Kapitalizm doğayı katletmeye devam ediyor!

  • Arşiv
  • |
  • Bilim-Teknik-Çevre
  • |
  • Çevre
  • |
  • 05 Haziran 2012
  • 08:58

 Kurtuluş devrimde, sosyalizmde!

(05.06.12) - 5 Haziran “Dünya Çevre Günü”, 1972 yılında İsveç’te yapılan Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı'nda emperyalistlerin riyakarlıkla kabul etmesiyle her yıl kutlanmaya başlandı. Amaçları doğayı katlederken emekçilerin onayını alabilecekleri bir organizyon kurabilmekti.

Kapitalizm çevreyi katlediyor!

Herşeyi metalaştıran kapitalizm doğayı da bu çerçevede ele almakta, yağma ve talan politikalarıyla doğa katliamlarına imza atmaktadır. Suyu özelleştiren, toprağı mülkleştiren, ormanları rant alanına çeviren şey sermayenin kar hırsıdır. Bu açıdan sermaye doğaya da tam bir gözü dönmüşlükle saldırmaktadır. 

Yalnızca bununla da değil, aynı kar hırsı uğruna önlemsiz ve denetimsiz olarak yaptığı üretimlerle de çevre katliamına neden olmaktadır. Kapitalistlere ek masraflar çıkaracağı için hayata geçirilmeyen önlemler sanayi üretiminin hava, toprak ve su kirliliğine neden olmasına, insan yaşamı için gerekli temiz ve sağlıklı doğal kaynakların tahrip edilmesine, giderek de tükenmesine yol açmaktadır.

Doğa katliamına maske arayışları

"Dünya Çevre Günü" vesilesiyle gelinen noktada kapitalistlerin doğaya bakışına bakmak bile bu sistemin tüm kirli yüzünü ortaya çıkarıyor. Sermaye düzeni bu konuda özel bir hassasiyet göstermektedir. Türkiye ölçeğinde bakıldığında sermayenin özel bir yönelime konu ettiği şu günlerde çevre katliamlarına bilimsel gerekçe üretmek için binbir yol izleniyor. Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) Raporu uygulamasıyla başlatılan sistemde yapılan ihlalelerin “doğaya etkisi” ve “bölge halkının onayı” inceleniyor. Bugüne kadar hiçbir HES projesi için ÇED raporu itiraz etmiyor. Emekçilerin tepkileri, eylemleri ÇED raprorlarına girmiyor.

Sermayenin sömürü çarkı için gereken enerji ihtiyacı için Hidro Elektrik Santraller (HES) ve nükleer santraller için arka arkaya projeler hazırlanıyor. Fizibilite çalışmaları tamamlanan projeler bir bir hayata geçirilerek ülkenin dört bir yanında ormanlar şantiyeye çevriliyor.

Doğa katliamının ülkenin dört bir yanında adı HES cinayeti olduğu bir süreçte sermayenin daha büyük hedefleri de var. Sermaye düzeni tüm dünyada alternatiflerine yönelindiği bir dönemde nükleer santralleri hayata geçirmeye hazırlanıyor. Fukushima Nükleer Santrali kazası sonrası artık hiçbir savunu noktası kalmayan nükleer enerji için Türk sermaye devleti ısrarını sürdürüyor. Sinop ve Mersin üzerinden planlanan ilk nükleer santrallerin önlerindeki yasal ve bürokratik engeller bir bir temizlenerek inşa sürecine geliniyor.

Diğer yandan sermaye hükümeti AKP'nin 2023 vizyonu adıyla sunduğu planlar arasında 3. nükleer santralin de olduğu açıktan ifade edilmekte. Son olarak geçtiğimiz günlerde Anayasa Mahkemesi'nin de bir kusur bulmadığı nükleer santraller için geri sayım başladı.

HES karşıtlığına 'terör' yaftası

2B ve Afet riski yasası, Akarsu ve Dere Yataklarının Islahı gibi yasal düzenlemelerle doğanın sermaye çıkarları için yıkımına zemin hazırlanıyor.

Neredeyse her nehiri HES projsesiyle çevreleyen sermaye hükümeti AKP bu konuda en ufak geri adım atmadan, yumuşama yada müsamma göstermeden yol yürümekte kararlı. Arka arkaya çıkan ihalelerle çalışmalar hızlanırken HES projelerine karşı mücadele yürüten emekçilere azgın devlet terörü uygulanıyor. Köyler OHAL uygulamalarıyla kuşatılıyor. Gözaltı, tehditle köylülere HES'ler karşısında sindirilmeye çalışılıyor.

31 Ocak 2011'de Hopa'da HES karşıtlarının eyleminde katledilen Metin Lokumcu ile simgeleşen bu devlet terörü arada geçen süreçte birçok yeni uygulamasını devreye soktu. Polis-jandarma-zabıta-özel güvenlik olmak üzere sermaye tüm kolluk gücüyle emekçilerin karşısında terör estiriyor. Diğer yandan sokaktaki şiddeti mahkeme salonlarında yargı eliyle verilen cezalar izliyor. Son üç aylık bilanço bile bu konuda sermayenin saldırgan politikasını açıklıyor. Eylemlere katılan emekçiler 'terör' kapsamında yargılanırken; ayları bulan tutukluluklarla yada para cezalarıyla yıldırılmak isteniyor. Zaten para cezası onyıllardır yoksullaştırılan emekçi köylüler için hapis cezası anlamıyla eşdeğerdir. Trabzon Solaklı vadisi, Erzurum Tortum ilçesi ve Dersim Peri Suyu HES projesi bu abluka ve terörün öne çıkan örnekleri durumundalar.

Kurtuluş devrimde, sosyalizmde!

Sınıfın devrimci partisinin programında “Emperyalizm ve dünya devrimi süreci” bölümünün 23. maddesinde gerçek çözüm şu şekilde formüle edilmiştir:

“Günümüz kapitalizminin asalaklaşması ve çürümesinin aldığı bu korkunç ve yıkıcı boyutlar, “Ya barbarlık içinde çöküş, ya sosyalizm!” ikilemini her zamankinden daha yakıcı bir biçimde insanlığın önüne koymaktadır. Uluslararası proletarya önderliğinde zafere ulaştırılabilecek olan dünya devriminden başka hiçbir çözüm, insanlığı kapitalizmin barbarlığından, emperyalizmin baskı, sömürü ve köleliğinden, savaşların yıkım ve felaketlerinden kurtaramaz!”

İşçi sınıfı iktidarının çevre sorunu karşısında alacağı acil önlemler ise aynı programda şöyle ifade ediliyor:

"Çevre sağlığını gözeten bir üretim, kentleşme, enerji ve ulaşım politikası izlenir. Bu, toplum sağlığının vazgeçilmez koşulu sayılır. Kapitalizmden miras çevre tahribatının giderilmesi, doğal çevrenin, toprağın, suyun ve havanın korunması için köklü önlemler alınır."

Sermayenin yağma ve talanı altında yok edilen doğanın korunması ve çevre sağlığının sağlanması kapitalist barbarlığın tarihin çöplüğüne gönderilmesi ile mümkün olacaktır. Proletarya diktatörlüğü, işçi sınıfı ve emekçilerin yaşamları karşısında gösterdiği özenin aynısını çevrenin korunmasında da gösterecek, dünyayı daha iyi, temiz ve sağlıklı koşullarda yaşanabilir bir yer olarak korumayı sınıfsız, sınırsız ve sömürüsüz dünya mücadelesinin önemli bir parçası olarak ele alacaktır.