Rusya Güvenlik Konseyi Sekreteri, birkaç yıldır “Bay Siloviki” diye andığım Nikolay Patruşev’in 10 Ocak’ta Rusya’nın en prestijli haftalık haber-yorum dergisi Argumentı i Faktı’ya verdiği mülakat, Putin’in tarihi konuşmaları kadar önem taşıyor.
Mülakatın tamamını yayınlandığı gün çevirmiştim ve bugün yorumsuz olarak sunmayı planlıyordum; ama Emre Köse benden erken davrandı. Bu nedenle kendi çevirimden belli başlı birtakım bölümleri aktarmakla yetineceğim. Okurun dikkatini dört noktaya çekmek gerek. Birincisi: Patruşev emperyalizm konusunda bütünüyle sol bir jargon kullanıyor ve itiraf etmeliyim ki bunu ustaca yapıyor. Bu, Sovyet yönetme kültürünün devamı sayılmalı, ama öyle saymak yetmez; bu aynı zamanda hibrit bir siyasi kültüre de işaret ediyor. İkincisi: bu hibrit siyasi kültür bütünüyle antikapitalist değil, daha çok (bunu ısrarla vurguluyorum) yeni tip bir NEP angajmanını yansıtıyor. Ancak Patruşev (ve Kremlin), “özel sermayenin de yetkililer gibi ülkenin uzun vadeli gelişmesini düşünmesi” talebinin, yani özel sermayeden millicilik beklemenin anlamsız olduğunu bilir, meğerki devlet bağımsızlığını koruyan bir demir yumruk olarak özel sermayenin üzerinde konumlanmasın. Üçüncüsü: Patruşev iktisadi egemenlik üzerinde uzun uzadıya duruyor; bunun uluslararası boyutu üzerine yaptığı vurgu, dışişleri bakanlığının daha mayıs ayında Rusya’nın ayrılabileceği anlaşmalar arasında DTÖ’yü de saymasıyla ilişkilendirilmeli. Dördüncüsü: Patruşev, Ukrayna’da denazifikasyon ve demilitarizasyon hedeflerinin altını defalarca çizmişti, bu defa da aynı noktada. Dahası Patruşev, daha haziran ayında Ukrayna’nın devletliğinin tartışmaya açılabileceğini de söylemişti. Patruşev’in AiF mülakatı, bu anlamda, Ukrayna’da birleşik ordu grubunun yeniden yapılandırılmasına yönelik Savunma Bakanlığı kararıyla birlikte değerlendirilmeli.
'Ankara iki alanda birden oynuyor'
Ankara hem Ukrayna’ya silah veriyor hem de Ukrayna’nın Rusya ile ilerideki görüşmelerinde tarafsız bir arabulucu rolüne soyunuyor. … Ne Türkiye’nin Washington Büyükelçiliği ne de Ukrayna Savunma Bakanlığı Foreign Policy’nin [misket bombalarıyla ilgili sorusuna] cevap verdiler. Ancak RİA’nın Türkiye Cumhurbaşkanlığı idaresinden bir kaynağı Amerikan dergisinin haberini dezenformasyon olarak niteledi. …
Rusya ombudsmanı Tatyana Moskalkova da çarşamba günü Ankara’da yapılan 21’inci Yüzyılda İnsan Haklarının Geleceği konulu uluslararası konferansta, TBMM Başkanı Mustafa Şentop’a gerilimin tırmanmasından kaçınmak için Ukrayna’ya silah sevkiyatına son vermeleri ricasıyla başvuruda bulunduğunu söyledi. Moskalkova’nın sözleri, Şentop’un Ukrayna’da ateşkesin zaruretiyle ilgili açıklamasına cevaptı. … (M. Belenkaya / Kommersant, 12 Ocak)
'Türkiye Ukrayna’ya misket bombası gönderiyor'
Foreign Policy’nin ABD ve Türkiye’deki kaynaklarına dayanarak verdiği habere göre Türkiye 2022 kasımından beri Ukrayna’ya “çift amaçlı geliştirilmiş askeri mühimmat” (DPICM) gönderiyor.
Haberde, zırhlılara ve insan gücüne karşı mücadelede etkili bir araç sayılan bu Amerikan mühimmatlarının soğuk savaşta ABD ile ortak mutabakat anlaşması uyarınca Türkiye’de üretildiği ifade ediliyor.
Kiev Washington’dan ısrarla bu mühimmatlardan göndermesini istemiş ama ABD kanunları uyarınca DPICM ihracatının yasadışı sayılması yüzünden retle karşılaşmıştı.
