Sınıf hareketi bir süredir kısmen de olsa canlı bir seyir izliyor. 2022’nin ocak ayından itibaren ücret artışı talepli eylemler birbirini tetikleyerek yaygınlık kazandı. Yanı sıra, sendikalaşma çabalarında da belirgin bir artış oldu. Bu gelişmeler, 1990’lı yıllardan bu yana sınıf hareketinde yaşanan geriye gidişin durdurulabilmesi, durağanlığın aşılması ve yeni bir dönemin başlamasına vesile olup olmayacağı sorularını da gündeme getirdi.
12 Eylül askeri-faşist darbesi başta işçi sınıfı olmak üzere toplum yaşamının bütününü hedefleyen bir saldırı olarak gerçekleştirildi. Emperyalist dünya ile uyumlu içerisinde, Türkiye kapitalizminin gelişimi için ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal yaşam dizayn edildi. Bu kapsamlı saldırı dalgasının en önemli hedeflerinden birisi işçi sınıf hareketini örgütsel olarak dağıtıp, parçalamak ve gerici ideolojik kuşatma ile boğmaktı. 60’lı yıllarda başlayan ve 80’lere kadar kitleselleşen sınıf hareketi, bilinç ve örgütlülük açısından önemli bir birikim yaratmıştı. Bu birikimi hedef alan darbe ve sonrasında kurulan koyu gericilik düzeni toplumsal muhalefeti belli bir dönem için tahrip etti.
Ekonomik/sosyal yıkım saldırılarına eşlik eden çalışma düzeni ve istihdam biçimlerindeki değişimler, sınıf hareketinde önemli tahribatlar yarattı. Bunu işçi sınıfının örgütlerinin dağıtılması, parçalanması ve öncü-ilerici işçi birikiminin tasfiyesi tamamladı. İşçi sınıfının kendisini, hareketini, mücadelesini, kazanımlarını koruyabileceği zeminler zayıflatıldı. Bu saldırıların yanı sıra, bütün bir toplum sistematik burjuva ideolojik kuşatmanın içine hapsedilmek istendi...
Toplum yaşamının bir dizi alanını kesen bu saldırının sonuçları, sendikalar ve sendikal mücadele alanında da belirgin şekilde görüldü. Sendikalar sermaye düzeni tarafından hem fiili hem düşünsel olarak teslim alındı. Sendika yönetimleri burjuvazinin uşaklığını yapan sendika kahyalarına teslim edildi, mevcut sendikal yapının yönetim kademeleri işgal edilerek sendikal mücadele kötürümleştirildi. Sınıf mücadelesinin temel araçları olmaktan ziyade, tepeden tırnağa kurumsallaşmış bürokratik, uzlaşmacı, pasif anlayışlar sendikalara egemen oldu. Sermaye düzeni adına işçi sınıfını denetim altında tutan kurumlar haline getirildi.
İşçi sınıfının kitlesel mücadele araçları olan sendikaların büyük oranda sermayenin denetimine girip yozlaşması, sınıf hareketinin zayıflamasında önemli bir rol oynadı. Buna rağmen işçi sınıfı 12 Eylül faşist darbesinin karanlığını dağıtan 1989 Bahar eylemlerini geliştirdi ve bazı haklarını söke söke kazandı. Ancak, Zonguldak madencilerinin direnişinin doruğu olan Ankara yürüyüşünün Mengen’de ordu-polis kuvvetleri tarafından kuşatılması ve sendika ağalarının oynadığı uğursuz rol sınıf hareketinde yeni bir kırılma yarattı ve gerilemesine yol açtı. Yine de 90’lı yıllarda işçi sınıfı birçok grev ve direniş geliştirdi ancak bunlar genel bir sınıf hareketine dönüşemedi.
30 yıldır inişli-çıkışlı bir seyir izleyen, ancak temel özellikleriyle mevcut cenderenin dışına çıkamayan sınıf hareketinde yeni bir dönemin başlayabilmesi için belli koşulların oluşması gerekiyor. Bunun için işçi sınıfının saldırılara karşı fiili direnişi geliştirmesi, saray rejiminin dayattığı dinci-ırkçı ideolojik kuşatmayı parçalaması, taban örgütlülüğünü oluşturması ve bunlara dayanarak sendikalara egemen olan sermaye uzantısı bürokratik kast sistemini yıkması gerekiyor.
Ekonomik, sosyal, siyasal krizlerin çalışma ve yaşam koşullarında yarattığı çok yönlü yıkım, sınıfın yıllardan beri biriktirdiği öfke ve tepkinin daha görünür olmasını sağlıyor. 2022 yılının ocak ayında başlayan ve birbirini etkileyerek yaygınlaşan eylemler, belli yönleriyle 89 bahar eylemleriyle kıyaslanan fabrika eylemleri kuşkusuz kendine has özellikler de taşıyor. Daha çok kendiliğinden ve büyük bölümüyle sendikal bürokrasiden bağımsız, taban inisiyatifine dayanan, fiili eylemler şeklinde gerçekleşmesi önemli özellikler olarak öne çıkıyor. Bu bağlamda işçi sınıfı hareketinde yeni bir döneminin başlayabilmesinin şifrelerini içerdiğini söylemek mümkün.
Önümüzdeki dönemde sınıf hareketinin gelişimi, tabanın iradesinin güçlendirilmesine, söz ve karar hakkının sökülüp alınmasına, taban inisiyatifinin açığa çıkartılıp örgütlenmesine sıkı sıkıya bağlı. İşçi sınıfı eylemlerinin güçlenmesi ise sürekliliği sağlanmış fabrika merkezli taban komitelerinin oluşması ve fiili-meşru mücadele hattının güçlendirilmesi ile mümkün olacaktır. Zira, tabandan örgütlü bir sınıf hareketinin, mücadelenin ihtiyaçlarını temel alan bir bakışın yön verdiği pratikle birleştirilmesiyle var olan kuşatma kırılabilir, yeni dönemin gelişim dinamiklerini açığa çıkartıp sendikaları sınıfın mücadele örgütleri haline getirebilir. O halde sınıf hareketinin yeni dönem parolası; taban iradesi, fiili eylem çizgisi ve birleşik mücadele olmalıdır.