Her sene sona ererken yılın bıraktığı bakiyeye bakmak adettendir. Arap dünyası bakımından da 2022 yılı, sonraki yılları etkileyecek birçok gelişmeye tanıklık etti. Şüphesiz ki geçtiğimiz yıl yaşanan gelişmeler, özellikle on yılı aşkın süredir yaşananlardan bağımsız değil. Lakin bu kadar hareketli bir coğrafyada her dönemin, her yılın mirasının kendine has yönleri de mevcut tabii ki.
Coğrafya, emperyalistler ve onların bölgedeki uzantıları arasında rekabetin şiddetlendiği bir yılı geride bıraktı. Belki de bunun en bariz göstergeleri Ukrayna savaşı gölgesinde gerçekleşen ve OPEC’in bir parçası olduğu petrol ve gaz üretim kararları, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in Riyad’a yaptığı çıkartma ve Rusya ile İran arasında doğal gaz üretimine yönelik yapılan yatırım anlaşması.
Lakin şiddetlenen sadece emperyalistler arası rekabet değil, halk da taleplerinin gerçekleşmesi için sokakta sesini daha yüksek perdeden haykırdı. Arap dünyasında birçok ülkede diktatörlüklerin yıkılmasıyla sonuçlanan halk hareketlerinin simgeleşen sloganı “Şaab yurid ıskat nizam” (Halk düzenin yıkılmasını istiyor) sloganıydı. Bu slogan bir yandan halkın iktidarlara duyduğu öfkeyi ve kini yansıtırken diğer yandan aslında hareketin sınırlarını da gösteriyordu. Diktatörlüklerin yıkıldığı bütün ülkelerde, demokratik halk rejimlerinin kurulamamasının ekonomik ve siyasi sancıları yaşanıyor.
1. Yıkılan rejimlerin yeniden inşası devam etti
Geçtiğimiz onu aşkın yılda diktatörlüklerin yıkılmasında sonra birçok ülkede ordunun müdahalesiyle eski rejimlerin yeni şartlarda yeniden inşası devam etti. Ülkelerde yaşananların aynı sürecin devamı niteliğinde olduğundan yakın geçmişi hatırlamak faydalı olacaktır. Birçok ülkede yaşanan darbeler silsilesi Mısır’da başladı. Genelkurmay başkanı olan ama şimdi Cumhurbaşkanlığı görevini üstlenen Abdülfettah Sisi komutasındaki Mısır Silahlı Kuvvetlerinin 3 Temmuz 2013 yılında yaptıkları darbeyle seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi görevden alınarak hapse gönderildi. 2014 yılında yapılan yüzde 40 katılımlı seçimde Cumhurbaşkanı seçilerek rejimi yeniden inşa etmede ve bu inşayı meşrulaştırmada kritik önemde bir adım atmış oldu.
Aynı akıbet 30 yıllık diktatörleri Ömer Beşir’i deviren Sudan halkının başına da geldi. Her ne kadar ordunun nisan 2019’da yaptığı darbe sonucu görevini bırakmak zorunda kalsa da aslında orduya bu adımı attırmak zorunda bırakan 2018’de ekonomik kriz nedeniyle başlayan gösterilerin, “rejime karşı” gösterilere dönüşmesiydi. Beşir’in tutuklanmasından sonra ülkeyi yönetmek için askerlerden ve sivillerden oluşan Egemenlik Konseyi oluşturuldu. Sudan’da Egemenlik Konseyinde askerleri temsilen bulunan General Abdulfettah Burhan ve Hemeti lakabıyla bilinen Muhammed Hamdan Dagola ikilisinin Özgürlük ve Değişim Güçlerinin temsil ettiği sivil kanatla yaptıkları anlaşmaya göre kasım 2021’de yetkiyi sivillere devretmeleri gerekiyordu. Ancak bu tarihe varılmadan 25 Ekim Pazartesi sabahı Burhan; olağanüstü hal ilan ettiklerini, Egemenlik Konseyi ve kabinenin feshedildiğini ve Sudan’daki tüm kesimleri temsil edecek teknokrat bir hükümet kurulacağını duyurdu ve Başbakan Abdullah Hamduk ile çok sayıda siyasetçi gözaltına aldı.
