Pozantı-Silivri Sincan hattı - Nihal Kemaloğlu

  • Arşiv
  • |
  • Kategori yok
  • |
  • 10 Mart 2012
  • 06:06

Ülkemizde yüzde 110 doluluk nedeniyle haliyle artan 'modern' cezaevi ihtiyacı, başta TOKİ tarafından inşaatları yüklenilip giderilirken 'yüksek güvenlikli' marka cezaevi Silivri'den 'tecavüz' haberi geldi.

AKŞAM Gazetesi'nden Ercan Öztürk'ün haberinde Silivri 5 No'lu cezaevinin E koğuşunda kalan bir tutuklunun şikayetiyle aylardır süren tecavüz ortaya çıkmıştı.
Olağanüstü güvenlik önlemleri, x-ray cihazları, retina taraması, her köşede kamera sistemli teknolojik donatılmış cezaevi mekanında hükümlü ve tutuklular cinsel şiddetten korunamamıştı...     

Pozantı Cezaevi'nde tutuklu çocukların tecavüz ve taciz ifadelerine şüpheyle bakıp sessiz kalanlar 'yüksek güvenlikli modern cezaevi konseptinin' bile engelleyemediği 'şiddetin her türünün' cezaevlerinde çocuk, yetişkin ayırt etmeden nasıl kol gezdiğini öğrenmiş olmalılardı.

Nerdeyse her şehre bir infaz kurumu projesini kalkınmacı yatırım gibi açıklayan devlet, cezaevlerindeki insanların temel haklarını koruma işini taşeron firmaya mı vermeyi düşünüyordu... 

Sahiden de yüksek güvenlikli cezaevi ne demekti, bu aşırı güvenlikçi akıllı cezaevlerinde kim, kime karşı 'güvenlikteydi'...

Dağların arasında unutulmuş Pozantı Cezaevi'ne kapatılan çocuklarla, üst düzey Silivri Cezaevi'ndeki tutuklunun maruz kaldığı ağır haysiyet ihlallerinin özdeşliği cezaevlerindeki devlet sorumluluğundaki tutuklu güvenliğinin zafiyetini apaçık göstermiyor muydu?

Siyasi tutukluların tecride alındığı F-tipi cezaevlerinde mürekkep, daksil, boyalı kalem, çiçek yetiştirmek, duvara takvim asmak. İkiden fazla battaniye bulundurmak, türkü söylemek gibi insani talepler bile yasakken; nasıl oluyordu da bu aşırı otoriter, baskıcı yönetimin gözüne kulağına aylardır süren 'tecavüz ve taciz suçları' değmiyordu... 

Zaten karakutu misali cezaevlerinde yaşanan ihlallerin çoğu, mağdurların tutukluğu sürdükçe kamuoyuna sızması, haber olabilme olasılığı da yoktu.

Ancak Pozantı'da olduğu gibi tahliye edilen çocukların anlattıklarıyla ciddi resmi dirence rağmen gündemde kendine yer bulabilmişti.

Üstelik ne tesadüf ki haberi yapan DİHA muhabirleri KCK operasyonları kapsamında gözaltına alınırken, onlara konuşan çocuk da yaşadığı travmanın rehabilitasyonu için terapiye değil, gösteriye katılmaktan 'kesinleşmiş hapis cezası' nedeniyle yeniden cezaevine gönderilmişti...

Bu arada CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün, 2009 yılında Gaziantep Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nün Pozantı'da çocuk tutuklularla görüşüp hazırladığı raporda çocukları  bekleyen 'kötülüklerin' açıkça ortaya konulduğunu söylüyordu...
Rapor Adalet Bakanlığı'na 2009 yılında sunulmuştu...

Pozantı'daki 218 çocuk, 'devlet çözümü olarak' bütün ruhsal çöküntüleriyle süratle Sincan Gençlik ve Çocuk Cezaevi'ne nakledilip yoksul ailelerinden 500 km uzağa düşme travması da eklenmişti.

Türk Tabipleri Birliği'nin mağdur çocuklarla ruhsal travmalarıyla ilgili görüşme talebine cevap vermeyen Adalet Bakanlığı, bu çocuklar için Pozantı'dan sonra Sincan'da gerçekten neyi değiştirecekti...

Türk Tabipleri Birliği yaşanan olaylarla ilgili çocuklardaki derin hasarları engelleyebilmek için acilen harekete geçmeye dikkat çekiyordu...

Hala çocukları tutuklayıp bir arada cezaevine kapatmanın kendisi bir şiddetken onları koruyamayıp yine başka şiddetin nesnesi haline getirmek mi adaletin çözümü olacaktı...

Akşam / 10.03.12