“Barınma hakkımızı savunalım!”

  • Arşiv
  • |
  • Kategori yok
  • |
  • 09 Haziran 2012
  • 10:02

“Toplumun üyelerinin onda dokuzu için özel mülkiyet fiilen yoktur.

Dahası var; bir toplumda özel mülkiyet, bu onda dokuz için yok olduğundan dolayı vardır.”


Geçen hafta Abdullah Gül tarafından jet hızıyla onanıp Resmi Gazete’de yayınlanan ve reform safsatasıyla yoksul ve emekçi halkın barınma hakkını, evini, komşusunu ve geleceğini elinden almaya hazırlanan  ‘Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’ 30 Mayıs 2012 tarihinde yürürlüğe girdi.

Bu kanunla birlikte Cumhuriyet’ten bugüne kadar gerçekleştirilmeyen toprak reformu(!) sermayenin emriyle yapılmış olacak. Böylece yoksul ve emekçi halkın elinden barınmasına ancak yeten topraklar da zorla elinden alınacak ve bu topraklar tekelci sermayenin hizmetine sunulacak. Bu rant paylaşımı ise sadece büyük şehirleri  değil tüm Türkiye’yi kapsıyor. Öylesine geniş bir operasyonla karşı karşıyayız ki Çevre ve Şehircilik Bakanlğı TOKİ’ye vereceği yetkiyle deprem riski taşısın-taşımasın “riskli yapı ve riskli alanlar” olarak ilan ettiği her yeri yıkıp yine belirlediği mütaahhitlere yeni şehirler kurduracak. Bu kanun orman alanlarını, meraları, zeytinlikleri, turizm alanlarını, askeri yasak bölgeleri, güvenlik alanlarını, kıyı alanlarını, SİT alanlarını, Boğaziçi Yasası’nı kapsayan alanları, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamında kalan alanları yani akla gelebilecek tüm alanları kapsıyor.

Sistem şöyle işletilecek: TOKİ, riskli yapı ve riskli alanları ilan edecek, bölgede bulunan taşınmaz sahiplerine tebligat yapıp 60 gün içinde deprem risk analizini sadece bakanlıkça lisanslandırılan kuruluşlara ücret mukabilinde yaptırmasını ve akabinde taşınmazı kendisinin yıkmasını isteyecek. Deprem risk analiz ücretlerinin oldukça yüksek olacağı tahmin edildiğinden taşınmaz sahiplerinin bu parayı bulamama ihtimalini de gözden kaçırmayan sermaye hükümeti, bu durumlar için TOKİ’nin bu analizi ve akabinde yıkımı bizzat gerçekleştireceğini ve bedelini de taşınmaza ipotek koyarak tahsil edeceğini hükme bağlamış durumda. 

Yıkımdan sonra ise hak sahiplerinin belirlenen bedeli -ki çok düşük olacağı şimdiden ilan edildi-  almaları istenecek. Taşınmaz sahipleri verilen süre içerisinde taşınmazı yıkmaz ve bedeli almayıp dava açarsa, TOKİ davanın sonucunu beklemeksizin yapıyı yıkabilecek. Evrensel hukuk normu olan ‘telafisi imkansız zararlar doğurma ihtimali’ne binaen verilen ‘yürütmenin durdurulması’ kurumu ise bu davalar için artık geçerli olmayacak.

Hak arama mücadelelerinin bir ayağı olan “hukuk”; bu kanunla işlevsiz hale gelmiş ve işlemin iptali için idare mahkemelerinde dava açmak artık önemini yitirmiştir. Üstelik hak sahipleri kendilerine verilen parayı almayarak direnirler ve şehrin en ücra gettolarına taşınmazlar ise takdir edilen taşınmaz bedeli kademeli olarak düşecek. Elektirik, su, doğalgaz, sokak lambaları tamamen kesilecek ve yıkılan gecekonduların yıkım masrafları, deprem analizleri de ayrıca tahsil edilecek... Adı “Afet Yasası” olarak bilenen yasa aslında emekçilere karşı tam bir “nefret yasası”dır. Çünkü; kanun, barınma hakkına sahip yoksulların kendi mülklerinde dahi bundan böyle söz söyleme haklarının olmadığı, şehrin içinde yer alan gecekonduların, yoksul mahallelerin tekelci sermayenin hizmetine sunulacağı ve işçi sınıfının şehrin dışında yaşamasını kanunla emredici hüküm altına almış durumda. Öyle ki bu kanun kapitalist sistemin başat hedefi olan özel mülkiyetin korunması ve tekelleşmesi yolunda öne çıkan tüm engelleri kaldırıp atacak büyük bir saldırı aracı olarak karşımıza çıkıyor. Yıkım işlerinin belediyelerin elinden alınıp valiliklere verilmesi, çevik kuvvetin yıkımları bizzat gerçekleştireceği düşünüldüğünde ise tablonun ne denli karanlık olduğu daha da anlaşılır hale geliyor.

Sermaye hükümetinin saldırı dalgası öyle büyük ki; Anayasa ile tanınmış “barınma hakkı”, “hak arama özgürlüğü”, “mülkiyet hakkı” bu yasayla gasp edilmiş ve hukuk yoluyla hak arama mücadelesinin önü daha baştan kesilmiştir. Kapitalist sistem döngüsü kendini özel mülkiyetle var eder. Çünkü kapitalizmin ruhudur özel mülkiyet. O halde Marx’ın yazdıkları bugün hala güncelliğini ve haklılığını koruyor. Bu büyük saldırıda sınıfa düşen görev ise; bir olmak, birlik olmak, kondularımızı, mahallelerimizi sınıf kardeşliğiyle hep birlikte korumak, yıktırmamak, teslim olmamak, mücadele etmek ve mücadeleyle kazanılan barınma hakkını sermaye hükümetinin tekelci sermayeye peşkeş çekmesini engellemektir.

Av. Zeycan Balcı