"Çin ile ekonomik bir savaşın bedeli daha ağır olur"

Ukrayna savaşı Avrupa'da enerji krizi yaratırken Çin ile gerilimin daha sorunlu olacağı uyarısı yapılıyor. Fransa'da fahiş fiyatların gerçek nedeni tartışılırken, İngiltere'de ise işçiler hedefte.

  • Çeviri
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 21 Ağustos 2022
  • 09:10

Rusya’ya yönelik ekonomik yaptırımlar Almanya’yı umulanın üstünde etkiliyor. Politikacılar hanelerin enerji ihtiyaçlarının maliyetinin aşırı ölçüde artması nedeniyle sosyal hareketin ortaya çıkabileceği endişesini dile getiriyor. Rusya’nın ardından Uzak Asya’da güç artırmak için Çin’le başlatılabilecek ikinci bir ekonomik savaşın hasarı ise daha büyük olabilir. German Foreign Policy’den seçtiğimiz makalede, “Batı ile Çin arasında açık bir ekonomik savaştan kaçınılması” gerektiği vurgulanıyor.

İngiltere’de Boris Johnson’ın yerine başbakan olmak için yarışan Muhafazakar Parti lider adayı, mevcut Dışişleri Bakanı Liz Truss’ın birkaç yıl önceki bir konuşmasında Britanyalı işçileri “yeterli efor göstermemekle” suçlayan sözleri basına sızdı. Ana muhalefetteki İşçi Partisi bu yorumları “incitici” olarak niteleyerek Truss’ı suçlarken, sendika liderleri de tepki gösterdi ve işçilerin “sıkı çalışma konusunda derse değil, ücret artışına ihtiyacı var” dedi. Guardian gazetesinin başyazısında da “Ülkenin asıl endişelenmesi gereken İngiliz işçisinin değil, Truss’ın zihniyetidir” ifadeleri kullanıldı.

 “Familles rurales” adlı tüketici derneğine göre Fransa’da bir yıl içinde meyve ve sebze fiyatları yüzde 11 oranında arttı. Hava koşulları, kuraklık ve enflasyon parmakla gösterilirken aslında fiyatlardaki artışın önemli kısmı, dağıtım tekellerinin suistimal edici marjlarına bağlı. Humanite gazetesinden seçtiğimiz makalede, “Enflasyonist sarmalın etkilerini hafifletmek için hükümet acil önlemler almalıdır. İlk adım, gıda maddelerinin alım ve satım fiyatlarını düzenlemektir” denildi.

Ekonomik savaşın hasarı

German Foreign Policy

Uzmanlar Rusya’nın Almanya’ya uyguladığı yaptırımların zararlı sonuçlarına bakarak Çin’e karşı bir ekonomik savaşın potansiyel olarak dramatik sonuçları konusunda uyarıyorlar.

Almanya için Rusya’ya karşı uygulanan yaptırım savaşının giderek artan zararlı sonuçları, Çin’e karşı güç mücadelesi tırmanırsa daha fazla kayıp verileceği uyarılarına yol açıyor. Mevcut üç aylık raporlar, Alman şirketlerinin Rusya’dan çekilmeleri nedeniyle milyarlarca dolar kaybettiğini gösteriyor. Ayrıca, aşırı enerji fiyatları ve yaklaşan doğal gaz kıtlığı da tek tek kişilere giderek daha fazla zarar vermekte. Münih merkezli İfo Enstitüsü tarafından kısa süre önce yapılan bir araştırmaya göre, Çin’e karşı ekonomik savaş da patlak verirse, Alman ekonomik çıktısında derin bir düşüş beklenmelidir. Uzmanlar ayrıca, Almanya’nın lityum gibi temel hammaddeler için Çin’e doğal gaz için Rusya’ya olduğundan daha fazla bağımlı olması gerçeğinden kaynaklanan risklere karşı uyarıda bulunuyor. Çin’deki Avrupa Ticaret Odası da, çok sayıda Alman şirketinin, araştırma ve geliştirme konusunda Halk Cumhuriyeti olmadan ciddi kayıplar vereceğine dikkat çekiyor. Ekonomistler bir refah kaybı konusunda uyarıyor ve Batı’nın ekonomik savaşları kaybedebileceğini de vurguluyor.

