Devlet olmak böyledir, önce kalpler taşlaşır.. - Yetvart Danzikyan

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 21 Mayıs 2012
  • 04:50

Yaklaşık olarak 4,5 aydır süren Uludere soruşturmasında yaprak kıpırdamazken, olayın mağdurları ile o mağdurların sesi olmaya çabalayan gazeteciler “ne oluyor” diye sormaktayken, Wall Street Journal haberiyle katliam, Hükümet’in gündemine bir kez daha geldi. Haberde Hükümet’i zor durumda bırakacak ifadelerin yanısıra (daha detaylı istihbarat/görüntü teklifinin reddedildiği, ABD hava araçlarına uzaklaşma emri verildiği yönündeki iddialar) bir de şöyle bir detay vardı: Gazeteye bilgi veren (ABD’li) bir emekli bir askeri yetkili “Türklerin hedef belirleme yöntemleri konusunda endişe duyduğumuz zamanlar oldu” demekteydi. Hükümet belli ki bilhassa bu ifadeyi de dikkate alarak ABD’de bazı çevrelerin Türkiye’ye insansız hava aracı satışını engelleme niyetiyle hareket ettiğini öne sürmekte. AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik bunu açık açık dile getirdi. Hatta Erdoğan bu tezi bir adım daha ileri götürerek haberin yaklaşan seçimler öncesinde Başkan Obama’yı zorda bırakmak için yapıldığını ve uydurma olduğunu öne sürdü. Gerek Çelik, Gerekse Erdoğan ABD’de hangi çevrelerin böyle bir niyet içinde olduğunu ve hangi saiklerle bunu yaptıklarını belirtme gereği duymadı. Bunu muhtemelen AKP medyasına/kanaat önderlerine bırakmışlardı. Dolayısıya bu birkaç günü ABD’deki Türkiye karşıtı ve taraftarı siyasi dengeler hakkında analizleri okumakla geçirebiliriz, eğer gönlümüz o kadar genişse.

Ama biliyorum ki değil. Yani memlekette genişçe bir çevrenin gönlü o kadar geniş değil. Fakat Hükümet çevrelerinde mazeret de tükenmiş değil. Hatırlanacaktır geçtiğimiz mart ayında Tuğgeneral Cüneyt Kavuncu ve Tuğgeneral Erkan Atalay, sağlık sorunlarını gerekçe göstererek emekliye ayrılmıştı. Daha doğrusu, -mış. Çünkü bu olay aslına bakılırsa kamuoyuna duyurulmamış, Genelkurmay Başkanlığı’nın personel istatistiklerini internet sitesinde yenilemesi üzerine ortaya çıkmıştı. O zaman bu zamandır Genelkurmay Komuta Kontrol Daire Başkanı Tuğgeneral Cüneyt Kavuncu’nun Uludere’deki katliamdan sorumlu olduğu gerekçesiyle emekli edildiği fısıldanmaktaydı gazetecilere, iktidar çevrelerince. Mesela 14 Mart’ta Taraf gazetesinde “Heron Generali Emekli Oldu” başlığıyla bu yönde –temkinli bir dille yazılmış- bir haber yer aldı. Aynı tarihlerde iktidara yakın gazetelerde de bu yönde haberler/köşe yazıları alçak sesle de olsa yer almaktaydı. Son olarak bütün bu WSJ macerasının hemen ardından Habertürk gazetesinde de aynı haberi –manşetten- gördük. Bu kez iddia bir vites daha ileri atılmıştı çünkü bunu söyleyen, ismini açıklamayan üst düzey bir Hükümet yetkilisi idi. Şöyle demiş bu hükümet yetkilisi: “Bu olayda görüntüleri ilk kimin verdiğinin ne önemi var? Yetkiyi yanlış kullanan varsa da gereği yapılmış, o kişinin rütbe yükselmesi durdurulmuş ve emekli edilmiş..”

Ne diyelim? Bravo mu diyelim? Diyelim ki bu kişi hakikaten bu katliamın sorumluları arasındadır. Ve yürütülen soruşturma neticesinde kabahatli bulunmuştur. Peki bu çapta bir soruşturma böyle mi halledilir? Bu kişi tam olarak neyle suçlanmıştır? Savunmasında neler söylemiştir? Bu işi tek başına mı yapmıştır? Kimlerden onay almış, kimlere danışmıştır? Kamuoyunun bunları bilmeye hakkı vardır. Bu çapta bir soruşturma böyle yürütülür. Yok böyle öncesinde fısıltılarla, sonrasında ise isim bile vermeden birilerini suçlayarak, tabir caizse ihaleyi emekli olmuş bir komutana yıkarak bir soruştuma yürütülür mü? Bu, bir anlamda kamuoyunu kandırmak değil midir, en kibar ifadeyle?

Tabii şu da var. Hükümet yetkilileri ve Cumhurbaşkanı bir yandan da resmi açıklamalarında “Soruşturma sürüyor, hiçbir şey sümen altı edilmeyecek” demekteler. Elbette buna inanmak istiyoruz. Fakat şu 4,5 ayda gelinen aşamada resmi olarak suçlanamamış bir komutanın emekli olmasından fazla bir şey yok elimizde. Yani şu aşamaya kadar her şey sümen altı edilmiş durumda. Bu durumda bundan sonrası için nasıl umutlu olabiliriz?


Devlet olmak, devletleşmek böyle bir şeydir. Her ne kadar “biz başkayız” deseniz de, devletleştiğiniz anda, Osmanlı’dan devralınan ve Cumhuriyet boyunca büyük bir şevkle sürdürülen “devletin ali menfaatleri”nin esiri olursunuz. Daha doğrusu, olabilirsiniz, eğer meyilliyseniz. DYP/SHP (sonrasında CHP) gibi 1991’de önce “Kürt realitesini tanıyoruz” dersiniz, sonra da en karanlık cinayetlerin işlendiği dönemle anılırsınız. Demokratik sol olma iddiasıyla, “ak günler gelecek” vaadiyle iktidar olursunuz, ANAP ve MHP ile birlikte tarihin en gaddar cezaevi operasyonuna imza atarsınız. Devletin ali menfaatleri sizi esir almıştır çünkü. Buna direnmek varken kolay yola saparsınız. Mazeretiniz vardır. O şekilde olmasa çünkü, başka türlü olacaktır. Başka türlü olmasını devletimiz, cumhuriyetimiz kabul edemeyecektir. Dış güçler falan vardır. Efendime söyleyeyim, terör vardır. Terör bizim en büyük baş belamızdır. O yüzden o şekilde olur. Kendinizi kandırmak pek kolaydır. Toplumu da kandırdığınızı zannedersiniz. Çünkü sizi meşrulaştıran gazeteler, köşe yazarları, ekran vaazcıları vardır. Onlara bakarsınız, dersiniz ki “Toplum mesajı alıyor canım, haklıyız”. Ama o şekil, sizin iktidardan etmese bile, siyasi iddianızı epey bir yontar. Artık eskisi gibi olamazsınız. Kalpler taşlaşmıştır.

Dolayısıyla “devlet” ideolojisi ile hesaplaşmak, kolay bir iş değil. Otoriter bir cephe ile boğuşmak ve onu yenilgiye uğratmak, elbette önemli. Ama asıl önemli olan “Devlet”i ele geçirdiğinizde, onunla ne yaptığınız.

Radikal / 21.05.12