Kayıp yakınlarının mücadelesi sürüyor

  • Arşiv
  • |
  • Siyasal Gündem
  • |
  • Eylem/etkinlik
  • |
  • 20 Mayıs 2012
  • 09:33

(20.05.12) – Kayıpların akıbetini sormak, faillerin bulunması talebini dile getirmek için her Cumartesi Galatasaray'da toplanan Cumartesi Anneleri, 373 kez. aynı meydanda buluştular.

Cumartesi Anneleri 19 Mayıs günü gerçekleştirdikleri oturma eyleminde Hasan Ocak ve Rıdvan Karakoç dosyasını gündeme getirdiler. 17-31 Mayıs Uluslararası Kayıplar Haftası'na denk gelen eylemde, tüm kayıpların akıbetleri ortaya çıkıncaya, sorumlular yargılanıncaya kadar mücadelenin devam edeceği vurgulandı.

Hasan Ocak ve Rıdvan Karakoç neden öldürüldü?

Hasan Ocak, 20 Mart 1995 gözaltına alındı. 2 ay haber alınamadı. İşkence edilmiş ve boğularak öldürülen Ocak'ın bedeni, Altınşehir Kimsesizler Mezarlığı'nda gömülü olarak bulundu.

Rıdvan Karakoç, polis tarafından arandığı için eve gelemiyor, ailesi ile telefonla haberleşiyordu. Ailenin Gazi Mahallesi'ndeki evi defalarca basılmış, “Rıdvan'ı bize getirin, yoksa gördüğümüz yerde öldürürüz” diye tehdit edilmişlerdi. Rıdvan Karakoç, ailesini en son 20 Şubat 1995'te aradı. O tarihte sonra bir daha kendisinden haber alınamadı. Ardından polislerin ev basması ve tehditleri kesildi. Ailesi, savcılık ve Adli Tıp Kurumu başta olmak üzere tüm mercilere başvurdu. Her yerde Rıdvan'ın gözaltına alındığı inkar edildi. Ailesi onu ararken, Rıdvan'ın telle boğularak öldürülmüş bedeni Beykoz'da ormanlık bir alana atılmıştı. Bulunduğunda ayakkabı bağcıkları, kemeri yoktu, parmak izi alındığı için parmak uçları mürekkepliydi. Elektrik işkencesinden tırnakları morarmış, Filistin askısından koltukaltları yırtılmıştı. Vücudu sigara yanıklarıyla doluydu. Tüm bulgular Rıdvan'ın gözaltında işkence gördüğünü kanıtlamasına rağmen ölümü resmi kayıtlara “teröristlerin kendi aralarında çıkan çatışmada öldü” şeklinde geçti. Rıdvan'ın kimlik ve eşkal bilgileri resmi kurumlarda mevcutken ailesine haber verilmeden ağır işkence görmüş bedeni Altınşehir Kimsesizler Mezarlığı'na gömülmüştü. Bu bilgiye ailesi 26 Mayıs 1995 günü ulaştı. 27 Mayıs 1995 günü de Cumartesi anneleri Galatasaray'daki ilk oturmasını yaptı.

Bu hafta Cumartesi anneleri ve diğer katılımcılar Hasan Ocak ve Rıdvan Karakoç'un katillerinin ve sorumluluların bulunmasını istedi. Katılımcılar, kayıp resimleri ve karanfiller taşıdıkları eylemde, “Failler belli, kayıplar nerede?” pankartı arkasında oturma eylemi yaparak tepkilerini dile getirdiler.

Kararlıyız, hesap soracağız

Eylemde ilk olarak İHD İstanbul Şube Başkanı Abdülbaki Boğa bir konuşma yaptı. Boğa, kayıplar haftasını hatırlatarak, yıllar önce başlayan mücadeleyi, kayıpların akıbetini ortaya çıkarıncaya, tüm sorumlulardan hesap soruncaya kadar, kararlı bir şekilde yürüteceklerini ifade etti.

Birbirimizi tanımadık, fakat mücadelede beraberdik

Hasan Ocak ile ilgili kardeşi Maside Ocak konuştu. Ocak, günlerin kendileri için zor geçtiğini, inatla, ısrarla tüm kayıpların birer mezarı olana kadar mücadele etmeye devam edeceklerini belirtti. Ocak, şunları söyledi; “Rıdvan'la gözlerimiz hiç buluşmadı, birbirimizin gözlerine bakıp bir çayı paylaşmadık belki. Ama 17 yıldır Rıdvan'la öyle bir hayatı paylaşıyoruz ki, öyle büyük bir kavgayı paylaşıyoruz ki. Yüreğimize koyduğumuz Rıdvan'ı unutmayacağımızı buradan bir kez daha belirtmek istiyorum. Bugün buradan kalktıktan sonra 17 yıl sonra Hasan ve Rıdvan'ın baş ucunda olacağız. 17 yıldır tükenmeyen özlemimizi, bu meydanda fotoğraflarını tuttuğumuz kayıpların gülüşlerini alıp Gazi Mezarlığı'na Hasan'ın, Rıdvan'ın başucuna bırakacağız.”