Rejimin asker eliyle restorasyonun son ülkesi Tunus oldu. Bağımsız olarak katıldığı 2019 seçimlerinde cumhurbaşkanı seçilen Kays Said, ordunun desteğiyle adım adım “Tek adam” rejimini inşa etti. Önce ülkenin bağımsızlık günü de olan 25 Temmuz 2020’de Başbakan Hişam Meşişi’yi ve İslamcı Ennahda Partisi destekli hükümetini görevden alarak darbe yaptı. Meclisi askıya alan ve milletvekili dokunulmazlıklarını da kaldıran Said, “yolsuzlukla mücadele” iddiasıyla başsavcılık görevini de üstleneceğini açıkladı. Ülkeyi atayacağı başbakanla birlikte yöneteceğini duyurdu. Yeni başbakan atamadan önce anayasanın çoğu maddesini askıya aldığını, yasama ve yürütme yetkilerini tek başına üstlendiğini, anayasaya uygunluk denetimi yapan organı kaldırdığını ve sistemde değişiklik içeren taslaklar hazırladığını açıkladı.
Cumhurbaşkanını ve uygulamalarını eleştirmek fiili olarak suç haline geldi. Kays Said bu konuyla ilgili olarak mahkemelere bizzat talimat verdi. Tek adam rejimindeki en önemli adımı ise 2021’de yine ülkenin bağımsızlık gününde yeni anayasayı oylattığı ve başta Tunus Emekçileri Partisi olmak üzere muhalefetin boykot ettiği yüzde 30.5 katılımla gerçekleşen referandumdu. Said bu referandumla rejimini anayasal bir zemine oturtmayı hedefledi. Yılın son günlerinde yine partilerin ve halkın boykotu nedeniyle yüzde 11’lik katılımla gerçekleşen seçimler, Said’in rejimine ciddi bir itirazın göstergesi.
2. Parlamenter krizler aşılamadı
Seçimlerin yapılamadığı Libya ve Filistin’de; seçimlerin yapılıp da hükümetin kurulamadığı Irak ve Lübnan’da “çözümsüzlüğün” çözüm olduğu bir yıl daha geride kaldı. Saydığımız ülkelerin hemen hemen tümünde yakın gelecekte bir parlamenter sistemin işleyeceğine yönelik emareler bulunmuyor. Bunun en büyük müsebbibi emperyalist müdahalelerle ülkelerdeki her türlü kabilesel, dinsel, mezhepsel vb. fay hatlarının olduğu gibi seçimlere de yansıyarak parlamentoların bir nevi, zeminde devam eden iktidar mücadelesinin başka bir alanı haline gelmesi.
3. Ekonomik kriz, yolsuzluk ve çürümeye karşı mücadele yılı
2022 yılı coğrafyada; Ürdün’den Mısır’a, Irak’tan Lübnan’a ve İran’a ekonomik krize, yolsuzluğa ve siyasi sistemdeki çürümeye karşı yapılan eylemlerin yılı oldu dersek abartı olmaz. Burada yapılan bütün eylemleri aktarmamız mümkün olmamakla beraber birkaç örnekle fotoğrafı vermeye çalışalım.
Şüphesiz ki bu eylemlerin en simgesel ve etkili olanı, İran’da Mahsa Amini’nin güvenlik güçlerince başörtüsünü düzgün takmadığı gerekçesiyle gözaltına alınması ve gözaltındayken hayatını kaybetmesiyle ateşlenen hareketti. Milyonların sokağa döküldüğü ve yüzlerce kişinin öldürüldüğü olaylar, İran rejimini derinden sarstı.
