YTÜ’de soruşturmalar cezaya dönüştü...

  • Arşiv
  • |
  • Gençlik Hareketi
  • |
  • Ekim Gençliği
  • |
  • 07 Haziran 2012
  • 14:18

Sorusturma-ceza terörüne karsı ısrarla devrimci mücadele!

Üniversiteli gençlik hareketinin YÖK ile beraber karşılaştığı saldırılardan biri de soruşturma-ceza terörüdür. Gençlik hareketinin önüne geçmenin yollarından biri olan bu saldırı biçimi, birçok zaman bu düzenin hukukuna bile sığmayacak şekilde, sudan sebeplerle devreye sokulmaktadır. 2000‘li yıllardan sonraki gençlik hareketine yönelik yoğun bir şekilde uygulanan soruşturmalar, gençliğin mücadelesinin gerilemesindeki temel etkenlerden biri oldu. Uyarı, kınama, uzaklaştırma cezaları derken üniversiteden atılmaya kadar farklı derecedeki cezaların öğrenciler üzerinde baskı kurmasının yanı sıra parasız, anadilde, özerk-demokratik üniversite talebiyle mücadele eden öğrencilerin eğitim haklarını ellerinden almaktadır.

Yer yer bir takım örneklerde gördüğümüz kadarıyla soruşturma-ceza terörünün psikolojik baskısından aileler de nasibini almaktadır. Üniversite yönetimleri soruşturma-ceza ile yıldıramadıkları öğrencilerin ailelerini arayarak öğrenciyi ailesiyle karşı karşıya bırakmak istemektedir. Böylece direkt olarak engelleyemediği öğrencinin mücadelesini, dolaylı yollardan engellemeye çalışmaktadır.

Bahar dönemi sona ererken üniversitelerde yoğunlaşan faşist–ulusalcı-dinci saldırıların yanında, soruşturma-ceza ile gençliğin üzerinde, deyim yerindeyse, asfaltlama çalışması yürütülmektedir. Yıldız Teknik Üniversitesi’nde 20 öğrenciye ceza verildi. DTCF’de üniversiteden atılma cezasının yanında birçok öğrenciye ceza verildi. Akabinde faşist saldırılardan dolayı birçok öğrenciye soruşturma açıldı. İstanbul Üniversitesi’nde 30’a yakın öğrenciye soruşturma açıldı. Türkiye’nin en büyükleri olma iddiası taşıyan üniversitelerde soruşturmaları açanlar, devrimci öğrencilerin şahsında tüm öğrenci gençliği teslim almak istemektedir.

Soruşturma-ceza saldırısının “normal” bir hal aldığı bu dönemde, üniversitemizde neredeyse her dönem devrimci, demokrat ve yurtsever öğrencilere yönelik açılan soruşturmalara dair elimizden geldiğince sözümüzü söylemeye çalışacağız.

2000’li yıllardan sonra etkili saldırılardan biri olan soruşturma-ceza terörü, YTÜ’de de karşılığını bulmuştur. Her yıl birçok öğrenciye soruşturmalar açılıp cezalar verilirken, bazı öğrenciler de üniversiteden atıldı. Bu saldırıya karşı devrimcilerin cevabı ise kampüs kapısının önündeki direnişlerdi. Son birkaç yıldır fakülteleri Davutpaşa Kampüsü'ne taşımaya başlayan yönetimin, ilk zamanlardaki hesabı Davutpaşa Kampüsü'nde devrimci çalışma yapılmasını egellemekti. Evdeki hesap çarşıya uymayınca ise çalışmayı belli sınırlarda tutmaya çalıştı/çalışmaktadır. Devrimcileri kendi çizdiği sınırlara hapsedemeyeceğini anlayınca da devrimcilere yönelik soruşturma-ceza terörünü devreye soktu. Geride kalan eğitim-öğretim yılının başından beri türlü bahanelerle devrimci faaliyet engellenmek istendiği gibi, tehditlerle de devrimcilerin gözü korkutulmak istendi.

Bunca saldırıya rağmen Hazırlık Fakültesi'nde gerçekleşen boykot üniversitenin hemen saldırıya geçmesini engelleyen faktörlerden biri olmuştur. Devamsızlık hakkının arttırılması için yapılan boykota katılan insan sayısının az olmasının yanında fiili olarak Hazırlık Fakültesi'nde neredeyse hiçbir sınıfta ders işlenmemişti. Boykot kazanımla sonuçlandıktan sonra eylemsel sürecin devam etmesi için çeşitli öneriler (pahalı ve niteliksiz olan kantin boykotu) sunulsa da boykotu hazırlayan komite tarafından karşılık bulmayınca dönem içerisinde başka bir hareketlilik yaşanmadı.