Rıdvan'ın avukatı Eren Keskin: Rıdvan'ın hem arkadaşı hem de avukatı idim. Sık sık büroya gelir sohbet ederdik. Yine günlerden bir gün Rıdvan geldi, dedi ki beni sürekli takip ediyorlar. Bu sefer niyetlerinin ciddi olduğunu, çok açık göstere göstere takip edildiğini söyledi. Beni aradı durum çok vahim dedi. Hergün aramaya başladı ve bir gün aramadı. Biz aramaya başladık. Benim cezam çıktı ve hapse girdim. Aileler o kadar çok çaba gösterdi. Devlet cansız bedenlerini de olsa teslim etmek zorunda kaldı. Açık etmek zorunda kaldı. Ve o günden bu yana bu mücadele devam ediyor. Şimdi burada çok ironik bir görüntü var. Biraz ötede 19 Mayıs Gençlik Bayramı diye bize sunulan, resmi ideolojinin bizlere dayattığı bayramlardan birini kutlayan gençler var. İsterdim ki Rıdvan Karakoç'un, Hasan Ocak'ın ve burada gözaltında kaybedilen birçok insanın da genç olduklarını ve onların o kutladıkları bayramın gerçek temsilcilerinin, devlet tarafından katledildiklerini anlayabilseler. İşte esas sorumuz da bu.

Rıdvan Karakoç'un kardeşi Hasan Karakoç: Merhaba arkadaşlar 17 yıldır buradayız. 18. yıla giriyoruz. Yıllardır burada bağırıyoruz, sesleniyoruz. Bizi ne duyan ne işiten var. O günden bu yana ne değişti. Hiçbir şey değişmedi arkadaşlar. Ne Hasan'ın ne Rıdvan'ın katilleri bulundu, ne Fehmi Tosunun katilleri bulundu. Ne de hiçbir kayıp ın akıbeti açığa çıkarıldı. Başbakan sizin sorununuz benim ve kabinemin sorunudur dedi. Biz bunun üzerine gerçekleri açığa çıkaracağız dedi. Fakat açığa çıktı ki bizi seçim malzemesi yapmak istemiş. Biz bu ailelerin içerisinden en şanslıların biriyiz. Bizim çiçek koyabilecek bir mezarımız var. Biz gidip çicek koyuyoruz, mezarını temizliyoruz, dua ediyoruz, dertleşiyoruz. Ama bundan bu hakkan mahrum olan binlerce insan var. Bugün 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı gençlerin bayramı. Bizlerin gençleri eğlenmiyorlar. Bugün sevinmiyorlar. Bizlerin gençleri bugün kan ağlıyor. Bizlerin gençleri bugün dişlerini sıkıyor. Onlar bugün eğlenirken biz bugün yas tutuyoruz. O gençlerin anneleri, babaları, abileri, ablaları yas tutuyor. Ve bunun tek sorumlusu var devlet. Türkiye Cumhuriyeti yaptı bunu bize. Bu katledilen, bu kaybedilen insanlar, bu ülkenin evlatları idi. Dedeleri bu topraklarda kanlarını döktü. Bu insanlar burada askerlik yaptılar, vergi verdiler.

