Koronavirüs pandemisi tüm dünyada farklı varyantlar ile şiddetli bir biçimde sürmeye devam ediyor. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından son olarak “Omicron” varyantının hızla yayıldığı açıklanmıştı. Türkiye’de günlük vaka oranlarının 50 binin üzerinde seyrettiği bugünlerde, üniversite yönetimleri yeni pandemi “önlemleri” aldıklarını ilan ettiler. Oysa yüz yüze eğitimin başladığı günden bu yana var olan tablo, aslında en başından beri eğitimin tüm kademelerinde kayda değer hiçbir önlem alınmadığını gösteriyor.
Üniversitelerin karma (hibrit) eğitim biçimi ile açılmasının ardından 3 aylık bir dönem geride kaldı. Pandemi, eğitimin her alanında zaten var olan sorunları daha da arttırdı. Tüm bu sorunların yanı sıra uzmanların, meslek odalarının, öğrenci ve velilerin eğitimde yaşanacak sağlık sorunlarına dair ciddi ve haklı kaygıları bulunuyordu. Bugüne kadar sermaye devleti tarafından pandemi önlemleri çerçevesinde doğru düzgün bir çabanın sarf edilmeyişi kaygıları daha da büyüttü. Zira eğitimin tüm bileşenlerinin ve toplumun sağlık hakkının hiçe sayıldığı kesinleşti.
Yüz yüze eğitimin başladığı ilk haftalarda üniversite girişlerinde göstermelik olarak aşı ve HES kodu kontrolleri yapıldı. İlk iki hafta yapılan bu “kontroller” dışında kampüslerde başka hiçbir önlem alınmadı. Özellikle Eylül ve Ekim aylarında üniversite öğrencilerinin sosyal medya üzerinden yaptıkları paylaşımlarda en çok rastlanan sorunların başını kampüs ve yurt içerisinde alınmayan önlemler çekti. Öğrenciler yayınladıkları fotoğraf ve videolarda, tuvaletlerin düzenli olarak temizlenmediğine, peçete ve sabun gibi temel hijyen gereçlerinin kampüs ve yurt içerisinde bulunmadığına dikkat çektiler. Bizzat iktidar tarafından “maske, mesafe, temizlik” naraları atılarak, sorunların çözümü yalnızca bireysel çabaya indirgendi. Dahası özellikle KYK yurtlarında 4 kişilik odalar 5 kişiye çıkarılmak istendi. Üstelik yüz yüze eğitim henüz başlamamışken, ilgililer yurt odalarındaki mesafe önlemlerini sağladıklarını söylüyorlardı. Üniversitelerde vaka sayıları arttı ancak bu süreçte okullardaki koronavirüs tablosuna ilişkin ayrı hiçbir açıklama yapılmadı. Bizler bu tabloya yine öğrencilerin kişisel sosyal medya paylaşımlarından ya da sendikaların edinebildikleri bilgiler üzerinden yaptıkları açıklamalardan erişebildik.
Yeni varyantın hızla yayılması ve artan vaka sayılarının gizlenememesi sonucunda bazı üniversite yönetimleri yeni “tedbirler” aldıklarını açıkladılar. İstanbul Teknik Üniversitesi, okul yurdunda en az 10 öğrencinin koronavirüs testlerinin pozitif çıkmasının ardından yüz yüze işlenen derslere devam zorunluluğunu kaldırdıklarını açıkladı. Söz konusu karar, İTÜ Rektörü tarafından “Son bir haftalık dönemde yerleşkelerimizdeki yurtlarda kalan ve derslere devam eden öğrencilerimizde Covid-19 pozitif vaka sayılarının hızla arttığı gözlemlenmiştir. Bu nedenle hastalığın yayılımını yavaşlatmak için tedbirler almaya ihtiyaç duyduk...” sözleriyle duyuruldu. Ancak İTÜ yurdunda herhangi bir karantina odası bulunmadığı gibi, testleri pozitif çıkan öğrenciler ile negatif çıkan öğrencilerin yurt içerisinde aynı katlarda bulundurulduğu öğrenildi.