Alman şirketlerinin yeni üç aylık bilançoları, sürekli aşırı enerji fiyatları ve kışın ciddi bir doğal gaz sıkıntısı beklentisi, Batı savaşının Rusya’ya yaptırımlarının zararlı etkilerini gösteriyor. Son zamanlarda, Siemens ve tesis üreticisi Linde, Rusya’dan çekilme nedeniyle büyük kayıplar verdiğini açıkladı; Siemens şimdiye kadar bunun için 1,1 milyar avro harcamak zorunda kaldı ve Linde yalnızca 2022’nin ikinci çeyreğinde neredeyse 1 milyar dolar harcadı. Ayrıca, Linde’deki birkaç yüz iş alanı da risk altındadır. Her şeyden önce, doğal gaz fiyatları şu anda hız kesmeden artıyor; bu sadece sanayi için değil, özellikle normal bireyler için ciddi sonuçlar doğuruyor: Uzmanlar, yaklaşık 20 bin KWh tüketimi olan ortalama bir müstakil evin doğal gaz maliyetlerinin yaklaşık olarak yılda bin ila yaklaşık 5 bin avro artabileceğini söylüyorlar. Bunun toplumsal sonuçları açık. Ayrıca, kış için doğal gaz arzı hâlâ tamamen güvencesiz. Almanya’daki depolama tesisleri şu anda yüzde 75 oranında dolu. Bununla birlikte, kış boyunca boş kalmalarını önlemek için önümüzdeki haftalarda ve aylarda yeterince doldurulabilecekleri tartışmalı. İkincisi gerçekleşirse yani doldurulamazsa, ciddi endüstriyel kayıplar ve her şeyden önce ciddi sosyal gerilimler yakındır.

Rusya’ya karşı yaptırım savaşının Almanya’ya vermeye başladığı zarar göz önüne alındığında, Çin’e karşı güç mücadelesinin daha da tırmanmasının ciddi sonuçlarına ilişkin uyarılar giderek daha fazla yükseliyor. Münih İfo Enstitüsü geçtiğimiz günlerde, tırmanan bir ekonomik savaşın farklı senaryolarını hesaplayan bir çalışma sundu. Enstitü, analizin statik bir modele dayandığını ve her türlü ölçülemeyen şeyi hesaba katamayacağını; bu nedenle, beklenen kayıpların tahminleri, gerçek hasar için “alt sınır” olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtti. Batılı ülkeler ile Çin arasında kapsamlı bir ticaret savaşı olması durumunda, Almanya ekonomik çıktısında en az yüzde 0,76’lık bir düşüşle hesaplaşmak zorunda kalacak. Ticaret savaşı diğer “otoriter” devletlere yayılırsa, Alman ekonomik çıktısı yüzde 1,69 veya daha fazla çökecek. Çin’le güç mücadelesi nedeniyle üretimin AB’ye ve yakın çevresine (Türkiye, Kuzey Afrika) taşınması gerekirse, Almanya’nın ekonomik çıktısında en az yüzde 4,17’lik bir düşüş beklenebilir. Federal Almanya Cumhuriyeti’ne taşınması durumunda, eksi yüzde 9,68 bile olabilir.

İfo Enstitüsü acilen bu tür çöküşlerin önlenmesini ve dolayısıyla Batı ile Çin arasında açık bir ekonomik savaştan kaçınılmasını tavsiye ediyor.

(Çeviren: Semra Çelik)

Başbakan adayı Liz Truss ve Britanyalı işçiler: Maske düştü

Guardian
Başyazı

Muhafazakar Parti lider adaylarının geçen ay televizyonda yayınlanan tartışmasında Liz Truss’a, partisindeki diğer neo-Thatchercı aydınlarla birlikte yazdığı bir kitaptaki bir bölüm hakkında soru soruldu. Kitapta, İngiliz işçilerin “dünyanın en kötü aylakları” arasında olduğu iddia ediliyordu. Truss, böylesi bir iftiranın potansiyel bir başbakan ile yönetmek istediği ülke arasında iyi ilişkiler kurulmasına yardımcı olmayacağını düşünerek, bu sözlerin kendisine ait olmadığını savundu. “O bölümü Dominic Raab yazdı” dedi (şimdiki Başbakan Yardımcısı ve Adalet Bakanı).

Buna cevaben Raab ise 2012’de yayınlanan ‘Zincirlerinden Kurtulmuş Britanya’ (Britannia Unchained) kitabının yazarlarının kitabın içeriğiyle ilgili olarak kolektif sorumluluk üstlendiklerine dikkat çekti. Truss’un bu hafta Guardian tarafından yayınlanan bir konuşma kaydı da Britanyalı işçilerin “aylak” olduğuna inandığını doğruluyor.

2017-2019 yılları arasında görev yaptığı Hazine Müsteşarlığı dönemine ait bu özel konuşmada Truss, Londra dışındaki işçilerin “zihniyet ve tutumundan” üzüntü de duyuyor. Çok sayıda çalışanın “efor” konusunda geri durması nedeniyle ülkenin geri kaldığını söylüyor… Truss boş bir kahkaha ile “Çin’e giderseniz, sizi temin ederim ki çok farklıdır” diye konuşuyor.

Eğer bu görüşler Muhafazakar Parti’deki marjinal bir ideologa ya da golf kulübünün barındaki birine ait olsaydı, ortaya çıkması keyif verecek bir kara komedi olabilirdi. Kovidin yarattığı yıkıma eşdeğer bir ekonomik kriz yaklaşırken, bu görüşlerin başbakanlık için açık ara önde olan adayın görüşleri olması son derece endişe verici.

