Çürüyen düzende “siyaseten” edilen sözler…

Sermaye dünyasının ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal yaklaşımlarının karşısına ancak işçi sınıfının devrimci dünya görüşünün gücüyle çıkılabilir. Er ya da geç olacak olan da budur.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 12 Ekim 2024
  • 08:00

Meclis’in açılmasıyla birlikte burjuva siyaset tüm çürümüşlüğü ile gündemde yerini aldı. Erdoğan Meclis’e geldiğinde ayağa kalkıp kalkmama, kimin kiminle selamlaştığı, birbirleriyle sohbetlerinde geçen diyaloglar sermaye medyasının özel uğraşlarıyla ülkenin temel konuları haline getirildi. Öyle ki söylenen bir kelimeden, hatta bakışlardan “siyaset stratejileri” çıkartmaya kalkışanlar oldu. Yaşananlar sermaye partilerinin, siyaset aktörlerinin, bunların medya uzantılarının çapını gösterdiği gibi, ülkeye hakim olan burjuva siyasetin esas mantığını da ele veriyor. Bu tablo, popülizm adına kavga-gürültü çıkartanların, gırtlaklarını patlatırcasına birbirlerine siyaset namına olmadık laflar edenlerin gerçek misyonlarını ortaya koyuyor. 

Faşist partinin şefi, CHP şefine “Ayağınızı denk alın. Özgür Özel sana diyorum. İddiaların da şahsın gibi çürüktür.”diyor. Sadece birkaç saat sonra ikili meclis açılış resepsiyonunda karşılaşınca Bahçeli şunları ifade ediyor: “Birbirimizi kırmıyoruz inşallah. Bazen siyaseten söylememiz gerekenler var. Siyasetin gereği o.” Diyalog şöyle devam ediyor: 

“-Özel: Önemli olan herkesin bildiğini söylemesi. 

-Bahçeli: Kırılmıyorsun değil mi? 

-Özel: Tabi efendim kırmıyoruz birbirimizi…”

Sermaye dünyasının “siyaseten” söylediği sözlerin, aldığı tutumların gerçek yaşamla bir bağının bulunmadığının iki cümlede özetlenmesi bunlar. Ayın zamanda “siyaseten” yol yürüyenlerin içinde bulunduğu kokuşmuş bataklığın da resmidir.

Kapitalist sınıfların siyaset arenasında tutumlar, “kısa günün kârı” anlayışına göre alınır. Dolayısıyla ilkeli bir yaklaşım, bir duruş beklemek ya da ummak yersizdir. Burjuva partilerinde “ilke” ilkesizliğin, omurgasızlığın, yalan ve manipülasyonun, “kısa günün kârı” için her yolun mubah sayılmasının kendisidir.

Sömürü, soygun, baskı ve zorbalık üzerine kurulu olan kapitalist düzeni korumak hepsinin ortak paydasıdır. Ayrım noktaları ise iktidar koltuğuna oturma ve iktidar olmanın nimetlerinden yararlanma hırslarından ileri gelir. İktidardaki partilerin işçi sınıfı ve emekçilere dayattığı ağır yıkımı savunması, muhalefetteki sermaye partilerinin ise bu yıkımın ortaya çıkarttığı duyarlılık ve öfkeyi istismar etmesi, sınırlarını da çok aşmadan bir iki laf söylemesi adettendir. Bu, genel senaryoda farklı figürlere biçilen role de uygundur. Adına siyaset dedikleri şey çoğu durumda sadece bu kapsamda dile getirilenlerdir. Kamera önünde çığırtkanlık yapıp kamera arkasında kahkahalara boğulanlar bunu ifade ediyor. Siyasetin sadece sermaye sınıfı için çalışan siyaset simsarlarının koridorlarını arşınladığı meclis çatısından ibaret görülmesi/gösterilmesi de öyle…

Bu tablo, sadece Saray iktidarının bir bütün olarak yarattığı çürüme atmosferinin ürünü değil. Bugün tüm pervasızlığıyla ortaya dökülen gerçekler, sömürü düzeninin siyaset ortamında şekillenmiş olanların bastığı zeminin, ruhlarına sirayet etmiş pespayeliğin, topluma dayatmaya çalıştıkları algının on yıllardır var olanın yeni bir tezahürüdür. Bir avuç kapitalistin çıkarı adına toplumun geri kalanını bin bir yolla bu düzene bağlamaya çalışmanın doğal sonucudur bu.

Burjuva dünyasının siyaset denkleminin buradan kurulmasında şaşırtıcı bir yan bulunmuyor. Bu dünyaya soldan eklemlenmeye çalışanların da giderek aynı senaryolara bel bağlama eğilimleri ise içinde bulunulan boğucu atmosferin gücünü gösterir niteliktedir. Faşist partinin şefinin verdiği selam ve tokalaşma ritüelinin ardından “yumuşama”, “diyalog”, “yeni bir çözüm süreci” vb. hayallere kapılmayı, bu denklem üzerinden tartışmalar yürütmeyi toplum gerçeklerine yabancılaşmanın bir başka biçimi saymak gerekir. 

Sermaye sınıfının dünyası siyasetiyle, meclisiyle, partileriyle bir bütün olarak çürümüştür. Çürürken bu toplumu da çürütmenin yollarını aramaktadır. Temsil ettikleri siyasetle işçi ve emekçileri, ezilen ve sömürülen halkları da teslim almaya çalışıyorlar. Burjuva düzenin boğuculuğundan kurtulmak, içine hapsedilmeye çalışılan atmosferden sıyrılmak ve toplum gerçeklerini tutarlı bir siyaset haline getirmek ancak işçi sınıfı zeminine ayağını basan devrimci bir yaklaşımla olanaklı olabilir. Gerçek sorunlara gerçek çözümler geniş işçi ve emekçi kitlelerin devrimci sınıf çizgisine kazanılması çabası içinde üretilebilir. Sermaye dünyasının ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal yaklaşımlarının karşısına ancak işçi sınıfının devrimci dünya görüşünün gücüyle çıkılabilir. Er ya da geç olacak olan da budur.