Foreign Policy’nin bir kaynağı şöyle diyor: “ABD’nin Ukrayna’ya misket bombası göndermeyi reddetmesinden sonra Türkiye Ukraynalıların bunu alabileceği tek ülke haline geldi.”
Aynı kaynak, bu durumun, “Türkiye bazı açılardan Rusya ile yakınlaşmakta olsa bile askeri anlamda Ukrayna’nın gerçekten önemli bir müttefiki haline geldiğine” tanıklık ettiğini de eklemiş. (İnterfaks, 11 Ocak)
'Ukrayna’da NATO ile Rusya askeri olarak karşı karşıya'
Batılı siyasetçilerin kendi devletlerinde hayatı iyi yönde değiştirecek gücü ve imkânı yok, zira uzun zamandır bağımsız figürler olmaktan çıktılar. Her birinin arkasında büyük iş âlemi, lobiciler, fonlar var. Bu olguları gizlemiyorlar bile. Daha yakınlarda yaşanmış örnekler var. Avrupa Parlamentosu’nun onlarca üyesinin Soros’a ait organların kontrolü altında bulunduğu ortaya çıktı; Avrupa Komisyonu da Amerikalı, dünyadaki en büyük ilaç şirketlerinden birinin talimatıyla on milyarlarca dolarlık aşı alımı için bir dizi yolsuzluk şebekesi örgütledi. Belli ki batıdaki gerçek iktidar kaynaklara sahip klanların ve ulusötesi şirketlerin elinde bulunuyor. ...
Dünyadaki en büyük 500 şirketin toplam geliri 2021’de neredeyse 38 trilyon dolara ulaştı. Ulusötesi şirketlerin ana gövdesini karargâhları ABD’de buluna şirketler teşkil ediyor. Bunların geliri 16 trilyon doları, net kârları 1,8 trilyon doları buldu.
Bir dizi ulusötesi şirketin sermayesi dünyadaki ekonomilerin çoğunun GSYH’nı aşıyor; bu şirketler tarafından daha fazla zenginleşmek için yaratılan fonlar ise insanlığı yönetmek için devletler üstü bir mekanizma rolüne soyunuyorlar. Soros’un fonu da “renkli devrimleri” planlamak ve hayata geçirmekte neredeyse temel bir dünya merkezi oldu. ...
Esasen Amerikan devleti, ülkeyi yöneten ve dünyaya egemen olmaya çalışan dev şirketleri için kapaktan başka bir şey değil. Ulusötesi şirketler için ABD başkanları bile sadece çeneleri Trump gibi kapatılabilecek figüranlar. Öldürülen 4 Amerikan başkanının cinayetlerinde şirket izleri görülüyor. Amerikalıların gitgide daha çoğunun cumhuriyetçilerle demokratların demokrasiyle uzak yakın ilişkisi olmayan bir tiyatrodaki iki aktörden başka bir şey olmadığını söylemeleri tesadüf değil.
Büyük şirketlerle iç içe geçmiş olan Amerikalı yetkililer ulusötesi şirketlerin, bu kapsamda askeri-sınai kompleksin menfaatlerine hizmet ediyorlar. Beyaz Saray’ın iddialı dış siyaseti, NATO’nun dizginsiz saldırganlığı, AUKUS askeri bloğunun ve diğerlerinin ortaya çıkışı da şirketlerin nüfuzunun izini taşıyor. 2023 Amerikan bütçe tasarısı, Washington’un kendi yurttaşlarının refahın aleyhine yeni savaşlar başlatma planlarının mükemmel kanıtı. Federal hükümetin 1,7 trilyon dolarlık planlanan toplam harcamalarının yarısı, 850 milyar dolardan fazlası savunmaya ayrılıyor. Sadece Ukrayna’daki askeri eylemlerin devamı ve çatışmanın uzatılması için 45 milyar ayrılması planlanıyor.
Bu da ABD ve yardakçıları geri dönülmez şekilde borca batarlarken oluyor. Amerikalıların devlet borcu 31 küsur trilyon dolara vardı. Britanya’nın borcu (2,4 trilyon sterlin) II’nci Dünya Savaşı’ndan beri maksimum seviyede ve GSYH’nın yüzde 101’ini buldu. Borcun GSYH’ya oranında rekor, 2,6 katla Japonya’nın elinde; bu ülkenin devlet borcu neredeyse 10 trilyon dolar. Ancak kendilerini dünyanın efendisi sayan bu ülkeler borçlarını ödemeye hiç de niyetli değiller.
