Kapitalist sömürü düzenine karşı tek alternatif sosyalizmdir!

  • Arşiv
  • |
  • Gençlik Hareketi
  • |
  • Ekim Gençliği
  • |
  • Makale
  • |
  • 13 Haziran 2009
  • 18:57

Özellikle bugün içerisinden geçmekte olduğumuz süreçte insanlık, 20. yüzyılın başında Rosa Luxemburg tarafından dile getirilen “ Ya barbarlık içinde çöküş, ya sosyalizm!” ikilemi arasında bir tercih yapmakla karşı karşıya bulunmaktadır. Bu sözler, düzen ile devrim arasında bir tercihte bulunulması gerektiğine işaret etmektedir. Kapitalizmin yüzyılları bulan egemenliği dünyayı yaşanılabilir bir yer olmaktan çıkarmakta, kelimenin tam anlamıyla bir cehenneme çevirmekte, bu da tercihi devrim yönünde kullanmayı zorunlu kılmaktadır.

Kar mantığına dayalı kapitalist sistem, elde edeceği her birim kar uğruna doğal kaynakları yağmalamaktadır. İnsanın en doğal hakkı olan temiz suyu bile ticari meta olarak pazarlamaya çalışırken, sağlıklı içme suyundan yoksun insan sayısı 1,5 milyarı aşmaktadır. 3 milyarı aşkın insan ise herhangi bir sağlık hizmetinden yararlanamamaktadır. Küresel ısınma ile birlikte ozon tabakasındaki delik büyümekte, doğal denge bozulmakta, kutuplardaki buzullar erimekte, deniz seviyesi gün geçtikçe yükselmektedir. Kapitalistlerin kar hırslarının ürünü kuralsız sanayileşme nedeniyle çevre kirletilip tahrip edimekte, salgın hastalıkları artmaktadır.           

ABD’de patlak veren ve tüm dünyayı sarsan ekonomik kriz, işçilere ve emekçi kesimlere daha fazla işsizlik, açlık, yoksulluk olarak fatura edilmeye çalışılmaktadır. 2008 yılı verilerine göre, bugün dünyada 1,3 milyar insan açlık sınırının altında yaşamakta, her yıl 15 milyon çocuk ve her geçen gün 25 bin kişi açlıktan ölmektedir. Türkiye’de ise 14 milyon kişi açlık, 28 milyon kişi de yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır.

Buna karşılık olarak, dünyanın sadece en zengin üç kişisinin toplam serveti 180 milyara ulaşmaktadır. En zengin yüzde 1’lik kesimin gelir pastasından yüzde 8’lik payı aldığı ülkemizde ise, kapanan binlerce fabrika ile birlikte milyonlarla ifade edilen işsizlik rakamları çığ gibi büyümektedir. Sservet-sefalet kutuplaşması krizle birlikte daha da derinleşmektedir.

Büyük bir çöküşe dönüşmesinden korkulan kapitalist sistemin krizi, emperyalist hegemonya bunalımını da derinleştirmektedir. Çok kutuplu bir dünya tablosu emperyalistler arasındaki gerilimleri büyütmekte, buna bağlı olarak silahlanma yarışı hız kazanmaktadır. Tüm ülkelerin savunma ve savaş sanayine ayırdığı bütçe yaklaşık olarak 1,5 trilyon dolara ulaşmaktadır. Oysa bunun yalnızca onda birlik bir bölümüyle tüm dünyadaki açlık, temel hastalıklar, eğitim, içme suyu gibi temel sorunlar çözülebilir. Dünyanın tüm yeraltı ve yerüstü zenginliklerini bir pazar olarak gören emperyalist tekeller, bu pazardan daha fazla pay alabilme çabasındadırlar. Bunun bir sonucu olarak da emperyalist işgaller, savaşlar, kardeş halklar arasında yeşertilip büyütülen ırkçı-şoven saldırganlıklar ve kitlesel katliamlar kendisini akıl almaz bir vahşet içinde göstermektedir.