Dönemin sonlarına doğru yurtsever öğrenciler tarafından açılan masa soruşturma konusu oldu. Özgür Gündem ve Azadîya Welat gazetelerinin satıldığı, halayların çekildiği, etkinlik tarzında geçen gün, devrimci öğrenciler kendi çalışmalarını yürütmenin yanı sıra yurtsever öğrencilerin etkinliklerinin engellenme ihtimallerine karşı alandaydı. Masanın açıldığı gün kendi çalışmasını yürüten devrimci öğrencilere de Özgür Gündem ve Azadîya Welat sattıkları gerekçesiyle soruşturma açıldı. Devrimci ve yurtsever öğrencilere yönelik geri adım attırma ve korkutma politikaları güden yönetim-ÖGB-sivil polis işbirliği soruşturma terörüne sarıldı.

Bir Ekim Gençliği okuru ve 30’a yakın yurtsever öğrenciye açılan soruşturma süreci tam bir komedi halinde geçti. Kürt halkının ve gençliğinin mücadelesinin yanında olmak, ona omuz vermek de en az devrimci olmak kadar tehlikeliydi düzenin gözünden. Soruşturma günü ise sivil polislerin disiplin komisyonun odasının kapısında olması ise komisyonun nasıl bir işlev taşıdığını göstermekteydi. ÖGB tarafından girişte kimlik dayatmasına karşı öğrenciler tepki gösterince geri adım atılmak zorunda kalmıştı. Disiplin komisyonu ise adeta hükümet sözcülüğüne soyunmuş “bilim insanı” olduklarını iddia edenlerden oluşmaktaydı. Komisyon üyeleri yeni anayasa ile beraber soruşturmaların olmayacağını iddia etmekteydiler. Soruşturmada öğrencilere etkinliğe katılımın yanı sıra,“toplu halay çekip çekmedikleri“ ve “Kızıl güller açmış Kürdîstan dağlarında!”, “Kürdîstan dağlarında mehmetçiğin işi ne!” sloganlarını atıp atmadıkları soruldu.

Bahar döneminin başlamasıyla öğrencilerin çalışmalarını sıklaştırmasından tedirgin olan yönetim, gelecek yılın hesabını yaparak, bir Ekim Gençliği okuruna 2 dönem uzaklaştırma cezası verdi. Ayrıca 2 yurtsever öğrenciye birer dönem, 3 öğrenciye birer hafta, 15 öğrenciye de kınama cezası verdi. Bazı öğrencilere ise Yıldız ve Davutpaşa kampüslerinde açılan masalar nedeniyle kınamanın yanında bir hafta uzaklaştırma cezası verildi. Öğrencilerin yarısına yakınının Hazırlık Fakültesi'nde olması ise öğrencileri mücadeleden uzak tutmak istediğini göstermektedir.

Diğer yandan eğitim hakları gasp edilerek 2 dönem ve 1 dönem uzaklaştırma alan öğrencilerin cezaları bu dönemden başlatıldı. Böylece sistemdeki bütün dersleri silinen öğrencilerin, girdikleri tüm vizeler yok sayıldı. Ayrıca kınama cezası verilen öğrencilerin tebliğlerinde, 1 dönem uzaklaştırma cezası yerine “bir alt ceza” olduğu iddia edilen kınama cezasının verildiği ifade edilmektedir. Yine tehditkâr bir içerik taşıyan bu ifade, bu yıl ilk defa ceza tebliğlerinde yer almaktaydı.

Soruşturma-ceza terörünün yanı sıra, kampüsteki diğer saldırılardan biri de faşist-ulusalcı-dinci örgütlenmelerin kampüste denenmesidir. Yeni bir kampüste bu tarz ırkçı-gerici örgütlenmelerin daha rahat hareket edebileceği düşüncesiyle öğrencilerin üzerine salınmaktadırlar. Geçtiğimiz dönemden beri yeri gelir faşistler kulüp ismini kullanarak etkinlik yapar; yeri gelir kampüs içerisinde de cemaatleşmiş dinciler bazen açıktan, bazen de öğrenci temsilcilikleri üzerinden etkinlik yapar; yeri gelir ulusalcı çeteler solun boşalttığı alanı değerlendirerek ve gençlik örgütlerinin tüm olanaklarını kullanarak devrimcilerin boşalttığı yerleri doldurmaya çabalar.

Dağınık bir tabloda hareket etmekte olan gençlik mücadelesi, sadece soruşturma-ceza terörü değil, düzenin her türlü saldırısında bir yara daha almaktadır. Devrimci faaliyete karşı yönetimlerin aktif bir şekilde kullandıkları bu saldırı biçiminin, üniversitelerdeki devrimciliğin izlerini silmek istediği ortadadır. Düzenin asıl derdi, devrimci öğrencileri cezalandırıp üniversitelerden uzaklaştırmak değil, devrimin olanaklarını ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Soruşturma-ceza terörü birçok öğrencinin devrimci çalışmadan uzak durmasını sağlayabileceği gibi, devrimcilerin bu saldırıya karşı öğrencilerle verebileceği tok bir cevap ise düzeni hüsrana uğratabilecektir.

YTÜ Ekim Gençliği