Yeni milli Türkiye'nin duvarları... - Nihal Kemaloğlu

  • Arşiv
  • |
  • Kategori yok
  • |
  • 06 Mart 2012
  • 06:35

Hukuk devleti ilkeleri evrensel hukuka değil milli devlet ideolojisine sadakatle bağlı Türkiye'de iktidar popülizmi pek sık 1930'ların Türk Tarih tezini yere çalsa da... Ya da siyasi hamle gereği Dersimlilerden özür dilese de bir yandan tahkim ettiği 'ırki/milli' zihniyet duvarlarını her gün biraz daha yükseltiyor.   
Bu zihniyet dünyasının kuşaktan kuşağa tam teşekküllü aktarım görevi milli terbiye ve eğitim kurumlarına düşerken devlet erkanı tarafından 'maneviyatı bozuk, milli özümüze aykırı unsurların' kimler olduğunun iması da alenileşiyor.
Ve bu imalarla tazelenip zindeleşen  toplumsal-kültürel hafıza çevresinde 'Alevi, Kürt, Ermeni, Dersimli' vatandaşların köken hafiyeliğine soyunmakla kalmıyor.
Sivil fişlemeler, kitlesel mitinglerde açılan Ermeni düşmanlığı pankartları, 'Alevilerle aynı çatı altında çalışmanın günah olduğu' görüşü, Adıyaman'da Alevi evlerinin gece vakti kırmızı boyalarla işaretlenmesi devletin geniş tahammülünce kucaklanıyor.               
'İnsanlığa karşı işlenen suçlar kategorisine' haiz olmayan ceza hukukumuz ise ne nefret söylemini ne nefret suçunu tanırken, 13 Mart'ta görülecek Sivas Katliamı davası muhtemelen zamanaşımından yararlandırılacak.
1993'te 33 aydın ve sanatçının yakılarak öldürüldüğü Sivas Katliamı'nın faillerini yargılamayan ve göz göre göre kaçıran devlet, 'insanlığa karşı işlenen suçlarda zamanaşımı' olmayacağını kulak ardı ederken, İnegöl'de Taylan Öğretmen, sırf Tuncelili ve Alevi olması hasebiyle 'Tunceliler şerefsiz olurlar, Aleviler sapıktır' ifadelerine maruz kalmamıştı.
Üstüne üstlük çalıştığı dershanede yöneticiler ve diğer öğretmenler 'aynı ortamda onunla çalışmanın günahını' taşıyamayacaklarını belirtiyorlardı. Taylan Öğretmen'in, bu ırkçı ayrımcı tavır üzerine İnegöl Savcılığı'na yaptığı suç duyurusu  'kovuşturmaya yer olmadığı kararıyla' sonuçlanırken, dershane olayı basına yansıttığı için Taylan Öğretmen'e 5'er bin liralık iki tazminat davası açmıştı.
Tabii ki milli/otoriter devletimizde Taylan Öğretmen'in işlenen bir nefret suçunun mağduru olduğunu kavrayacak hukuk donanımı mevcut değildi.   
Yelelerini sallayarak dolaşan ırkçı hezeyan, 'Aleviler sapıktır' diye tuttururken, Adıyaman'da onlarca Kürt Alevi yurttaşın evini işaretlenmesi İçişleri Bakanı tarafından 'endişeye mahal yok üç-beş çocuğun işiymiş' diye  değerlendirmişti.
 Alevi evlerini önceden cinayet mahali misali döşendiği katliam geçmişimizin hiçbir fiilini yargılamayan devletin tabii ki soğukkanlı 'olayı büyütmeyin' telkini, anlaşılırdı.
Ama acaba İçişleri Bakanı, Adıyaman'da Alevilerin evlerini İnegöl'de kovuşturmaya mahal bırakmayan 'Aleviler sapıktır' nefret klişesinin işaretlemediğine kefil olur muydu?           
Ya da Pozantı Cezaevi'nde kalan taş atan çocukları 'iyi çocuk' parolasıyla koğuşlara teslim eden resmi görevlilerin zihninde onların çocuk değil 'Kürt teröristler' olması çocuklara karşı taciz ve tecavüz suçunu bile nasıl da sıradanlaştırmıştı değil mi?

Akşam / 06.03.12