Salgınla süren bir yıl daha geride kaldı. Pandemiyi misliyle ağırlaştıran tek adam rejimi altında kaybedilenlerse bir hayli fazla.
Türkiye’de ilk Covid-19 vakası resmi olarak 11 Mart 2020 tarihinde tespit edildi. Virüse bağlı ilk ölüm ise 17 Mart olarak duyuruldu. Peki, 2020’den bugüne tek adam rejimi altındaki Türkiye’nin pandemi programında neler yer aldı, program nasıl ilerledi?
Saray rejimi başından beri bilimsel yol ve yöntemlerden, şeffaflıktan uzak, yalan ve çarpıtmaya dayalı bir pandemi politikası uyguladı. Türk Tabipler Birliği muhatap sayılmadı. Onun yerine saraya bağlı bilim kurulları oluşturuldu.
Sağlık Bakanlığında özel hastane sahipleri, Eğitim Bakanlığında özel okul sahipleri ve Turizm Bakanlığında otel zincirleri sahipleri oturdu. İktidarın kıblesi her zaman için kâr ve daha fazla kâr oldu. Sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda şekillendirilen pandemi programında üretim hiç aksamadan devam etti. İşçi fonlarından patronlara destek paketleri oluşturuldu. Sağlıklarından olan işçi ve emekçiler ücretsiz izinler, patronlara tanınan Kod-29’dan atma serbestliğiyle iş ve gelirlerinden de oldular.
Vaka ve ölüm sayıları sürekli olarak gizlendi. Verilerin iktidar tarafından çarpıtıldığı, Sağlık Bakanının “Her vaka hasta değildir” sözleriyle doğrulandı.
Salgınla mücadele “maske, mesafe, hijyen” üçlemesiyle, kişisel tedbirlere indirgendi. Önleyici, kısıtlayıcı toplumsal tedbirler alınmadı. Meslek örgütleri ve uzmanların önerdiği şekilde, üretim süreci dahil hayatı büyük ölçüde kısıtlayacak tam kapanma Türkiye’de hiçbir zaman uygulanmadı. İçişleri Bakanlığı tarafından iki saat öncesinde duyurulan sokağa çıkma açıklamalarıyla izdihamlar yaratıldı. Böylelikle yeni bulaşlara davetiye çıkarıldı.
Pandemiye karşı sözde tedbirler, muhalif kesimlere yönelik baskı ve yasakların arttırılmasıydı. TTB hedef tahtasına çakıldı, üyeleri terörist ilan edildi. Bilimsel düşüncelerini toplumla paylaşmak isteyen bilim insanları kovuşturmalara uğradı. Sokağa çıkma yasakları direnişçi köylülere, kadınlara ve işçilere uygulandı. Sokağa çıkma yasağını delen kağıt toplayıcılarına ceza kesildi, fakat AKP’nin lebalep dolu kongre ve etkinlikleri devam etti.
Eğitim alanında da ciddi kayıplar yaşandı. İlk vakanın ilan edilmesinden beş gün sonra, 16 Mart’ta okullar kapandı. Türkiye, dünyada okulları en uzun süre kapalı tutan ülke oldu. Online eğitim sürecinde internete erişimde sıkıntılar yaşandı. Ekonomik etkenlerin yanı sıra eğitim alanındaki sorunlar çocuk işçiliği ve çocuk yaşta evlilikleri tetikledi.
Türkiye aynı zamanda milli gelirine göre en az sosyal destek uygulayan ülkelerin başında geldi.
2021: Pandemi kaosu ve kanıksama yılı
2021 yılına yeni varyantlarla girildi. Ocak’ta başlatılan aşı programında ciddi aksaklıklar, belirsizlikler yaşandı. Aşılamayla toplum bağışıklığı henüz kazanılmamışken 2021 Şubat’ından başlayarak kısıtlamalar giderek gevşetilmeye başlandı. Bunun sonucunda vaka sayıları tekrar yükselişe geçti. Nisan ayına gelindiğinde günlük vaka sayıları 40 binleri aşarak, rekor seviyelere çıktı. Buna karşı ülke genelinde 17 günlük kapanma kararı alındı. Fakat üretim yine durmadı, çalışanlar kısıtlamadan muaf tutuldu. Aşılamadaki düşük hız varyantları tetiklerken, 1 Haziran’da erken açılmayla, Temmuz’da normalleşmeyle yeni bulaşların önü tekrar açıldı. Koronavirüs tedbirleri ve aşılama programı turizm odaklı güncelenmeye devam edildi.
Çıkardığı genelgeye uymayan İçişleri Bakanı, koronavirüsten ölenleri sayıp topluma uyarı twitleri atmayı temel sorumluluk gören Sağlık Bakanı, turistin göreceği herkesi aşıladığını ilan edip döviz diplomasisi yapan Dışişleri Bakanı’yla saray rejimi pandemide bir kaosa yol açtı.
Türkiye’de koronavirüs pandemisinin başlangıcından bu yana resmi rakamlara göre yaklaşık 80 bin kişi yaşamını yitirdi. Yüzde 85’lere varmış olması gereken 3. doz aşılama oranı ise 14 milyon civarındadır. Her gün yüzlerce insan salgından yaşamını yitirmektedir. Aşılamadaki düşük seyir nedeniyle mutasyona uğramış virüsler, özellikle Omicron varyantı tehlikeli bir hal almakta, yeni ölümlere davetiye çıkarmaktadır.
Pandeminin başından beri izlediği politikalarla AKP iktidarı işçi ve emekçiler için derin yoksulluk, kitlesel ölüm ve kitlesel hastalık üretmektedir. Sağlık emekçileri ölmeye devam etmekte, sağlıkta dönüşüm ve iktidarın kutuplaştırıcı siyaset ve söylemlerinin de bir ürünü olarak şiddete maruz kalmaktadırlar. Bu karanlık tablodan AKP iktidarı sorumludur. Asıl sorumluların hesap vermesi için de topyekun bir mücadele hattının örülmesi, toplumun emekçi kesimlerinin birleşik mücadelesi şarttır.