Batı refaha ulaşmış ve sömürgelere el koymak yoluyla dünyanın efendisi olmuştu. Kendi sermayelerini başka ülkelerden kaynak pompalamak yoluyla büyütmeyi tercih eden ulusötesi şirketler de bugün aynen öyle davranıyorlar. Bu bağlamda gezegenin halklarına kendi icat ettikleri ve uluslararası hukukla ilgisi olmayan bir kurallar fikrini her şekilde dayatmak için kendilerine ait olan kitlelerin beynini yıkama sistemini kullanıyorlar. ...
Ulusötesi şirketler bir yandan doğrudan yabancı yatırımlarla yeni teknolojileri telkin ediyor, emek üretkenliğini artırıyorlar. Ancak halk bu neticelerden yararlanamıyor, zira şirketler her zaman tekeller haline gelerek yerli üreticiyi kalıcı olarak devre dışı bırakıyorlar. Kârın esas kütlesi yurtdışına çıkarılarak ülke kendi milli refahını büyütme imkânından mahrum bırakılıyor.
Bu problemin çözümü için milli-hukuki düzenleme yeterli değil. Ulusötesi şirketlerin iktisadi faaliyetlerinin mevcut uluslararası hukuki düzenlemesi bizatihi şirketlerin menfaatlerine göre ve onların doğrudan katılımıyla şekillendirilmiş durumda. Bunun ülkelerin milli menfaatlerine göre değiştirilmesi torpidolanıyor.
…
Batıda ülkemiz için bir yer öngörülmüyor. Rusya, zengin kaynaklara, muazzam bir toprağa, akıllı ve ülkesini, onun geleneklerini ve tarihini seven bağımsız insanlara sahip oluşuyla, bu bir avuç dünya hâkimini sinirlendiriyor.
Ulusötesi şirketler Rusya’nın batı sermayesinin kontrolü altındaki ülkelerle arasındaki dünya görüşü ve ideolojik ihtilaflarından ötürü rahatsızlar. Şirketler, tüketim toplumunu zenginleştirmeyi ve geliştirmeyi hedefliyor. Rusya ise manevi-ahlaki değerlerle sosyal-iktisadi gelişme arasında akılcıl bir ilişkiyi savunuyor. …
[Sovyetler Birliği’nin dağılması ABD ve müttefiklerini nasıl etkiledi, sorusuna karşılık.] Bu, onları kanatlandırdı. Eski Sovyet coğrafyasında uluslararası hukukun 15 yeni öznesi ortaya çıktı. Kuşkusuz Rusya Federasyonu hariç bunların hiçbiri etki seviyesi itibariyle SSCB ile karşılaştırılamaz; Rusya ise asırlar boyunca hak ederek kazandığı uluslararası otoritesini korudu, BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi, milli menfaatleri savunarak dünyada önemli bir rol oynuyor. Bu yüzden Rusya’yı bölmeye devam etmek ve nihayetinde onu dünya siyasi haritasından silmek, batılıların planları arasında yerini koruyor. …
Ukrayna’daki olaylar Moskova ile Kiev arasında bir çarpışma değil, NATO’nun, öncelikle de ABD ve Britanya’nın Rusya ile askeri karşı karşıya gelişidir. NATO danışmanları doğrudan çatışmadan korktukları için Ukraynalı gençleri muhakkak bir ölüme sürüklüyorlar. Rusya özel askeri harekât yardımıyla kendi bölgelerini işgalden kurtarıyor ve batının kardeş Ukrayna halkını yok etmeye yönelik kanlı deneyine de bir son vermek zorunda. ...
Ukrayna vatandaşları batının onların eliyle Rusya’ya karşı savaştığını ne kadar çabuk anlarlarsa o kadar çok hayat esirgenir. Çokları bunu çoktan fark ettiler, ama misilleme korkusuyla ifade etmekten çekiniyorlar. Batının planları arasında kendi zenginleşmesine ve diğer ihtiraslarına halel getirecekse kimsenin hayatını esirgemek yok. Bu bağlamda Amerikalılar, İngilizler ve diğer Avrupalılar sık sık güya uygarlığı barbarlığa karşı savunuyorlarmış yanılsamasını yaratıyorlar. ...
El Kaide, Taliban, IŞİD gibi terörist örgütleri kendi hedeflerine ulaşmak için kendileri yarattılar, onlarla da kendileri mücadele ettiler. Usame bin Laden gibi terörist liderlerini gösteri şeklinde tasfiye ederlerken yüzlerce yenisini de hazırladılar ve silahlandırdılar.
