“25 Kasım'da cinsel, ulusal ve sınıfsal sömürüye son demek için sokaklara!”

İstanbul Üniversitesi'nden öğrencilerle 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü üzerine konuştuk…

  • Haber
  • |
  • Kadın
  • |
  • 12 Kasım 2022
  • 19:55

- Her gün kadın cinayeti haberleri duyuyoruz. Kadına yönelik çok yönlü şiddet her geçen gün artıyor. Kadına yönelik şiddet hakkında ne düşünüyorsunuz?

“Bu toplumsal bir sorundur ve çözümü de toplumsaldır”

Çalışma Ekonomisi bölümünden bir öğrenci: Ben kadına yönelik fiziksel şiddetten bahsetmek istiyorum. Bu fiziksel şiddet sadece kaba kuvvet olmuyor. Fiziksel şiddetin bir diğer boyutu neredeyse her gün şahit olduğum/olduğumuz taciz olaylarıdır. Erkeğin kadın bedenini hak olarak görmesi, kadın bedenini eşya olarak görmesi ve birini taciz ederken/ettikten sonra kendisini haklı bulmasından bahsetmek istiyorum. Uzun saçlı bir erkek arkadaşımın yaşadığı olayı anlatmak istiyorum. Arkadaşım tramvay içerisinde ayakta dururken taciz ediliyor, arkasını döndüğünde tacizci kendisine “pardon kardeşim seni kadın sandım!” diyor! İşte rahatlıkla tacizcinin söyleyebildiği bu cümle kadın vücuduna istediği gibi dokunmayı kendilerine ne denli hak olarak gördüklerinin bir göstergesidir. Bu toplumsal bir sorundur ve çözümü de toplumsal olarak sağlanabilir. Bu bakış açısı, bu zihniyet dinsel gericiliğin ürünüdür.

“Kapitalist sistem sorunu ortadan kaldırmıyor yeniden üretiyor”

Yabancı Diller Fakültesi Hazırlık'tan bir öğrenci: Ben kadına yönelik şiddetin bir sistem yani kapitalizm sorunu olduğunu düşünüyorum. Kadına yönelik şiddetin tarihsel bir kökeni var. Sınıflı toplumların başlangıcından itibaren var olan bir sorundur bu. Kapitalist sistem bu sorunu ortadan kaldırmak yerine kendine uygun olabilecek koşullarda yeniden üretiyor. Bir kriz döneminde kadınların emeği ucuz işgücü olarak görülüyor. Bir işyerinde kapının önüne konulacak kişiler ilk önce kadınlar oluyor. Ya da belli politikalar çerçevesinde “kadın eve kapansın, kadın çocuklara baksın, yaşlılara baksın” deniliyor. Ben bir üniversite öğrencisiyim ve iki ay kadar okula gelemedim barınma sorunu yaşadığım için. Toplumsal bakış açısına göre bir erkek olsaydım çantamı alıp çıkabilirdim ailemin evinden ancak kadın olduğum için ve kalacak yerim olmadığı için iki ay kadar okula gelemdim. Bu aslında sistemin bizi ne kadar kötü koşullara maruz bıraktığının da bir örneği açıkçası. Bugün yakın dönemde bir kadın sadece kadın olduğu için samuray kılıcı ile katledildi. Emine Bulut sadece boşanmak istediği için kocası tarafından çocuğunun gözü önünde katledildi. Bunun gibi bir sürü örnek var.