Ortadoğu’nun küçük ülkesi Ürdün, geçtiğimiz yılın aralık ayında petrol ve türevlerinin fiyatının son iki yılda 16 kat artması nedeniyle grev ve protestolarla sarsıldı. Kara yolu taşıma işçileri sendikasının 4 Aralık’ta petrol fiyatlarının düşürülmesi ve nakliye ücretlerinin artması talebiyle ilan ettiği grevle başlayan eylemler dalga dalga bütün ülkeye yayıldı.
Arap dünyasının Merkezi düzeyde önemli ülkesi Mısır, ekim ayında IMF ile anlaştı. Anlaşmanın duyurulmasından sonra birkaç dakika içinde Mısır lirası yüzde 15 değer kaybederek resmen çakıldı. 2011 ve 2013 yılında milyonların katıldığı gösterilerin düzenlemesinden korkan Cumhurbaşkanı Sisi daha önce rastlanmayan güvenlik tedbirleri almak zorunda kaldı.
Halk hareketinin bütün canlılığıyla devam ettiği diğer bir ülke Irak’tı. Merkezinde gençlerin yer aldığı Ekim 2019 Ayaklanması erken seçim yapılmasına yol açmıştı. Başkent Bağdat başta olmak üzere ülke genelinde “işsizlik, yolsuzluk ve kamu hizmeti yoksunluğu” gibi nedenlerle düzenlenen gösterilerde onlarca kişi ölmüş ve yaralanmış, hükümeti erken seçim kararı almak zorunda bırakmıştı. Bir türlü hükümetin kurulamadığı Irak, aynı taleplerle geçtiğimiz yılın ağustos ayında kitlesel gösterilerle sarsılmıştı.
4. Enerji savaşları şiddetlendi
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması ve akabinde Rusya ile ABD ve Batılı müttefikleri arasında devam eden mücadelenin coğrafyaya önemli etkileri oldu. Enerjinin dünya siyasetinin belirmesindeki ağırlığını daha görünür kıldı. ABD Başkanı Joe Biden, Ukrayna krizi sonrası enerji ihraç eden Rusya’yı fiyatları düşürerek sıkıştırmak için Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez ülkelerden ısrarla üretimlerini arttırmalarını istedi. Ancak Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü OPEC, Biden’ın talebinin aksine petrol üretimini “Günlük iki milyon varil azaltma” kararı aldı. OPEC’in net petrol ihraç eden ve bilinen dünya petrol rezervlerinin üçte ikisini ellerinde bulunduran 13 ülke tarafından kurulmuş bir kurum olarak ABD ve Batılı müttefiklerine karşı böyle bir karar alması deprem etkisi yarattı.
Enerji savaşlarının kızışacağının diğer bir emaresi Rus Gazprom şirketi ile İran Ulusal Petrol Şirketi arasında ağustos ayının sonlarında 40 milyar dolarlık yatırım anlaşması imzalanması. Yapılan bu anlaşma, ülkenin küresel bir gaz karteli kurmanın adımı olarak değerlendirildi.
5. Coğrafyada Çin’in yükselişi
Geçtiğimiz yılın kayda geçmesi gereken diğer bir olayı aralık ayında Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in üç gün süren Riyad ziyaretiydi. Veliaht Prens Muhammed bin Selman 2019 yılında Pekin’i ziyaret etmişti. Ancak Şi Cinping’in ziyaretinin bizzat Muhammed bin Selman’ın davetiyle gerçekleşmesi, kapsamı, bu esnada gerçekleştirilen üç zirve ve diğer Arap ülkelerinin temsilcileriyle yapılan görüşmeler, buluşmanın bir “iadeiziyaret”ten çok “Çin’in Ortadoğu çıkarması” olarak değerlendirilmesine yol açtı. Şi Cinping, 30 devlet başkanı ve kurumla görüşme yaptı. Suudi petrolünün dörtte birini ithal eden Çin devlet başkanının Krallıkla Çin arasında “kapsamlı stratejik ortaklık anlaşması” çerçevesinde 29.3 milyar dolarlık 34 imza atılmış olması bu çıkarması “Amerikalıların Suudi Arabistan’daki kazanımlarını devralması” olarak değerlendirildi.
