Alo Presidente – Gökçe Aytulu

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 20 Mayıs 2012
  • 06:47

"Telefonum çaldı, arayan başbakandı.” Bir zamanların bu çok meşhur cümlesi, Türkiye’deki başkanlık sistemi tartışmaları için yol gösterici olabilir. Malum, başkanlık sistemi gündemin “en önemli” maddesi, o zaman tartışalım.

Anlaşılan o ki başkanlık bizim için ABD’yle müsemma. Yarı başkanlık deyince akla “Fransa!” cevabının gelmesi gibi bir şey. Oysa siyasi tarihimiz, ABD’den çok onun biraz güneyindeki ülkelerle kardeş sayılır. Arjantin, Brezilya hatta Venezüella darbeleriyle, siyasal hesaplaşmalarıyla Türkiye’ye, ABD’den çok daha yakın. Başkanlık sistemini tartışırken biraz da bu coğrafyaya bakmanın faydası olabilir.
Mesela Venezüella. Başkanlık sistemiyle yürütülen ülkenin en önemli ismi tartışmasız Hugo Chavez. Özellikle 2002’de kendisine yönelik darbe girişimini engelledikten sonra Chavez, Venezüella’nın mutlak lideri konumuna geldi. Her seçimde oyunu yükseltti. Ama oyla sınırlı kalmadı, seçim zaferleriyle birlikte sesini de yükseltti. Kiminin kâbusu, kiminin kahramanı oldu.

Venezüella’nın darbelerle dolu siyasi hayatına “istikrarı getiren isim” olarak adını yazdırdı. Başta ABD olmak üzere, bütün neoliberal ülkelere kafa tuttu. Özellikle Bush döneminde “Şer Ekseni” olarak anılan ülkelerle iyi ilişkiler geliştirip, Bush’u terörist ilan etti. Ardında büyük bir halk desteğiyle birlikte “devrim” olarak nitelediği değişimlere imza attı.

Bir devrim lideri ve mutlak başkan konumuna yükselen Chavez, bütün bunları yaparken müthiş bir popülizm de yarattı.

Chavez popülizminin simgesi, televizyonda yaptığı “Alo Presidente” (Merhaba Başkan) isimli program. Başkan, her pazar sabahı 11’de başlayan canlı televizyon programında siyasi hedeflerini, anılarını, dostluklarını paylaşıyor. Bitiş saati başkanın keyfine göre belirlenen bu programı Ulusa Sesleniş programlarıyla karıştırmamak gerek.

Chavez kimi zaman, içişleri bakanı ve Karakas Belediye Başkanı’nı yanına alıp sokaklarda geziniyor, kimi zaman bir göl kenarından ufka bakıp romantik anılarını paylaşıyor.

Hatta bir keresinde canlı yayında genelkurmay başkanına tankları Kolombiya sınırına sürmesi talimatını bile verdi.

Bu programların en heyecanlı bölümleri ise başkanın, doğrudan halkın sorunlarını dinlediği anlar. Chavez bazen telefonla halkın sorunlarını dinliyor, bir çağrı merkezi çalışanı gibi çözüm üretiyor. Kimileri buna “doğrudan demokrasi” diyor. Bazıları ise “seçilmiş telefonlarla yapılan ucuz bir popülist gösteri”.

Ama Venezüella’da başkanlık sistemi böyle yürüyor. Darbeleri tarihe gömen Başkan Chavez, bir telefonla halkın derdini çözüveriyor.

Bizde başkanlık sistemine geçildiğinde manzara buna benzer mi bilinmez.
Ama geçen hafta futbolda şampiyonu belirleyen maçın ardından yaşananlar bir fikir verebilir.

Galatarasaray yöneticisi Abdülrahim Albayrak, Kadıköy’de çıkan olaylara ilişkin sıcağı sıcağına şöyle bir şey diyordu: “Başbakanımız ile telefonda görüştük ve kendisine durumu anlattım. Başbakanımız da Sayın Valimizi arayarak gerekli önlemlerin alınması gerektiğini söyledi.”

Bu telefonun ardından Başbakan devreye girip sorunu çözdü. Bir futbol maçında kupa töreninin Kadıköy’de yapılmasını sağladı. Fazla derinlere inmeye gerek yok, bu diyalog bile başkanlık sistemi tartışmasını kadük bırakmıyor mu?

Radikal / 20.05.12