Türkiye’de son yıllarda kamu harcamalarındaki aşırı artış sık sık eleştirilere konu edildi. Hazine ve Merkez Bankası’nı talan eden AKP-MHP rejimi, kriz derinleştikçe kaynak arayışına girdi. Bu kapsamda “tasarruf paketi” ilan eden rejim, kaynak yaratacağını öne sürdü. Ancak yılın sonu yaklaşırken görüldü ki, “tasarruf paketi” yalnızca işçilerin ve kamu çalışanlarının sefaletini derinleştirdi. Zira iktidarın temsilcileri lüks ve şatafata batmış yaşam biçimlerinden vazgeçmeme konusunda kararlı görünüyor.
“İtibardan tasarruf olmaz” safsatasına sığınan Saray rejiminin şefleri, har vurup harman savurmaya devam ediyor. CHP Milletvekili Hasan Öztürkmen’in Sayıştay raporundan aktardığı verilere göre, 2023 yılında sadece 1100 odalı sarayın toplam gideri 9,56 milyar TL’ye, günlük gideri ise 26,2 milyon TL’ye ulaşmış durumda. Bu rakamlar, kamu kaynaklarının kayda değer bir kısmının lüks ve şatafat harcamalarına tahsis edildiğini gözler önüne seriyor.
AKP-MHP iktidarı ve sermaye sınıfının işbirliğiyle işçi ve emekçilerin yaşam koşulları gün geçtikte zorlaştırılırken, Saray rejimi lüks harcamalardan imtina etmediği gibi hayata geçirdiği yeni saldırı programlarıyla faturayı emekçilerin sırtına yıkma konusundaki pervasızlığını da sürdürüyor.
İktidarın şefleri, kamu harcamalarında tasarruf yapacaklarına dair sürekli açıklamalar yapıyor, sözler veriyor. Ancak bu tasarruf söylemleri, sarayın astronomik harcamalarıyla tam bir tezatlık oluşturuyor. Emekçilerin derin bir sefalete mahkum edildiği koşullarda kamu kaynaklarının bu şekilde israf edilmesi iktidarın sahtekarlığını kanıtlıyor. Lafta tasarruf, uygulamada lüks yaşam tarzının benimsenmesi, işçi ve emekçilerin gözünde iktidar gerçeğini teşhir ediyor.
Sermaye iktidarı, kamu tasarrufuna yönelik çeşitli önlemler alındığını iddia etse de bu tasarrufların genellikle işçi ve düşük gelirli kamu çalışanlarına uygulandığı, lüks harcamaların ise bundan muaf tutulduğu gerçeği gün yüzüne çıkmış durumda. Toplumun büyük bir kesimi temel ihtiyaçlarını bile karşılayamazken, sadece sarayın bir günlük giderinin 26,2 milyon TL olması, “tasarruf paketi” denen şeyin ne ifade ettiği hakkında fikir veriyor.
“Tasarruf paketi” adı altında göstermelik belli girişimler olsa bile, saraydaki zevatın lüks ve ihtişamdan vazgeçmek gibi bir niyetleri yok. Bu durum iktidarın her kurumu için geçerli. Diyanet Başkanı Ali Erbaş’ın bile lüks ve şatafat içinde yüzen yaşamıyla tartışmalara konusu olması, Diyanete ve tarikatlara verilen teşviklerin artması, Erdoğan başta olmak üzere AKP şeflerinin koruma ordularıyla gezmeleri, az kazanandan çok, çok kazanandan hiç vergi alınmaması ve kaynak yutan daha pek çok icraat… Tüm bunlar tasarrufun saraylıların mahallesine bile uğramadığını gözler önüne seriyor.
Saray rejiminin lüks ve ihtişamlı harcamalarının engellenmesi de saldırı programlarıyla krizin faturasının emekçilere ödettirilmesinin önüne geçmek de ancak örgütlü mücadele ile mümkün olabilir. Böylesi bir dönemde saray ve iktidar temsilcilerinin yaptığı pişkince açıklamalar, sermayenin hizmetinde olduklarını utanmadan dile getirmeleri, toplumsal mücadelenin zayıf olmasıyla da bağlantılıdır. Bugün işçi sınıfı politik bir mücadele hattına sahip değil ve saldırılara birbirinden yalıtık şekilde tepki gösteriyor. Ancak bunun uzun süre böyle devam etmesi mümkün görünmüyor. Halihazırda tek tek fabrikalardan yansıyan öfke, yarının örgütlenmesi ve mücadelesinin gelişimi açısından bir kıvılcım niteliğindedir.
S. Sancar