Bir yandan işsizlik, açlık ve vahşi katliamlar yaşanırken, öte yandan gençler damarlarına uyuşturucu enjekte etmekte, değişik yaşlardaki kadınlar bedenlerini karın tokluğuna pazara çıkarmakta ve yüzlerce insan umutsuzluk içinde kurtuluşu intiharda görebilmektedir. Özellikle kriz dönemlerinde artan işsizlik nedeniyle insanlar kahve köşelerinde kumara, sokak başlarında fuhuşa itilerek yozlaşma ve çürümenin batağına bırakılmaktadır. Geleceksizlik korkusuyla psikolojik dengesi bozulanların, hırsızlık yapanların, cinnet geçirip intihar edenlerin sayısı her geçen gün artmaktadır. İşsizlik ile intihar arasında ilişkiyi, 1997 yılındaki Asya krizi sonrasında Güney Kore’de gerçekleşen intihar oranlarındaki % 63’lük artış çarpıcı bir şekilde açıklamaktadır. Tüm bunlar, emperyalist tekellerin ve onların yerli işbirlikçilerinin kasalarını doldurmak için yaşanmaktadır.

Bu ölüm ve meta düzenine karşı çıkanlar ise, düzenin zor ve zorbalıklarıyla, işkence ve psikolojik baskılarıyla karşı karşıya bırakılmaktadırlar. İnsanca bir yaşam mücadelesi verenler, sermayenin ve onun mutlak koruyucusu olan devletin terörü ile yüzyüze kalmakta, kaçırılmakta veya katledilmektedirler.

Tüm bu baskı ve teröre rağmen, kapitalizmin insanlık dışı uygulamalara karşı Ortadoğu’dan Avrupa’ya, Amerika’ya kadar dünyanın dört bir yanında sınıfsız, sömürüsüz bir dünya özlemi büyümekte, mücadele yükseltilerek insan olmanın onuruna sahip çıkılmaktadır. Özellikle de ekonomik kriz ile birlikte emperyalist saldırganlığın, kapitalist barbarlığın hız kazandığı günümüz koşullarında artık bıçak kemiğe dayanmakta, insanlık için mücadele etmekten başka bir seçenek kalmamaktadır. Bugün mücadeleyi seçmek aslında insan olmayı seçmek, insanlık onuruna sahip çıkmaktır. Kapitalizmin onulmaz çelişkilerine, dizginsiz sömürüsüne karşı tek gerçek bilimsel alternatif olarak güncelliğini koruyan “sosyalizm”, bugün tüm yakıcılığı ile uğruna mücadele edilmeyi beklemektedir. İşte bu sebeple de “Sosyalizmde ısrar, insan olmaktaki ısrardır!”

Sosyalizm, kapitalist sistemin yarattığı tüm akıl dışılıklara ve yoğun emek sömürüsüne son veren sistemdir. Üretim araçlarını bir avuç asalak kapitalist sermayenin özel mülkiyeti olmaktan çıkararak tüm toplumun ortak mülkiyeti haline getirir. Plansız üretim ve tüketim ile doğal kaynakların yok edilmesine izin vermez. Üretim kar için değil, işçi ve emekçilerin ihtiyaçları temel alınarak planladığı için, aşırı üretimin yarattığı krizler sosyalist planlı ekonomide yaşanmaz.            

Kapitalizmin insanlığı ve doğayı sömüren bir sistem olduğunu ve sonu gelmez krizler içinde debelense bile onun asla kendi kendini yok olmayacağını tahlil eden Karl Marks, “Aslolan dünyayı yorumlamak değil, değiştirmektir.” diyerek bizlere yapılması gerekeni söylemiştir. Bu sistemden nihai kurtuluş yolunu “proleter devrimi” ve “sosyalizm” olarak belirtmiştir. Onun nasıl ve ne yolla yıkılması gerektiğini ise bizlere 1917 Büyük Sosyalist Ekim Devrimi göstermektedir. İnsanlık kapitalizmin yıkıcı ve tüketici barbarlığından ancak, bilimsel sosyalizmin ışığında ve Ekim Devrimi’nin yol göstericiliğinde “Yeni Ekimler için” mücadele ederek kurtulacaktır.

