Özel Yetkili Mahkemeler tartışılırken, o esnada başka bir yerde...- Yetvart Danzikyan

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 11 Haziran 2012
  • 04:03

Özel Yetkili Mahkemeler'in varlığı ve verdiği kararlar meselemizdir. Fakat bu adımların Cemaatin MİT Müsteşarı'na yönelik hamlesi ve İlker Başbuğ gibi isimlerin tutuklu yargılanması yüzünden atılacağı anlaşılıyor. Malum davalar ise, maalesef malum şekilde seyredecek gibi görünüyor..

Özel Yetkili Mahkemeler’in yetkileri mi kısılacak, e öyle olursa AKP Cemaat’e bir darbe daha vurmuş olmaz mı, bu durumda AKP-Cemaat kavgası devam ediyor demektir, buyur buradan yak, peki o zaman bu kavga nasıl biter, Cemaat güç kaybeder mi, AKP bu mücadeleden yara almadan çıkar mı acep; soruları içinde –ki, mühim sorulardır- bir hafta geçirirken, çizgi romanlardaki sahne değiiştirme tekniklerinden ödünç bir kavram alacak olursam, “o esnada başka bir yerde”, şunlar olmaktaydı: Dink ailesinin avukatları devlete, mealen, “Hrant Dink cinayetinde sorumluluğu olan kamu görevlileri hakkında artık şu davayı açsanız?” diyerek başvuruda bulundular. Bu çerçevede iki ayrı dilekçe İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na verildi. Dilekçelerde soruşturmanın genişletilmesine yönelik talepler iletildi ve kamu görevlileri hakkında artık dava açılması gerektiği, dava açmak için yeterli delil bulunduğu vurgulandı.

Kamu görevlileri derken Muammer Güler, Celalettin Cerrah, Ramazan Akyürek, Reşat Altay gibi isimlerden bahsediyoruz, artık hepiniz biliyorsunuz. Dilekçede bu isimlerin de aralarında bulunduğu kamu görevlilerinin ‘azmettirme’, ‘cinayete yardım’, ‘kasten adam öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi’ gibi suçlardan yargılanması ve gereğinin yapılması gerektiği vurgulandı. Başvuruda ayrıca Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu’nun raporuna da dikkat çekildi ve rapordaki “Kamu görevlilerinin fiilleri ana suç kapsamında değerlendirilmeli” tespitleri hatırlatıldı.

“Daha ne bekliyorsunuz?”

Özetle Dink Ailesi avukatları demiş oldular ki, “DDK raporu ortada, AİHM kararı ortada, daha ne bekliyorsunuz?” Devletin bunu ne derece dikkate alacağını bilemiyoruz şu an. Bekleyip göreceğiz. Fakat mesela -AİHM demişken- şu ilginç gelişme, devletin konuya yaklaşımı hakkında bize epey fikir veriyor. Vatan gazetesinden Kemal Göktaş’ın 21 Mayıs’ta yayınlanan haberiyle öğrendik bu gelişmeyi. Şöyle özetleyelim: Devlet “etkin soruşturma yapmadınız?” diyen AİHM’ye ne yanıt versek acaba, diye kendi arasında yazışırken; “verecek yanıtımız yok, e yanıt vermemek de olmaz, şuradan bir iki soruşturmayı fakslayıverelim” demiş. Basitleşererek anlatmaya çalışacağım. Olay şöyle gelişiyor:

Hatırlanacağı üzere Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Hrant Dink cinayeti ile ilgili olarak “ifade özgürlüğünün ve yaşam hakkının ihlal edildiği ve cinayetle ilgili kamu görevlileri hakkında etkin soruşturma yapılmadığı” kararını vermişti. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi de bakalım bu kararın gereği yerine getiriliyor mu, diye dosyayı takip etmeye başlıyor. Bunun üzerine Dışişleri Bakanlığı Avrupa Konseyi ve İnsan Hakları Genel Müdür Yardımcılığı, aklınıza gelebilecek tüm birimlere (Emniyet, jandarma dahil) bir yazı gönderiyor. Diyor ki, bu kararla ilgili ne yapacağımız takip ediliyor, bir eylem planı hazırlayın, gönderelim. Sonra da Dışişleri bir toplantı tertipliyor, şu eylem planını hazırlayalım diye. Ancak toplantıdan“Bakanlar Komitesinin belirlediği kıstaslara göre bir Eylem Planı’nın hazırlanarak Komiteye sunulmasının mevcut bilgiler ışığında mümkün görünmediği” sonucu çıkıyor.

“Ne yani, bir şey yapmıyoruz mu diyelim?”