5. Dış politikanın iflasının vesikası Suriye
Emperyalist güçlerin ve bölgedeki uzantılarının karşı karşıya geldiği bir alan olması, Kürt sorunu ve Türkiye’nin “neo-Osmanlıcı” politikalarının iflasının vesikası olması nedeniyle, aralık ayının son günlerinde Rusya, Türkiye ve Suriye yetkilileri arasında Moskova’da gerçekleşen zirve, 2022’nin üzerinde durulmayı hak eden diğer bir önemli gelişmesi. Zirvede Savunma Bakanı Hulusi Akar ve Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı Hakan Fidan, Rusya Federasyonu Savunma Bakanı Sergey Şoygu ve Suriye Savunma Bakanı Ali Mahmud Abbas ile Rusya Federasyonu ve Suriye İstihbarat Başkanları ile bir araya geldi. Suriye krizi, mülteci sorunu ve Suriye topraklarında bulunan tüm “terör” örgütleri ile ortak mücadele çabalarının ele alındığı belirtilen toplantı, Suriye krizi başladığından bu yana 11 yıl aradan sonra yapılan ilk resmi temastı. Bakanlar ve istihbarat örgütleri arasında gerçekleşen bu resmi buluşma Erdoğan’ın “rejim değişmedikçe Suriye ile resmi temas kurmayacağı” tezi üzerine kurulu dış politikasının iflasının vesikası olarak değerlendirildi.
6. Filistin’in unutulduğu bir yıl
Filistin, 2021 İsrail iş birlikçisi Arap rejimlerinin gizliden kurdukları ilişkileri “normalleşme” adıyla alenileştirerek davayı tümden tasfiyeye yönelik adımları nedeniyle en zor yılını yaşamıştı. BAE’nin eylül 2020’de başlattığı İsrail’le normalleşme süreci 2021 yılı boyunca da Körfez ülkelerinden Atlas Okyanusu kıyısında bulunan Fas’a kadar birçok Arap rejimi tarafından devam etmişti. Bu yönüyle Filistin halkı en yalnızlaştırılmış yıllarından birini yaşadı. Ancak yine de not edilmesi gereken birkaç nokta var.
Gazze’yi yöneten Hamas’tan bir heyet, uzun bir aradan sonra Şam’ı ziyaret ederek Cumhurbaşkanı Beşar Esad ile görüştü. Hatırlanacağı üzere Suriye krizinin patlak vermesinden kısa bir süre sonra Hamas, Şam’daki bürosunu kapatarak Katar’a taşımıştı. 2012 sonlarında gerçekleş bu olay Hamas’ın süren krizde muhalefetin safını tutması olarak kayda geçmiş ve on sene boyunca ilişkilerin kesik kalmasına neden olmuştu. Ziyaret; Hamas’ın Filistin kurtuluş mücadelesine büyük zarar veren bu tavrından caydığının bir ifadesi.
Diğer üzerinden atlanmayacak gelişme ekim ayında 14 Filistinli grubun temsilcisinin iç barışın sağlanması amacıyla Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun’un ev sahipliğinde bir araya geldiği bir dönemde “Arin’ul Usud (Aslan Yuvası)” adlı yapılanmanın sesini duyurması. Toplantı sonrası katılan gruplar “Cezayir Bildirgesi” ismiyle bir “uzlaşma” metni imzaladı ancak Filistinliler arasında herhangi bir heyecan yaratmadı. Ancak direnişe yeni bir soluk getiren ve Nabkus ve Cenin’de etkili olan Aslan Yuvası kısa sürede İsrail güçlerinin hedefi haline geldi.
Evrensel / 02.01.23