“Yasalarla, yargılamalarla, cezalarla kadına yönelik şiddetin son bulacağını düşünmüyorum”

İletişim Fakültesi'nden bir öğrenci: Kadına yönelik şiddeti sadece fiziksel olarak ele almamak lazım. Ekonomik, sınıfsal ve ulusal boyutuyla da ele almak lazım. Bugün maalesef Türkiye'de hem sınıfsal hem ulusal hem de cinsel sömürü kadınların üstünde çok daha yoğunlaşmış bir şekilde devam ediyor. Kadınların zaten kapitalist düzende ikinci bir cins olarak görüldüğünü biliyoruz ama bunu krizin derinleştiği bugünlerde daha da çok görüyoruz. Kriz derinleştikçe dinsel gericilik topluma empoze ediliyor. “Yapacak bir şey yok şükür diyelim, yetinmesini bilelim” gibisinden. Kadınlar bu dinsel gericilik ile eve hapsedilmek isteniyor. Daha dinci-gerici politikaların malzemesi haline getirilmek isteniyor. Kadına yönelik şiddetle ilgili belki de son günlerde en yüksek şekilde verilebilecek cevap İran'da başlayan halk hareketinin fitilini yakan Mahsa Amini üzerinde kadınların direnişi olabilir diye düşünüyorum. Kadına yönelik şiddetin temel kaynağını toplumsal düzende aramak lazım. Bugün sadece yasalarla, yargılamalarla, cezalarla kadına yönelik şiddetin son bulacağını düşünmüyorum. Kadına yönelik şiddet ancak toplumsal düzenin değişmesi ile son bulabilir. Bunun için de toplumsal düzenin değişmesi için ve yaşamın her alanında kadınların olması gerekir. Tıpkı sokaklarda nasıl ki mücadele ediyorsak kadına yönelik şiddete karşı da bugün sokaklardaki direnişleri güçlendirmek gerektiğini düşünüyorum.

-25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü Dominik Cumhuriyeti'nde Trujilo diktatörlüğüne karşı direniş ateşini yükselten Mirabel Kardeşlerin katledilmesinin ardından ilan ediliyor. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü hakkında ne düşünüyorsunuz?

“Birlik olursak sorunu çözebiliriz!”

Çalışma Ekonomisi bölümünden bir öğrenci: Zaten böyle bir toplumsal sorunlar ancak birlik olursak çözüme ulaşabiliriz. Bütün kadınların birlik olması gerekir. Aslında tüm insanların birlik olması gerekir çünkü bu yalnızca kadın sorunu değil insani bir sorun. Vicdanı olan herkesin bu olayların karşısında durması gerekir.

“Haklarımız, özgürlüğümüz ve geleceğimiz için mücadele edebileceğimiz bir gün…”

Hazırlık Fakültesi'nden bir öğrenci: Ben bugünün bir yas günü oluğunu düşünmüyorum. Bugün bizim alanlara çıkabileceğimiz, haklarımız, özgürlüğümüz ve geleceğimiz için mücadele edebileceğimiz bir gün olduğunu düşünüyorum. 25 Kasım günü aslında Mirabel Kardeşlerin ölümü üzerinden kadına yönelik şiddetle mücadele günü olarak ilan edildi. Şiddetin her türlüsüne psikolojik, fiziksel boyutlarına karşı bir mücadele günü olduğunu düşünüyorum. Türkiye gibi görece az gelişmiş ülkeler de kadın sorununun daha da arttığını da görüyoruz.

“25 Kasım'da cinsel, ulusal ve sınıfsal sömürüye son demek için sokaklara!”

İletişim Fakültesi'nden bir öğrenci: Sonuçta Mirabel Kardeşlerin katledilmesi ile başlayan bir sınıfsal ve tarihsel mücadele günü 25 Kasım. 25 Kasım'ı Mirabel Kardeşlerin ruhuna yakışır bir şekilde sokaklarda kadınların direnişi büyüterek geçirmesi gerektiğini düşünüyorum. Ben de üniversiteli bir öğrenci olarak, bir kadın olarak, 25 Kasım'da cinsel, ulusal ve sınıfsal sömürüye son demek için sokaklarda, haklarımı, özgürlüğümü ve geleceğimi istemek için bulunacağım. Direnişi büyüteceğim.

Kızıl Bayrak / İstanbul