Binlerce yıldır burada yaşıyorlardı. Ama TC'nin bize reva gördüğü sevinç, eğlence değil, acı gözyaşı hüzün ve yastır. Biz kayıplarımızın akıbetini 17 yıldır soruyoruz, 17 yıl sonra yine soracağız. Ve hiçbir zaman bunların akıbetini bırakmayacağız. İlk günkü acımızı, ilk günkü öfkemizi, hırsımız ve hıncımızı taşıyoruz, bin yıl geçse de taşıyacağız. Taki bunların akıbeti açığa çıkarılıncaya kadar, sorumlular yargılanılıncaya kadar, belki onlar cezalarını çekinceye kadar hesap sormaya devam edeceğiz. Bu ülkede başbakanların talimatı ile, bakanların, genelkurmay başkanlarının talimatı ile bu insanlar katledildiler. Çiller Kürt işadamları ile uğraşıyordu, Mehmet Ağar 100 tane gizli operasyon yaptırdı. Çiller Mehmet Ağar gibi eli kanlı katilleri şereflendirdi. O nasıl bir şerefse? Ve Ağar gibi 100 tane operasyon yaptım diyen, açık açık bunları söyleyen birine TC. 2 yıl ceza reva gördü. Biz bunu ceza olarak görmüyoruz. Bizce bu ödüldür. Allayıp aklayıp dışarı salacaklar. Yine katletmeye, kayıplarına, meçhul cinayetlerine devam edecek. O katillere ve sorumlullarına seslenmek istiyorum. Siz bu kadar insanın ahıyla nereye kadar gideceksiniz. Siz nasıl çocuklarınızı seviyorsunuz. Siz çocuklarına neler anlatıyorsunuz. Bakın falan kişiye şöyle işkence yaptım, böyle Filistin askısına astım, şöyle sigara söndürdüm vücudunda şöyle morartım, dişlerini şöyle kırdım. Şöyle yerlerde sürükledim ve şu şekilde mezara gömdüm. Yoksa siz çocuklarınıza iyi insan olun topluma yararlı olun. Halka yararlı olun kimseye zarar vermeyin bunu mu söylüyorsunuz. Ve kimsiniz siz bu insanı katleden. Bu karanlıklar üzerinde yaşayan mahlukatlar kimsiniz siz. Çıkın ortaya sizin hiç mi vicdanınız yok. Hiç mi insanlıktan nasibinizi almadınız siz. Sizin de evlatlarınız var. Anne babalarınız var. Bu kadar insanı bu kadar hüzne boğmaya ne hakkınız var. Biz her sene burada yıldönümü yapıyoruz. Yas tutuyoruz. Ne hakkınız var buna. Ve buna seyirci kalan yetkililer efendiler, etkililer, saraylarda orada burda nutuk atanlar. Başbakana sesleniyorum; senin hocan bir ara diyordu gulu gulu dansı yapanlara bak diyordu. Gulu gulu dansı yapan ülkelerde bile böyle bir şey yok be. Yazıklar olsun sizlere. Kaybedilen insanların kemikleri hangi kazanlarda yakıldı. Bunlar insandı be insan. Ne suçu vardı bunların. Bir insan suçlu ise alırsın, yargılarsın, atarsın cezaevine. Üç yıl on yıl bin yıl yaşatırsın cezaevinde. Hangi insan ölümü hak edecek kadar suç işlemiştir. Hangi insan gözaltını kaybedilmeyi, anasını, sülalesini çoluk çocuğunu hüviyetini tutacak kadar suç işlemiştir bu insanlar. Biinlerce insanı yetim bıraktınız. Binlerce kadını kocasız, kocayı kadınsız bıraktınız. Binlerce eve ateş düşürdünüz. Yazıklar olsun sizlere. Siz yetkililer, etkili insanlar, mecliste orda burda boy gösterenler siz bunlara daha ne kadar seyirci kalacaksınız. Eğer ahiret varsa, cennet cehemnem varsa, iki elimiz yakanızdadır. Bu kadar yetimin hakkı yakanızda. Anaların eli yakanızda olacak. Bunların cesedlerini, mezarlarını hüzne boğmaya hakkınız yok.

İHD Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon adına açıklamayı okuyan Işıl Kurt, Rıdvan Karakoç'un ölümünden sorumlu olanların hala yargı önüne çıkartılmadığı belirtti. "Evlatlarımızı kaybedenlerin yargılanmalarını engelleyen, cezalandırılmalarını önleyen mekanizmalar bugün de işliyor" denilen açıklamada şu ifadeler yer aldı:

"Adı yargısız infazlarla özdeşleşen Necdet Menzir İstanbul Emniyet Müdürü'ydü. 1000 gizli operasyonla övünen Mehmet Ağar Emniyet Genel Müdürü'ydü. OHAL'i kan gölüne çeviren Hayri Kozakçıoğlu, İstanbul Valisi'ydi. Ağar'ın Yenipazar Cezaevi'ndeki ilk ziyaretçilerinden Nahit Menteşe İçişleri Bakanı'ydı. Devlet için cinayet işleyenleri şerefli ilan eden Tansu Çiller Başbakan'dı. Rıdvan Karakoç'u katleden/kaybeden iklimi onlar yarattı. Onlar yargılanmadan, işledikleri insanlık suçlarının hesabını vermeden bu dava bizim için kapanmayacak."

Açıklamada, Ergenekon davasında gizli tanıklar eliyle Hasan Ocak'la ilgili gerçeklerin karartılmak istendiğine dikkat çekildi ve şunlar söylendi: "Bu durum, Hasan, işkence ile öldürülüp kimsesizler mezarlığına gömüldüğünde, 'Türk polisi işkence yapmaz, insan kaybetmez' diye soruşturma açmayan yargı anlayışının devamıdır. Muktedirlerin gözaltında kayıplar gerceğini manüple etme taktiğidir. Hasan Ocak şahsında kayıplar mücadelesini itibarsızlaştırma çabasının bir parçasıdır. Kayıplarımıza yönelik bu tür iftiralar her seferinde gerçeğe çarparak etkisizleşti. Ergenekon davası kaybedelere uzanmadıkça, gerçeklere dayanmadıkça kaybedeleri koruma zihniyetinin bir parçası olmaya mahkumdur"

19 Mayıs nedeniyle yapılan kutlamalara dikkat çekilen açıklamada şu ifadelere yer verildi: "Devleti yönetenlerin hamaset dolu açıklamalarından bıktık. Kendilerine buradan soruyoruz, gözaltında kaybedilen gençler için ne yaptınız? Çocuklarımızı parasız eğitim istedikleri için, Kürtçe türkü söyledikleri için, 1 Mayıs'a katıldıkları için, Newroz'u kutladıkları için törerist ilan eden zihniyet hangi gençlik bayramından bahsediyor? Roboski'de gençlerimizi savaş uçaklarıyla vuranlar hangi gençlik bayramından söz ediyor?"

Açıklamanın ardından kayıp yakınları, Gazi Mezarlığı'nda Hasan Ocak ve Rıdvan Karakoç'un mezarları başında yapılan anmaya katıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul