Dünyada ve Türkiye’de her gün daha da derinleşen ekonomik ve siyasal krizle birlikte işçi ve emekçiler artık çekilmez bir hal alan hayat pahalılığı ile yüz yüzedir. Türkiye’de hemen hemen her gün gelen günlük zamlarla küçük bir azınlık dışında, toplumun büyük bir çoğunluğu yaşamından ödünler vererek yaşamak zorunda bırakılmaktadır. Buna rağmen sermaye iktidarı işçi ve emekçileri bir nebze rahatlamak şöyle dursun, kuyunun daha da dibine sürükleyen politikaları bir bir hayata geçirmektedir.
Bu dönem işçi ve emekçilerin yaşadığı bu ağır sosyal yıkımın sorumlusu kuşkusuz kapitalistlerin yağma ve talan politikaları ile aşırı kâr hırsından başka bir şey değildir. Bu hırs öyle bir şeydir ki milyonlarca insanın yaşamına ve yıkımına neden olsa da artarak sürmektedir. Emperyalist-kapitalist sistem son yıllardaki ağırlaşan bunalımlardan çıkışı, işçi ve emekçilere dayattığı sosyal yıkım ile beraber yağma hareketleri ve hegemonya mücadelesini son hız sürdürmektedir. İşte son zamanda yaşanan ve üç ayı aşkındır Ukrayna’da devam eden emperyalist savaş bunun şu an ki en üst boyutudur.
Emperyalist ülkelerin dünyada son yıllarda artan pazar ve hegemonya kavgası dünyanın birçok yerinde ülkeleri savaşlara sürüklemekte, halklarda da onarılmaz yaralar açmaktadır. Türk burjuvazisinin çıkarlarına hizmet eden sermaye devletinin bugünkü sahibi AKP-MHP iktidarı, bu pazar ve hegemonya savaşında son yıllarda gemiyi azıya almış durumdadır. Suriye, Libya, Irak gibi ülkelerde savaşın bir tarafı olarak sahada yer alırken, Ukrayna’daki savaşla birlikte ortaya çıkan yeni olanak ve fırsatları fazlasıyla kullanma hesabı yapmaktadır. ABD ve Rusya gibi emperyalist ülkeler arasındaki çelişkilere yaslanarak sefil çıkarlarına bir adım daha yaklaşma hevesindedir. Özellikle Ortadoğu’da yayılmacı bir histeri ile gözü dönmüş politikalarına hız vermektedir. Son yıllarda gerçekleşen işgal saldırılarına son açıklamalarla bir yenisini eklemek istediğini açıktan ilan etmiştir. Gerici-faşist rejim özellikle Rojava bölgesine saldırı hazırlıklarını ilan ederek, Kürt halkının kısmi kazanımlarına dahi tahammülsüzlüğünü göstermektedir. Bunun gerisinde AKP-MHP iktidarının toplum nezdinde yaşanan ağır ekonomik krizin getirdiği hoşnutsuzluğu perdelemek ve kendi bekasını sürdürmek istemesinin yattığı bir gerçektir. Ama bu saldırgan politikaları sadece bununla açıklamak asla yeterli değildir.
“Savaş politikanın başka araçlarla devamıdır!”
Emperyalist-kapitalist sistemde, emperyalist ve kirli savaşlar egemen sınıfların çıkarlarını korumak ve geliştirmek için ortaya koyduğu politikalarının sadece bir aşamasıdır. Bu aşama diğer yolların yeterli gelmediği koşullarda ortaya çıkan ve silahlarla yürütülen bir aşamadır. Tamamen kapitalistlere hizmet eden emperyalist ve kirli savaşlar toplum nezdinde meşruluk kazandırılmak için “ülke çıkarları”, “milli güvenlik”, “vatan savunması” gibi argümanlar burjuva medya tarafından yoğun bir şekilde işçi ve emekçilere empoze edilir. MHP gibi faşist bir partinin sözcüsünün “hayat pahalılığı geçicidir ama vatan bakidir!” sözü aslında her şeyi açıklar tarzdadır. Sermaye için asıl olan kendi çıkarlarıdır. Bunun için milyonların çektiği açlık ve yoksulluk onlar için önemli değildir.
Bir taraftan sosyal yıkım saldırıları ile sömürü katmerleştirilip işçi ve emekçiler daha da yoksulluğa mahkum edilirken, diğer taraftan başlatılan kirli savaşlarla yayılmacı ve yağmacı politikalar ile “çıkarlar korunup, geliştirilir.”… Böylece bir avuç kapitalistin zenginlikleri katlanırken, ülke içindeki milyonlarca işçi ve emekçi yokluk ve yoksulluk ile “savaşın” faturası öderken, “savaşın” diğer tarafındaki halklara ise düşen tek şey kan ve gözyaşıdır.
Emperyalist ve kirli savaşların bir boyutu ise farklı uluslardan işçilerin arasına, düşmanlık tohumlarının ekilmesidir. Bugün Türkiye’de yaşananlara baktığımızda etnik köken, din-mezhep farklılıkları, siyasi görüş ayrılıkları sürekli kışkırtılıyor ve işçiler sermayenin yağma ve talan politikaları etrafında birleştirilmek için çalışılıyor. Bu durum işçilerin fabrikasında yaşadığı sömürüye karşı girişeceği en ufak bir hak mücadelesinde birleşmesinin önünde engel olarak çıkıyor. Bugün “mülteci sorunu” da bu cephede kullanılmıyor mu? Savaşın ortaya çıkardığı yıkımla ülkesini terk etmek zorunda kalan milyonlarca göçmenin ülkedeki yaşanan hayat pahalılığının sorumlusu gibi bir algı yaratılmak isteniyor. Türkiye işçi sınıfına bu empoze edilmek isteniyor.
Kirli savaşları haklı savaşlara çevirme!
Tüm bunlara karşı yapılması gereken çok açıktır. Türk sermayesinin çıkarları uğruna yürütülen savaş ve saldırganlık politikalarına Türkiye işçi sınıfı kendi çıkarları doğrultusunda cepheden karşı çıkmalıdır. Bunun için ilk olarak işçi sınıfının dini, dili, ırkı olmaz diyerek bu gerici, “milli” ve şoven politikalara karşı çıkarak, sınıfın enternasyonalist birliğini savunmalıdır. Rusya ve Ukrayna işçi sınıfının çıkarları neyse Türkiye işçi sınıfının da çıkarları aynıdır. Türk ve Kürt işçisinin de çıkarları ortaktır. Türk sermayesinin çıkarları için yürütülen bu kirli politikalar Türk’üyle, Kürt’üyle tüm işçi sınıfını derinden etkiliyorsa, çözüm de buna karşı işçilerin birliği temelinde yürütülecek mücadele olmalıdır. Unutulmasın ki “Başka ulusları ezen ulus özgür olamaz!” Bu sözlere şunu ekleyelim: “Kendi” ulusunun başka ulusları ezmesine göz yuman bir işçi sınıfı ezilmeye mahkumdur.
İşçi sınıfı için bütün sorun, emperyalist-kapitalistler politikalar altında ezilmeye devam mı edecek, yoksa tüm insanlık için kendi sınıfa yakışır bir mücadeleyi mi örgütleyecek!