İki genç kadın katledildi, onların katili intihar etti. İstanbul'un göbeğinde yine bir genç kadın istismar saldırısına uğradı. Saldırganlar önce serbest bırakıldı, ancak oluşan kamuoyu baskısı sonucunda tutuklandılar. Haftalar boyunca aranan Narin Güran’ın cansız bedenin bulunmasından sonra Van’da üniversite öğrencisi Rojin Kabaiş de günlerdir kayıp. Şiddet ve istismar nedeniyle beyin kanaması geçiren 2 yaşındaki Sıla ise hayatını kaybetti…
Yaşananlar, kadın ve çocuklara yönelen ve giderek artan şiddetin yanı sıra bir cinnet halini de yansıtıyor. Yukarıda saydıklarımızın yanı sıra, haberlere kabaca baktığımızda sadece son bir haftada öne çıkanlar şunlar: Silahla hastane basan kadın tutuklandı, çeteler birbiriyle çatıştı, trafikte ardı sıra kavgalar yaşandı, bir kişi ayrıldığı kadının salasını okuttu...
Bu olayların günden güne yaygınlaşması, toplum yaşamındaki çürümenin vardığı boyutu gösteriyor. Toplum yaşamında infial yaratan olayların arkasındaki nedenlere ve zihniyete baktığımızda, kadın düşmanı politikaların belirgin rolü olduğunu görürüz. Olayların bu boyuta varması, yaşananların topyekûn bir çürümenin yansıması olduğunu da göstermektedir.
Artan yoksulluk, geleceğin belirsizleşmesi, din istismarının yaygınlaştırılması, cemaatlerin ve şoven milliyetçiliğin etkisi, mafyaların ve uyuşturucunun yayılması, ırkçı ve göçmen düşmanı fikirlerin toplumu zehirlemesi toplumsal çürümeyi boyutlandırıyor. Bunlar hem neden hem sonuçtur. Sermayenin baskı ve sömürüsü karşısında çaresiz kalan emekçiler, örgütsüzse eğer sığınacak liman aralar. Cemaatler, tarikatlar, çeteler, mafyalar, kolay yoldan para kazanma eğilimi, her türden ucube grupların artması, bu arayışlarla da bağlantılıdır.
Krizin yüklerinin emekçilere fatura edilmesi ekonomik olarak yokluğun, yoksulluğun ve yoksunluğun katmerlenmesi demektir. Bunun yanı sıra artan baskı ve terör, özgürlüklerin gaspı, topluma soluk alacak bir alanın bırakılmaması da çürümeyi arttıran nedenler arasındadır. Devletin tüm kurumları, her yerde cirit atan mafya ve çeteler, tarikatlar vb. sermayenin hizmetine koşarken toplumun çoğunluğunu oluşturan emekçiler örgütsüz. Sermaye ise hem çürümenin bataklığı ile toplumu sarmalıyor hem de her alanda örgütlü bir güç olarak kendisini dayatıyor. Çürüyen düzen kendisi ile birlikte toplumu da çürütüyor, gerisin geri çürümeden besleniyor. Kölelik düzeninin çarkları sorunsuz dönsün isteyen iktidarlar, kendi ürünleri olan çürümenin sonuçlarını toplumu yönetebilmenin bir aracı olarak kullanıyor.
Kapitalizm bir ölüm ve meta düzenidir. Bugün için burjuvazi sistemin çok yönlü krizlerini yönetebiliyor olabilmeyi, emekçilerin örgütsüz oluşuna, bu temelde edilgenliğe mahkum edilmesine, krizlerin yıkıcı ve çürütücü faturasını kabullenişine borçludur. Baskıya, sömürüye, vahşi katliamlara, çevresel yıkıma, kültürel dejenerasyona karşı emekçiler örgütlü bir güç olarak çıkmadığı takdirde, bu ölüm ve yıkım düzeninin çarkları arasında kaybolup gideceklerdir. Kârını arttırmak için her yola başvuran sermaye düzeninin bekası; işçi sınıfının birbirine düşman edilmesine, toplumun yapay biçimde kutuplaştırılmasına, kendisinden başka bir şeyi düşünmeyen, değer yargıları olmayan insan tipine ihtiyaç duyar. Çünkü yönetebilmesi ancak bunlar sağlandığında mümkündür.
Özetle, sermaye düzeni her politikası ve uygulamasıyla topluma deli gömleği giydirmeye çalışıyor. Ancak son süreçte öldürülen kadınların ardından gösterilen eylemli tepkiler, bu deli gömleğinin gençlere, emekçilere, kadınlara giydirilmesinin kolay olmayacağının kanıtıdır. Üniversitelerde yapılan eylemlerin neredeyse tüm şehirlere yayılması, liselerde, yurtlarda ve kent meydanlarında gösterilen eylemli tepkiler bunun resmidir. Bu eylemler tüm korkutma çabalarına, toplumun zihnini esir almayı amaçlayan çarpıtılmış haberlere rağmen gerçekleştiriliyor.
Öte yandan, bu süre zarfında internetten sipariş edilen biber gazı ve elektro şok aletlerinin tükendiği belirtiliyor. Çünkü iletişim kanallarında şiddetin biçimi ve oluş şeklinin ayrıntılı anlatılması hem korkuyu örgütlemeyi amaçlıyor hem de potansiyel katiller için bir tür yol/yöntem göstermeye dönüşüyor. “Tıklama haberciliği” ya da “keskin duyarlılık” uğruna yapılan bu tür anlatımlar ise çürümenin bir başka boyutunu içeriyor, toplum tarafından sindirildiği oranda vahşetin kabul görüp kanıksaması zeminlerini güçlendiriyor. Örgütlü olmayan bir toplumda korku emekçileri eve kapanmaya, korunma kaygısı ise bireysel çözüm yolları aramaya yönlendiriyor.
Katledilen kadınların ardından gerçekleştirilen eylemler ise topluma cesaret veriyor ve korunmanın bireysel olamayacağını, yaşam hakkının ancak örgütlü mücadele ile kazanılabileceğini gösteriyor.
Kadın cinayetlerinin, işçi katliamlarının, bebek ölümlerinin, ihmal ya da kasıtlı politikalarla işlenen cinayetlerin kanıksatılmaya çalışıldığı kaos ve kriz ortamında, çürümenin tek panzehri örgütlü mücadeledir.