Truss’ın işçilere karşı söylediklerinde haklı olduğu tek nokta, İngiltere’nin verimlilik krizinin onlarca yıl öncesine dayandığıdır. Ancak bunun nedeni sıkı çalışma arzusunun eksikliği değil. Örneğin İngiliz çalışanlar Alman meslektaşlarından daha uzun saatler çalışıyor. Ancak beceri ve teknolojiye yatırım yapılmamasının bir sonucu olarak, emekleri daha az üretken.

Londra’nın sağlıksız bir şekilde ülkenin geri kalanından daha üretken olduğu doğrudur. Bu ise 1980’lerden bu yana hükümetlerin Londra merkezli finans ve hizmete dayalı bir ekonomiye odaklanmasından kaynaklanıyor. Büyük şehirler dışındaki Britanya, orantısız bir şekilde düşük ücretli, düşük vasıflı bir yer haline gelmiştir.

Boris Johnson yönetiminin temel politikası olarak ilan edilen “bölgeler arası eşitliği sağlama” politikası, en azından söylemsel olarak, devlet müdahalesi yoluyla bu eşitsizliği gidermeyi amaçlıyordu. Truss’ın kuzeyde ve başka yerlerde ücretleri “dengelemek” için bölgesel ücret uygulamasına yönelik iptal edilen planında olduğu gibi, sızan konuşması da onun bu yaklaşıma olan ilgisizliğini ortaya koyuyor.

Bunun yerine, toplantılarda sürekli örneklendiği gibi, Muhafazakar Partili üyeler, eski ekolün “bırakın yapsınlar” ekonomik liberalizmiyle - daha iyi durumda olanlar için vergi indirimleri, daha küçük bir devlet ve piyasaya dayalı bir inançla- eğlendiriliyor.

Başbakan olunca Truss’ın biraz yumuşayacağına dair umut besleyenler için bu sızan kaset bir uyarı çağrısı niteliğinde. Bu, Truss’ın Hazine’deki en güçlü ikinci kişi olduğu bir zamanda yaptığı konuşmaydı ve artık o görevde değil. Ülkenin asıl endişelenmesi gereken İngiliz işçisinin değil, Truss’ın “zihniyetidir”.

(Çeviren: Dış Haberler Servisi)

Organize soygun

Cathy Dos SANTOS
L’Humanité

Yakında karpuzlar ya da iyi bir ratatouille (bir Fransız yemeği) için gerekli malzemeler lüks ürün raflarında yerini alacak. Maliyetleri nedeniyle bu gıdalar çok sayıda hanenin sofralarını terk etmeye başladı bile. Familles rurales adlı tüketici derneğine göre bir yıl içinde meyve ve sebze fiyatları yüzde 11 oranında artarken, meşhur karpuzun fiyatı yüzde 40’tan fazla yükseldi. Bu artık bir patlama değil, bir soygun. Bu artışın nedeni olarak, üretime engel olan ve kıtlıklara yol açan kaprisli hava koşulları ve kuraklık gösteriliyor. Ancak bu, pazarlarımızı ve mağazalarımızı dolduran ithal malları hesaba katmıyor. Bu gelgit dalgası haklı olarak ciddi sağlık ve çevre kaygılarına yol açmaktadır.

Aynı zamanda enflasyona da parmakla işaret ediliyor. Ancak bu durum meyve ve sebze fiyatlarının enflasyondan iki kat daha yüksek olmasını haklı çıkarmaz. Bu hırsızlığın sorumluluğu, çoğunlukla kıt kaynaklarla hayatta kalmaya çalışan küçük çiftçilere de yüklenemez. Bu bağlamda devlet, doğaya ve üretim kalitesine saygılı yerel ve aile çiftliklerin sürdürülebilirliğini garanti altına alan gelirlerini daha iyi desteklemelidir. Bu, yoğun tarımın zararlı etkilerine karşı koymanın etkili bir yolu olacaktır.

Gayrimeşru fiyatların organizatörleri süpermarketler ve merkezi satın alma ajanslarıdır. Buna karşılık, üreticiler her yıl PCF (Fransız Komünist Partisi) tarafından Modef (Aile Çiftçilerini Savunma Hareketi) ile ortaklaşa düzenlenen meyve ve sebze dayanışma satışlarına katılmaktadır. Tüketiciler buradaki ürünleri doğru fiyattan satın alabilirler, çünkü dağıtım devlerinin suiistimal edici marjları burada yer almıyor. Enflasyonist sarmalın etkilerini hafifletmek için hükümet acil önlemler almalıdır. İlk adım, gıda maddelerinin alım ve satım fiyatlarını düzenlemektir.

(Çeviren: Diyar Çomak)

Evrensel /21.08.22