Devrim ve sosyalizm mücadelesinin gençlik alanındaki temsilcisi: Ekim Gençliği     

Emperyalist-kapitalist sömürü zincirini yaşadığımız coğrafyada parçalayacak olan işçi sınıfının sosyalist mücadelesinin gençlik içindeki neferi olan Ekim Gençliği, marksist-leninist dünya görüşünü kendisine rehber alarak, yaşanan çürüme ve yok oluşa karşı mücadele etmektedir. Tüm dünyada yaşanan emperyalist saldırganlığa, kapitalist barbarlığa karşı sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya mücadelesinin bayrağını dalgalandırmaktadır.

Biz genç komünistler, “Yeni Ekimler için ileri!” şiarıyla mücadele sahnesine çıkan komünist hareketin gençlik içindeki temsilcisi olma sorumluluğu ile hareket etmekte, gençliği işçi sınıfının devrimci programı etrafında taraflaştırıp birleştirmeyi ve bu temelde gençlik hareketinin devrimci önderlik boşluğunu doldurmayı hedeflemekteyiz.   

Bizler gençliği, tüm dünyada yaşanan emperyalist saldırganlığa ve kapitalist barbarlığa karşı sınıfsız ve  sömürüsüz bir dünya mücadelesi için bilimsel bir taraf olmaya, taleplerimiz uğruna mücadele etmeye çağırıyoruz.

* Sermayenin üniversitelerdeki bekçisi olan YÖK’ü tarihin çöplüğüne gömmek için,

* 12 Eylül karanlığını bugüne taşıyan YÖK düzenine ve onun oluşturduğu baskı ve teröre izin vermemek için,

* Bizlerin müşteri, okullarımızın ticari bir kurum haline gelmesine izin vermemek için,

* Üniversitelerimizin kapılarının işçi ve emekçi çocuklarına kapatılmaması, eğitim hakkından herkesin yararlanabilmesi için,

* Eğitimin özelleştirilmesine ve paralılaştırılmasına “dur” demek için,

* Bizleri susturmaya çalışan faşist ve gerici disiplin yönetmeliklerini yok etmek için,

* Üniversitelerimizin özerk ve demokratik birer kurum haline getirilmesi için,

* Okullarımızda söz, yetki, karar hakkına kavuşabilmek için,

* Anti-bilimsel ve gerici eğitim sistemine karşı bilimsel bir eğitim için,

* Tüm ulusların kendi anadillerinde eğitim görmelerini sağlayabilmek için,

* Gençliğin geleceğini elinden alan ÖSS sistemine karşı çıkmak için,

* Emperyalist savaşlara ve sömürüye karşı tüm dünya halklarının mücadelesine sahip çıkmak için,

* Faşizme ve şovenizme karşı halkların kardeşliğini savunmak için,

* Halkların özgürlük ve eşitlik mücadelesinde yerini almak için,

* Geleceksizliğe, işsizliğe “dur” demek için,

* Doğanın yok oluşuna karşı mücadele etmek için,

* Tüm dünyadaki açlık, yoksulluk ve yoksunluğun son bulması için,

* Kadınlara yönelik her türlü şiddet, baskı ve ayrımcılığın ortadan kalkması için...

Tüm bunlar için, gençliğin bu barbarlık düzeninin karşısına çıkmak ve mücadele etmek dışında bir çıkar yolu bulunmamaktadır. Ekim Gençliği gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan özgür bir dünyanın kurtuluşu için, insanlığını koruyabilmek için, gençliği mücadeleye çağırmaktadır.

Gençliğin mücadelesini büyütmek için Ekim Gençliği saflarına!

Ya barbarlık içinde çöküş, ya sosyalizm!

Gençlik, yeni Ekimler için Ekim Gençliği saflarına, devrime ve sosyalizme!

Ekim Gençliği

Ekim Gençliği 118 / Yaz sayısı 2009