Türkiye’de anadil gerçeği - Esenyurt DLB

  • Arşiv
  • |
  • Gençlik Hareketi
  • |
  • Makale
  • |
  • 21 Mayıs 2012
  • 12:54

Dil, insanların düşündüklerini, hissettiklerini, algıladıklarını, kelime ve işaretlerle ifade etme aracıdır. Dil, düşünme, anlama, anlatma, kavrama aracıdır. Dil, bir kültür mirasıdır. Anadil ise, çocuğun başta annesi olmak üzere, ailesi, soyu, çevresi ve ulusundan sistemli ve bilinçli bir öğrenim süreci olmadan öğrendiği dildir. Anadil kişinin içinde yaşadığı çevre ve kültürle ayrılmaz bir bütündür.

“İnsanın zihnine gelen düşünceler, ne türlü olursa olsunlar, ancak dilin malzemesi temeli üzerinde doğabilir ve var olabilirler... Dilin, insanlar arasında bir haberleşme aracı, toplumdaki düşünce alışverişinin bir aracı olarak, insanların birbirleriyle anlaşabilmelerinin ve insanın tüm faaliyet alanlarındaki, hem üretim alanındaki, hem de ekonomik ilişkiler alanındaki, hem siyasal alandaki hem de kültürel alandaki, hem toplumsal hem de günlük yaşamdaki birleşik çalışmasını düzenlemesinin bir aracı olarak topluma hizmet etmesi onun özgül özelliklerini oluşturur.(...) Eğer dilin böylesi özgül özellikleri olmasaydı, dil bilimi bağımsız bir bilim olarak var olma hakkını yitirirdi." (J. Stalin, Marksizm ve Dil)

Dil yaşayan bir varlıktır. Onu kullananlar tarafından yaşatılır. Yaşamı kendi anadiliyle öğrenen, yorumlayan bir insan, gerçek anlamda bilimsel bir üretim yapacaksa, mevcut olanı geliştirip ilerletecekse yani var olanı ezberlemenin ötesine geçip, onu hayatta somut karşılığı olacak bir şekilde anlayıp anlamlandıracaksa, bunu en iyi kendi anadilinde yapabilir.

Bilindiği gibi Türkiye çok uluslu bir ülkedir. Ancak Türkiye’ye inşa sürecinde ulus-devlet misyonu yüklenmiştir. Durum böyle olunca da, diğer etnik kimlikler, diller, inançlar kendilerini Türk ulusunun, her türlü kültürel egemenliğine dayalı baskı ve asimilasyon politikası altında ezilip, içten içe yok olma süreciyle yaşatmaktadırlar. Bu süreç dilleri, ulusal kültürleri yok olmaya götürmektedir. Farklı uluslar Türkleştirilmek istenmişler, bir çok ulus kendi etnik kimliğini unutmuş, Türkleşmişlerdir. Direnenler ise katliama, baskıya ve asimilasyona tabi tutulmuşlardır. Ve bir ulusu yok etmenin, kimliksizleştirmenin yolu ilk olarak o toplumun kültürel varlıklarını yok etmekten geçmektedir. Dil ise kültürün hayat damarlarından biridir. Asimilasyon dille başlar; çünkü kültür dille aktarılır.

“Anadil sorunu ulusal sorunun bir ayağıdır. Sermaye devleti anadil talebine, her ilerici talebe olduğu gibi çözümsüzlük anlayışıyla baktığından dolayı çözümlenemez bir hal almıştır. Ulusal sorun, dil sorunu kalıcı ve gerçek anlamıyla ve mahiyetiyle mevcut sermaye sisteminin yıkılması ile çözülecekse -ki ancak böyle çözülecek- anadilde eğitimin yasaklanmasının temel nedeni bu sistemdir, onun ortadan kalkması ile gerçek anlamda anadilde eğitim gerçekleşecektir. Eğer ulusal sorun mevcut sistem içerisinde belli 'demokratik' adımlar ve/veya 'açılım'larla 'çözülecekse', anadilde eğitim de bu 'çözüm'ün sınırları içerisinde mümkün olacaktır.“

“Ulusal sorunun çözümü bu düzene sığmamaktadır. Bu durum anadil sorununu da düzen dışı bir çözümle mümkün kılacaktır. Şunu açıkça ifade edelim ki; bir insana anadilinin öğretilmesi ile anadilde eğitim aynı şeyler değildir. Kendini yalnızca ilkiyle sınırlayan bir yaklaşım, anadilin yok sayılmasının bir yansımasıdır. Biz bugün anadilde eğitimden bahsederken üniversitelerde bir takım bölümler açılmasından, enstitüler kurulmasından, Kürtçe'nin seçmeli dil olarak okutulmasından bahsetmiyoruz. Anadilde eğitim dediğimiz, bir insanın bütün bir eğitimini anadilinde almasıdır. Doğumdan itibaren kullandığı dille ilköğretimde, lisede, üniversitede eğitim almasıdır. Bunun dışındaki çözümler sözde çözümlerdir. Bir insanın anadilini sadece aile ortamında öğrenemeyeceği açıktır. Anadil bilimsel yöntemlerle, belli bir sistematik içinde öğrenilmelidir. Bireyin ve toplumun gelişmesi için bu şarttır.”

Kapitalist sistemde tam bir çözümsüzlük hali alan dil sorunu sosyalist düzende kısa bir dönemde elde edilebilecek bir haktır. Ekim Devrimi tarihi ve Sovyetler Birliği bu açıdan izlenmesi gereken yolu göstermektedir. Ekim Devrimi'nin hemen ardından tüm ulusların kendi kaderini tayin hakkı ile birlikte, tüm dillerin hak eşitliği ve tüm ulusların kendi anadilleriyle hem sanatsal, hem de bilimsel üretimlerde bulunmasının önü açılmıştır. Araştırmalara göre; "Sovyet rejimi içinde yaşayan 150 bin Kürt insanı, Türkiye'de yaşayan 20 milyonluk Kürt halkından daha çok edebiyat, sanat, teknoloji ve bilim üretmiştir."

Marksist- Leninist bakış açısına göre ulusal sorun düzen-devrim savaşının sonucunda, bir sosyalist devrimle çözülebilir. Anadilde eğitim talebi ancak bu düzen dışına çıkılarak cevaplanabilir. Çünkü burjuvazi iktidarı aldığı günden beri halkları yok saymış, imha etmeye çalışmış, kültürel asimilasyon politikalarıyla, kültürel fakirliğe itmiştir. Bu sebepler çözümün bu düzen sınırlarına sığmayacağını açıkça göstermiştir. Bir ulusun başka bir ulusa olan sömürüsünü bitirmenin yolu, insanın insana olan sömürüsünü bitirmekten geçer. Tüm bu reel durumları göz önünde tutarsak çözüm ancak ve ancak sosyalizmdedir.

Liselilerin Sesi 44. sayı / Mayıs 2012