Kapitalizm yozlaşmayı, yabancılaşmayı ve çürümeyi dayatıyor…

  • Arşiv
  • |
  • Gençlik Hareketi
  • |
  • Ekim Gençliği
  • |
  • 07 Haziran 2012
  • 14:23

Biz alternatif bir yaşamı örgütleyelim!


Kapitalizmin insani her değeri kirlettiği, yozlaştırdığı ya da içini boşaltıp anlamından uzaklaştırdığı bir dönemi yaşıyoruz. Aslında doğasına uygun olarak “gölgesini satamadığı ağacı kesen” ve paranın hüküm sürdüğü bu düzen insanlığa ait olan her şeyi yok ediyor. Sevgiyi, sevgiliyi, inancı, fedakârlığı, paylaşmayı bencilliğe dönüştürüyor. Komşusunun başına bir şey geldiğinde kapılarını sıkı sıkıya kapatıp içeri kapanan bir toplum yaratmak istiyor. Bunu da bir ölçüde başarıyor. Okulda, fabrikada, sokakta birbirine yabancılaşmış yığınlar ortaya çıkartıyor. Cinsler arasındaki ilişkiyi ya da aile, akrabalık ilişkilerini dahi çıkarların belirleyici olduğu bir biçime büründürüyor.

“Kapitalist sistemin içinde bulunduğu küresel kriz ile birlikte tüm dünyada burjuvazi işçi sınıfına ve emekçilere yönelik psikolojik ve fiziki olarak kapsamlı bir savaş ilan etmiş durumdadır. Burjuvazinin iktisadi ve siyasi olarak sürdürdüğü kapsamlı saldırıları, ideolojik ve kültürel saldırılar tamamlamaktadır.” ( Devrimci ve militan kimliği her alanda geliştirmeliyiz/Ekim)

Yukarıda da belirtildiği gibi kapitalizm dönemsel olarak yaşadığı krizleri işçi sınıfına ve emekçi kitlelere yönelik sürdürdüğü sistematik saldırılarla atlatmanın hesabını yapıyor. Medya tekellerini, gazeteleri, radyoları elinde bulunduran ve bu aygıtlar aracılığı ile süreklileşmiş bir propagandayı sağlayan kapitalist düzen belleklere ektiği umutsuzluk tohumlarıyla geleceğini güvenceye almaya çalışıyor. Bu aşamada pervasızlaşıyor. Geçmişimizi, umutlarımızı, değerlerimizi saldırılarının hedefi haline getiriyor. Kavgayı, mücadeleyi çağrıştıran her şeyi anlamından uzaklaştırıp beynimizi “bu insanlardan hiçbir şey olmaz”, “sosyalizm doğru bir sistem olsaydı yıkılmazdı” ve “hepimiz aynı gemideyiz” gibi yalanlarla dolduruyor. Hala mücadele etme ısrarını gösterenlere ise yine amansızca saldırıyor. Devrimcileri, komünistleri “bir avuç maceracı”, “dış mihrakların yönlendirdiği karanlık kişiler” olarak yaftalamaya çalışıyor.

Bizler ise biraz önce çizdiğimiz bu tabloya rağmen yalnızlığa karşı çokluğu, yılgınlığa karşı umudu, ölüm karşısında ise yaşamı savunuyoruz. Fırtınalara, boranlara dayanıp ayakta kalabilenler olarak güzel olanı, bizim olanı savunuyoruz. Bunun için de bu düzenin sınırlarına sığmayan alternatif bir yaşamı örgütlüyoruz. Bu barbarlık düzeni koşullarında pek de kolay olmayan bu çabamız sermaye sınıfının ‘baskı ve terör aygıtı’ olan devletin elbette hoşuna gitmiyor. Bunun için hem fiziksel hem de psikolojik saldırılarını sürdürüyor.

“Devrimci örgütü inşada, illegal-ihtilalci çizgide ısrar eden bir devrimci örgüte saldırırken devletin her türlü yöntemi kullanması anlaşılmaz değildir. Bugün partimizin politik çizgisini sahiplenmek ve bu çizgi doğrultusunda hareket etmek dahi sermaye iktidarının gözaltı, tutuklama, yargılama terörü ile karşı karşıya kalınmasına neden olabilmektedir. Bugün basın açıklamalarına katılmak, katledilmiş devrimcilere ve onların mücadelelerine dair söz söylemek, devrimcileri anmak, slogan atmak, yılları bulan hapis cezaları ile yargılanmaya neden olabilmektedir. Sermaye devleti F tipi cezaevi tehdidini bu çerçevede son yıllarda söz, basın ve örgütlenme özgürlüğünün gaspı anlamına gelen siyasal davalarla sürdürme yöntemini izlemektedir.” (Devrimci ve militan kimliği her alanda geliştirmeliyiz/Ekim)

Tüm bunların yanında bizi kimliğimize yabancılaştırmaya çalışıyor. Bireyselliği ön plana çıkararak kolektif yaşamı anlamsızlaştırıyor ve “zararsız, kendi halinde devrimciler” yaratmanın yol ve yöntemlerini arıyor. Devrimci örgütleri baskı ve zorla tasfiye etmeye çalışırken bir yandan da “içeriden” müdahalelerde bulunuyor. Samimi ve haklı birtakım uyarıları “sekterlikle” suçlayıp yerine serbestliği, kendilenciliği koyuyor. “Devrimci örgütler katıdır, kuralcıdır. Ama bireyin kendini ifade edebileceği ‘daha rahat’ platformlar vardır.” diyerek reformizmi övüyor ve kendi saflarına çağırıyor.

Devrimcilik mevcut düzeni tüm kurumlarıyla birlikte yıkma ve yerine yeni ve güzel olanı kurma diyalektiğidir. Devrimcilik bir iddiadır, perspektiftir, yönelimdir. Devrimcilik her şeyden önce samimiyettir, inançtır, cesarettir. Ülkemiz bu açıdan önemli bir deneyime ve mirasa sahiptir. Bizim bugün verdiğimiz mücadele ise bu miras ve birikimin üzerinde yükselmek zorundadır. Ancak bu geçmişi yanlışlarıyla, zaaflarıyla, eksiklikleriyle sürdürme ısrarı değildir. Geçmişten öğrenerek geleceği kucaklama ya da kazanma azmidir. Bilimsel sosyalizmin ışığında yol yürüyen biz komünist devrimciler yeni bir dünya kurma düşümüzü gerçek kılmak için tüm samimiyetimizle savaşıyoruz. Bu düşümüze ortak olanları da devrimciliği içselleştirmeye ve yaşamlarının tümü haline getirmeye çağırıyoruz.