Aslına bakılırsa normal. Zira devletin ve Hükümet’in, “etkin soruşturma yapmadınız” uyarısına karşı kılını kıpırdatmak istemediğini hepimiz biliyoruz. Fakat –mealen- “yahu, böyle de cevap verilmez ki” görüşü ağırlık kazanınca “devam eden yargılamalara ilişkin güncel bilgilerin Delegeler Komitesi’ne sunularak, en azından, Komite’ye hiçbir bilgi sunulmadığı yönünde olumsuz bir kaydın önüne geçilebileceği” düşünülüyor. (Kemal Göktaş’ın haberi için:http://haber.gazetevatan.com/Haber/452135/1/Gundem )

Devletteki tavır bu. Bu konuyla ilgili son bir not daha ileteyim, konu açılmışken. Dink Ailesi avukatları bu durumla ilgili olarak da Avrupa Konseyi Bakanları Komitesi’ne bir rapor gönderdi. Dediler ki, aradan bir yıl geçmesine rağmen AİHM kararının yerine getirilmesi için hiçbir şey yapılmadığı gibi, sorumlular terfi yoluyla ödüllendirildi. Yine Dink Ailesi avukatlarının bu raporunda dendi ki, üstüne üstlük Hocalı mitingine katılan İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, Ermenilere karşı kışkırtıcı bir konuşma yapmıştır.

“Sözde Kürt devletinin sağlık kadroları..”

Memleketin batısında bunlar olmaktayken acaba “o esnada” doğusunda neler oluyordu derseniz, o da şöyle: hafta başında AKP’ye yakın basının “KCK’nın sağlık yapılanmasına operasyon” gibi tuhaf başlıklara verdiği haberlerden öğrendiğimiz şuydu: 7 ilde eşzamanlı yürütülen operasyonlarla 50’nin üzerinde tıp öğrencisi, hemşire ve sağlık çalışanı gözaltına alınmıştı. Polisin bazı gazetelere dağıttığı ve bu gazetelerin de aynen kullandıkları basın bildirisine bakılırsa bu öğrencilerin “kurulması planlanan sözde Kürt devletinin sağlık kadrolarının oluşturulmasının planlandığı” ortaya çıkarılmıştı. Mahkeme sonucu bu öğrencilerden 13’ü tutuklanarak cezaevine kondu.

Bu arada 7 Haziran’da Van ve çevresinde yürütülen operasyonlarda aralarında Van Belediye Başkanı Bekir Kaya’nın da bulunduğu 13 kişi gözaltına alınmıştı. Pazar sabahına “Van Belediye Başkanı Bekir Kaya, eski BDP İl Başkanı ve Asrın Hukuk Bürosu Avukatı Cüneyt Caniş ile Başkale Belediye Başkanı İhsan Güler mahkeme tarafından tutuklandı” haberiyle uyandık. Bir “seçilmiş” başkanları daha cezaevine gönderilen BDP tabanının, bu durumda, AKP-CHP’nin “terörle mücadele” bahsinde yakınlaşmasıyla doğan medyadaki coşkuyu paylaşmadıklarını tahmin etmek zor olmasa gerek.. (BDP Yerel Yönetimlerden Sorumlu Eş Başkan yardımcısı İdris Baluken’in açıklamasına göre, toplam 6 milletvekili, 32 belediye başkanı, yüzlerce il genel meclis başkanı, il genel meclis üyesi, belediye meclis üyesi, belediye çalışanı ve 7 binin üzerinde parti çalışanı tutuklanarak cezaevine konmuş durumda. Başbakan Erdoğan’ın “Morg önünde nöbet tutuyorlar” diye suçladığı BDP’de son durum bu )

Haberi duyunca insanın aklına Başbakan Erdoğan’ın bu gözaltılar sürerken hafta içi bir televizyon kanalında Özel Yetkili Mahkemeler’le ilgili söyledikleri geliyor, ister istemez: “Tutuksuz yargılanabileceği halde maalesef tutuklu yargılanan insanlar var. Bu insanların tutuksuz yargılanmaları mümkünken neden tutuklu yargılama yapılıyor. Bu süreci bizim farklı bir şekilde yumuşatarak atlatmamız lazım. Bunlar ülkede yargıyı da zor duruma sokuyor. Yargıya güven artmışken şimdi azalmaya başladı. Bunları da görmemiz lazım.”

Belli ki seçilmiş BDP’li siyasetçiler bu kapsama girmiyor. Elbette ki Özel Yetkili Mahkemeler’in varlığı ve verdiği kararlar meselemizdir. Fakat bu –müstakbel- yargıyı iyileştirmeye yönelik adımların Cemaatin MİT Müsteşarı’na yönelik hamlesi ve –o zamanki reaksiyonları hatırlarsak- İlker Başbuğ gibi isimlerin tutuklu yargılanması üzerine atılacağı anlaşılıyor. Malum davalar ise, maalesef malum şekilde seyredecek gibi görünüyor..

Radikal / 11.06.12