Kayyım rektör karşıtı direnişle bir yıldır gündemde olan Boğaziçi Üniversitesi, 4 Ocak’a kadar derslerin uzaktan sürdürüleceğini, çeşitli etkinliklerin ise ileri bir tarihe ertelendiğini duyurdu. Etkinlik yasağı kararının Boğaziçi Direnişi'nin 1. yıldönümü tarihine denk gelmesi, bu kararın öğrencilerin sağlığından ziyade, başka malum kaygılarla alındığını açıkça göstermektedir. Koç Üniversitesi, 7 Ocak 2022’ye kadar tıp ve hukuk fakültelerinde uygulamalı dersler hariç diğer tüm bölümlerde ders ve final sınavlarının uzaktan yapılacağını açıkladı. Bazı özel üniversiteler de dersleri uzaktan eğitim ile işleme kararı aldıklarını açıkladı.
Üniversitelerde koronavirüse karşı gerekli önlemlerin alınmaması, gelinen yerde hem eğitim hakkının hem de yaşam hakkının gaspı anlamına geliyor. Sermaye devleti eğitimde büyük bir çıkışsızlığın içerisinde debeleniyor. Öğrenciyi müşteri, okulları ticarethane olarak gören bu düzende, öğrenciler özellikle küçük iller için ciddi bir para kaynağı olarak görülüyor. Bilindiği gibi Türkiye'de “öğrenci kenti” olarak anılan şehirler var. Bu tür kentlerde üniversitelerin kapalı kalması şehrin önemli bir para kaynağının kesilmesine neden oluyor. Çünkü barınmadan beslenmeye, ulaşımdan öteki temel ihtiyaçlara kadar büyük bir “piyasa” etkileniyor. Ciddi bir ekonomik kriz ile boğuşan sermaye devleti, okulları kapatmayı, diğer bir deyişle böylesi bir “gelir kaynağını” bu dönemde yitirmeyi göze alamaz elbette ki.
Öte yandan bir buçuk sene süren uzaktan eğitimde tüm üniversitelerin sınıfta kaldığı biliniyor. Uzaktan eğitim süreci eğitimin her kademesinde adeta bir fiyaskoya dönüştü. Ayrıca bu süreçte eğitimde büyük bir kayıp zamanın ortaya çıkması ve bunun telafi edilememesi de ciddi bir sorun olarak varlığını koruyor.
Üniversite yönetimleri göstermelik kararlar açıklayadursunlar, alınması gereken asıl önlemler sahipsiz olarak orta yerde duruyor. Pandeminin en başında sıralanan talepler hala da günceldir: Toplu yaşam alanları olan okulların hijyenine önem verilmelidir. Düzenli bakım ve denetim yapılmalıdır. Her öğrenciye, öğretmene, okul çalışanı ve ailelere maske, sabun, dezenfektan ve peçete gibi temel hijyen ürünleri ücretsiz olarak sağlanmalıdır. Geç kalınmış olsa dahi yurt kapasiteleri arttırılmalı, öğrencilerin kaldıkları odalarda kişi sayısı düşürülmelidir. Ayrıca yurtlarda bir öğrencinin koronavirüse yakalanmasının ardından herhangi bir karantina odası ya da revir de bulunmamakta test sonucu pozitif öğrenciler negatif öğrenciler ile aynı odalarda ya da aynı katlarda kalmaya mecbur bırakılmaktadır. Tüm yurtlarda karantina odaları ve revir sağlanmalıdır. Virüse karşı sağlıklı beslenmek ve bağışıklık sistemini güçlendirmek en önemli gerekliliklerdendir. Eğitimin tüm kademelerinde öğrenci, öğretmen ve çalışanlara düzenli olarak ücretsiz ve sağlıklı gıda temin edilmelidir. Her eğitim kurumunda sağlık görevlileri bulunmalıdır.
Tüm bunların yanı sıra, üniversitelerin işleyişine dair alınacak her kararda öğrenci, öğretim görevlisi ve okul çalışanları da söz sahibi olabilmeli, işletilen süreç ve mekanizmalarda yer almalı ve kendilerine karar hakkı tanınmalıdır. Uzaktan eğitim için de tüm öğrenci ve öğretim görevlilerine ücretsiz ve sınırsız internet, bilgisayar, kamera ve mikrofon gibi tüm teknik ekipmanlar da ücretsiz bir şekilde temin edilmelidir.
M. Nevra