ABD’nin Afganistan’daki varlığının terörizmle mücadele değil milyon dolarlık yolsuzluk şebekelerini yaratmak ve uyuşturucu üretimini kat kat artırmak için olduğu ortaya çıktı. Amerikalıların bu ülkeden ani çıkışının pek çok açıdan, kendilerinin değerlendirmesine göre Kiev’deki kukla rejiminin Rusya karşıtı eylemlere kalkışmaya yönelik hazırlığının başarıyla yürüdüğü Ukrayna’ya yoğunlaşmak için olduğu da anlaşıldı. Bunu ABD Dışişleri Bakanı Blinken de teyit etti; bakan, Amerikan askerleri Afganistan’dan ayrılmamış olsalardı Washington’un Ukrayna’ya bu kadar kaynak ayıramayacağını söyledi. Ayrıca Afgan topraklarından çıkarılan askeri araçların bir kısmı Avrupa’ya taşınarak Avrupalıların Kiev rejimini militarize etmelerine imkân sağlandı. ...
Ukrayna’da son yıllarda gemi azıya alan neonazi suçlular muhakkak cezalandırılacaklar. Ancak bunların en iğrençlerinin hamileri tarafından başka ülkelerde, devlet darbelerinin örgütlenmesi ve sabotaj görevlerinin yerine getirilmesi gibi eylemlerde kullanmak amacıyla kurtarılmak istenmeleri de olası.
Bu işleyiş faşist Almanya’nın bozgunu döneminde geliştirildi. 1945’ten sonra Amerikalılar, İngilizler ve onların kontrolü altındaki Batı Alman yetkililer kendi işgal bölgelerinde denazifikasyonu tamamladıklarını açıkladılar, ama cezadan kurtulmuş nazileri Federal Almanya silahlı kuvvetlerini, keza sosyalist kamp ülkelerine karşı gizli operasyonlar için Amerikan ve İngiliz istihbarat ağlarını kurmak için kullandılar.
1948’e kadar ABD stratejik hizmetler idaresi adını taşıyan CIA Abwehr’in ve Hitler Reich güvenlik teşkilatının eski mensuplarını yeni Alman gizli servisini kurmak için aktif şekilde kullandı. …
Okyanus ötesinin bilimi, insanları geride bıraktıkları karbon miktarına göre değerlendirmeyi öneriyor. İnsanlığı tıpkı nazi bilim adamlarının “yüksek” ve “düşük” ırkları ayırmak için kriter arayışında kafataslarını ölçtüğü gibi ölçüyor ve sayıyorlar. ...
Anglosaksonlar saplantılı bir şekilde uluslararası toplumu bu kuruluşların ömrünü tükettiği ve artık onların kendi icat ettikleri kurallara göre yaşamak gerektiği düşüncesine yöneltmeye çalışıyorlar. Onların hegemonyasını kabul etmeyenlere “haydut devlet”, “terörist ülke” veya "milli güvenliğe tehdit teşkil eden devlet" yaftasını yapıştırıyorlar. Bu bağlamda batı ülkeleri gitgide kendilerinin azınlıkta kalmakta olduklarının, zira onlar tarafından uygulanan kuvvet ve tehdit stratejisinden dünyanın yorgun düştüğünün farkında değiller. ...
Ülkemiz özünde, iktisadi egemenliğini kazanmak için güçlü, çağdaş, bağımsız bir iktisat yaratma yolunda yürüyor. Rusya’nın bütün kaynakları bunun içindir. Onları kullanmak için kültür gerekli; hazinelerimize karşı, sadece doğal değil maddi olmayan hazinelerimize karşı da ihtiyatlı ve esirgeyen bir tutum takınmak gerekli. Rusya iş dünyası milli odaklı olmalı. Özel sermayenin de yetkililer gibi ülkenin uzun vadeli gelişmesini düşünmesi gerekli. …
Rusya'nın yıkılmaz gücü esas itibariyle, hayata farklı bakışlara sahip, çokuluslu ve çok inançlı çalışkan insanlarımızda. Özgün ve kendimize has bir kültürümüzün olduğunu, bunun ne Avrupa, ne Asya, ne de “anti-batı” olduğunu anlamak önem taşıyor. Temel farkımız da aslında burada yatıyor. Rus insanı için nefret, tanımı gereği, birleştirici bir ilke olamaz. Nefretle dolu olanlar, bizi açıkça hasım olarak tanımlayan batıcılar. Ama onlara da Vietnam’daki, Afganistan’daki, başka ülkelerdeki başarısız askeri harekâtlarını hatırlatmak gerek. Bizimse yeni askeri tehditlerin ortaya çıktığı şartlarda Rusya’nın hasımlarının bizimle savaşmayı akıllarına bile getiremeyecekleri silahlı kuvvetlerimiz ve istihbarat teşkilatlarımız olmalı. (Argumentı i Faktı, 10 Ocak)
Hazal Yalın - Gazete Duvar / 15.01.23