Askeri tırmanış seçenek değil – Kadri Gürsel

  • Arşiv
  • |
  • Kategori yok
  • |
  • 25 Haziran 2012
  • 09:53

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun dün TRT ekranında söylediklerinden edinilebilecek en önemli izlenim, Türk RF-4E uçağının Suriye tarafından düşürülmesinden sonra Türkiye’nin Şam ile krizi askeri bakımdan tırmandırmayı tercih etmeme eğiliminde olduğudur.

Şimdilik “izlenim”... Ama “kesin sonuç” değil.

Böyle durumlarda devlet adamları, ülkelerinin karşısındaki başta askeri olmak üzere her türden tehdidi büyütmek yerine, sırtlarını yaslayabilecekleri uluslararası meşru ittifaklar zeminini büyütmeyi tercih ettiklerinde, genellikle şu cümle çıkar ağızlarından:

“Misilleme hakkımızı kullanmayı saklı tutuyoruz.”

Sayın Davutoğlu her zamanki gibi uzun konuştu dün televizyonda ama işte bu klasik cümleyi sarf etmedi.

Unutmuştur belki de.

Dün Davutoğlu bu ifadeye müracaat etmiş olsa idi, “Tamam” derdik, “Türkiye kesinlikle bir askeri tırmanıştan uzak duracak”.

Bu taahhüt lafızda eksik kaldığına göre biz de ihtiyat payı bırakıp “izlenimimiz o ki” diye yazıyoruz.

Ve yine izlenimimiz o ki, Sayın Dışişleri Bakanı’nın olayla ilgili dün ekranda verdiği “teknik resim” tam değil, biraz eksik.

Tabii ki en kritik husus uçağın hiçbir uyarıda bulunulmadan düşürülmesidir. Bu haksız ve düşmanca bir davranıştır. Ancak uçağın Suriye hava sahasının içinde mi, yoksa dışında mı vurulduğu yine de önem taşıyor. Sayın Bakan, uçağın Suriye hava sahasının bir mil dışında vurulduğunu ve beş mil yani yaklaşık 9 kilometre kadar sürüklenerek Suriye hava sahasının içinde, kıyıya 8 mil uzaklıkta denize çakıldığını belirtiyor.

Düşürülmeden önce uçağın Hatay istikametinden girerek 5 dakika süreyle Suriye hava sahasını ihlal ettiği de dün CNN Türk’te katıldığım yayında sunulan resmi kaynaklı grafiklerden anlaşılıyordu.

Suriye’nin iddiası uçağın kendi hava sahasında kıyıya yakın bir noktada vurularak düşürüldüğü yönünde.

Medyaya isim vermeden konuşmak yetmez. Burada uçağın füzeyle mi, yoksa uçaksavar topuyla mı vurulduğunun Türkiye’nin resmi ağızlarından açıklanması önemli. Bu dün henüz yapılmamıştı.

Uçaksavar topuyla vurularak yaralanan bir uçağın düşmeden önce bir miktar “sürüklenmesi” mümkün. Ama dünyada bir uçağı 13 mil mesafeden vuracak uçaksavar topu yok. Yani kıyıda konuşlu bir topla vurulmuşsa, olay kesinlikle Suriye hava sahasında vuku bulmuştur.

Füzeyle vurulmuşsa, bunun Suriye hava sahasının dışında olması tabii ki mümkün. Ama bu kez, kendisini yakalayan bir füzenin tahripkâr savaş başlığının infilakı sonucu vurulmuş bir uçağın Suriye hava sahasının içine 9 kilometre sürüklenecek kadar fiziki bütünlüğünü nasıl koruduğunu izah etmek mümkün değil.

Her neyse, gerçek ne olursa olsun yapılması gereken askeri tırmanışı seçmemektir.
Tırmanışı seçen bir Türkiye, Suriye’ye etkili bir misillemede bulunduğunda, yeni ve daha büyük çatışmaların kapısını aralayarak hangi siyasi sonuçları elde etmek isteyebilir ki?

Suriye’deki rejimin arzuladığı biçimde değişmesini mi? Yani Sünni Müslüman Kardeşler’in Suriye’nin bütününe hakim olmasını mı?

Ya da bu uçak olayı nedeniyle hasar gören prestijini tamir etmeyi mi?

Dosta düşmana, “Türkiye’ye yan bakanın vay haline” dedirtmeyi mi?

Bütün bu maksada vasıl olabilmek için elinizin altında geçerliliği tartışma götürmez bir “Suriye’deki çatışmadan çıkış planı”nız olması gerekir ama bu tek başına yetmez. Kaldı ki böyle bir plan kimsede yok. İlaveten, bu planı uygulamaya yeter bir askeri ve diplomatik kapasitesiniz de mevcut bulunmalı.

Bu son olay TSK’nın, AKP dış politikasının uygulanmasına yeter bir kapasiteye sahip olmadığını bir kez daha ortaya koymuştur. Konunun bazı veçhelerini dünkü yazıda bir miktar irdelemiştim.

Kapasite açıkları büyükse, savaşa kadar varabilecek bir tırmanma stratejisinin geçerliliği olmaz, ama sayılmayacak kadar çok zararı olur.

Mesela Türkiye enerjide Suriye’nin stratejik müttefikleri Rusya ve İran’a bağımlıdır. Enerji alanındaki misillemelere sonuna kadar açık bir ülkeyiz.

Türkiye’nin çözüm yoluna sokulmamış Kürt sorunu açıktaki kanayan yarasıdır. Tedavi edilmedikçe, her isteyen parmağını sokup bu yarayı büyütebilir.
Bir askeri tırmanışın mali piyasalarımız ve ekonomimizi ne hale getireceğini düşünmek bile istemiyorum.

Bu listeyi uzatabilirim...

Düşürülen uçak ve hayatlarından umut kesilmekte olan iki pilotun üzerine bir bardak soğuk su içmeliyiz diyen yok elbette...

Mamafih Türkiye’yi bu çatışma noktalarına, ideolojik hezeyanlarla malul dış politika neticesinde alınan ölçüsüz riskler getirdi. Suriye’deki rejimle bu denli hasmane bir çizgide cepheleşmek gereksizdi. Bunun da ötesindeki riskler intiharla eşdeğerdir.

Milliyet / 25.06.12