümüzdeki haftalarda askeri hava sahasını tekrar Rusya’nın uçuşlarına açma sözü verdi. Ayrıca Rus tahılının ihraç edilmesine yardımcı oldu ve Batı’nın ambargolarını uygulamadı. Ve tabii Suriyeli grupları kontrol altında tutuyor ve bu grupların Rusya’nın mevcut zayıflığından yararlanıp Şam’a yönelik ya da Rusya’nın Hmeymim ve Tartus üslerine karşı büyük çapta bir askeri eylemde bulunmalarını engelliyor.
Washington’ın ise, Meclis'in İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliklerine onay vermesi ve de Ruslarla Ukrayna konusunda bir buluşma yeri olarak kalması hususunda Ankara'ya ihtiyacı var. Amerika’nın SDG’ye olan desteği Türkiye’ye karşı bir adım olmadı hiç. Ve her zaman Türk milli güvenliğinin sağlanması konusunda Türkiye’yi anlayışla karşıladığını ifade etmiştir. Türkiye’nin daha önceki üç müdahalesi ABD’nin onayıyla oldu ve yeni operasyonun önünde de durmayacak. (Ammar Deyyub / El Arabi El Cedid Gazetesi)
'Erdoğan Putin’in zor durumda olduğunun farkında'
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bölgede oluşan boşluğu doldurmak için Moskova’nın tamamen Ukrayna savaşıyla meşgul olmasını kullanıyor. Erdoğan’ın Putin ile olan güçlü ilişkisi bile onun bu tutumunu engelleyemedi. Bu sadece Suriye için geçerli değil, Libya ve Cezayir gibi bölgeler açısından da geçerli.
Türkiye, Suriye'deki çatışmaları kontrol altına almak için inisiyatif aldı. Ancak Putin, Erdoğan'ı Suriye'nin kuzeyinde yeni bir kara harekâtından vazgeçirmek için yoğun çaba sarf etti. Ne var ki 13 Kasım'daki İstanbul saldırısı, Türkiye Cumhurbaşkanı'nın Putin'in tutumunu dikkate almadan hareket etmesine neden oldu. Hem de Moskova'nın yeni harekâta yönelik uyarılarına rağmen.
Erdoğan, Rusya'nın Ukrayna'daki savaş nedeniyle zor durumda olduğunu çok iyi biliyor. Ve Putin’in bütün dikkatinin Ukrayna’ya yöneldiğini ve bunun sadece askerî açıdan değil, başta ekonomik yaptırımlardan kaynaklı ekonomik etkilerinin de olduğunun farkında. (Londra merkezli El Arab Gazetesi)
'Şam, Türkiye ile olası görüşmeye nasıl bakıyor?'
Şüphesiz Şam, somut bir etkisi olmayacaksa, Suriye ile Türkiye arasındaki yakınlaşmanın veya görüşmenin faydasız olduğuna inanıyor. Bu nedenle Türk kuvvetleri bir an önce Suriye topraklarından tamamen çekilmelidir. Şam ayrıca, Türkiye’nin Suriye'nin kuzeyine yönelik operasyon düşüncesinin büyük bir macera olduğuna ve bunun sonuçlarının Suriye bataklığında daha büyük ve tehlikeli sonuçları olacağına inanıyor. Tüm bunları göz önünde bulundurduğumuzda Türkiye, çok geç olmadan yanlış siyasi hesaplarını yeniden gözden geçirmelidir.
Biraz geçmişe dönersek göreceğiz ki, Türkiye, krizin başından beri, savaşçı toplamak, onları eğitmek ve silahlandırmak için her türlü finansal, medya ve askeri imkanlarını kullandı. Bugün ise Suriye sahasının dayattığı gerçeklere göre Türkiye önceliklerini tekrar belirlemiş ve tek derdi terörle mücadele olmaya başlamıştır. Suriye krizine ilişkin hesaplarını yeniden gözden geçiren Türkiye; Tahran, Bağdat, Moskova ve Pekin ile ilişkilerinde ciddi bir gerilimden de endişe etmeye başladı. Bunun yanı sıra, Türkiye topraklarından Suriye topraklarına kaçırılan gelişmiş silahların Kürt grupların eline geçmesinden de endişe duymaya başladı. Erdoğan en nihayetinde Suriye devletinin düşüşünün Türkiye’nin lehine olmadığını idrak etmeye başladı. Aksine, Suriye devletinin çökmesi, Türkiye içinde büyük gerilimlere yol açacak ve Kürtlerin Türkiye sınırlarında devletlerini ilan etmesini beraberinde getirecek ve bunun da Türkiye içindeki Kürtlerin durumuna etkileri olacaktır. (Hiyam El Zoubi / Rai Al Youm Gazetesi)
'Bugün Lübnan’da dış faktörler daha da etkili'
Lübnan’da siyasi gruplar ve önemli şahsiyetlerin çoğu, cumhurbaşkanı seçiminde dengeleri değiştirmeye gücünün yetmeyeceğini bilmesine rağmen, birçok konuda çekişmeye girmekte ısrar ediyor. Bunlara örnek olarak, cumhurbaşkanlığı seçimi meclis oturumlarının yeter sayısı tartışmaları veya sonucunu önceden bildikleri yeni girişimler ortaya konması hususu gösterilebilir.
Lübnan'da başta cumhurbaşkanlığı seçimleri olmak üzere önemli seçimlerde ve konularda dış etkenler belirleyici rol oynuyor. Bu ister olağan ister istisnai durumlar olsun bütün konularda böyleydi. Bugün de yerel ve uluslararası düzeydeki koşullara bakıldığında, bu faktörlerin rolünün daha büyük olacağı konusunda neredeyse herkes hemfikirdir.” (Mahir El Hatip / Lübnan El Nashra Gazetesi)
'Ukrayna savaşı dünyayı nasıl değiştirecek?'
Dünyanın dört bir yanındaki sistemleri ve toplumların yaşam koşullarını etkilemesi açısından bir dönüm noktası olarak sayılacak bazı olaylar vardır. Örneğin Nazi Almanya’sının 1939 yılı Eylül ayında Polonya’yı işgali, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan yeni dünya düzeninin çökmesini sağladı. Berlin Duvarı’nın 9 Kasım 1989’da yıkılması da 1945 yılında Potsdam Konferansı’ndan sonra oluşan iki kutuplu dünyanın sona ermesine yol açtı. Bu süreçten önce dünya Amerika Birleşik Devletleri liderliğinde kapitalist cenah ve Sovyetler Birliği öncülüğünde sosyalist cenah olarak ikiye ayrılmıştı. Bugün Rusya’nın Ukrayna’yı işgali de kuşkusuz büyük yankı uyandıran bir dönüm noktasıdır ve silahların susmasından sonra dünyanın nasıl bir hal alacağı halen belirsiz. Bu konuda birçok ihtimaller ve senaryolar var. Bunların hepsi de uluslararası sistemin değişeceğine işaret etmektedir.
Henry Kessinger, The Spectator dergisi ile yaptığı ve geçtiğimiz 14 Temmuz’da yayınlanan röportajında, Ukrayna’daki savaşla ilgili üç senaryo olduğunu söylemişti. Bunlardan ilki Rus ordusunun Donetsk ve Luhansk’ta konuşlanması ve buraları Rusya’ya bağlaması ki bu Rusya ve Putin açısından büyük bir zafer anlamına gelmektedir. İkinci senaryo ise, Rusya’nın Kırım hariç Ukrayna’dan tamamen çekilmesi, bu da Rusya açısından büyük bir yenilgidir. Üçüncü senaryo da, çatışmaların devam etmesi ve bu savaşın Rusya karşıtı bir savaşa dönüşmesi ki bu da savaşın kontrolden çıkması anlamına gelir.
Eski Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kurt Waldheim anılarında, savaşı başlatmaktan daha zor olanın savaşı bitirmek ve sürekliliğinin önüne geçmek olduğunu söylemiştir. Bu anlamsız savaşın devam etme ihtimalinin en önemli nedeni de bu olsa gerek. (Hüda El Hüseyni / Suudi Şark’ul Evsat Gazetesi)
*Metinler kısaltılarak çevrilmiştir.
Gazete Duvar / 05.12.22