Burjuva seçim süreçleri vaat ve hayal pazarlama dönemleridir. Sermayenin gözü dönmüş kâr hırsının işçi sınıfı ve emekçilerin yaşamını zindana çevirmesi gerçeği, seçim süreçlerinde oy avcılığına çıkan sermaye partilerinin istismar konusudur. Sömürü, soygun, talan anlamına gelen bu düzenin hiç sorumlu değillermiş gibi bol keseden atarak “siyaset yaparlar”. Seçimler geçer, her şey kaldığı yerden daha da ağırlaşarak devam eder. Tüm sermaye partileri gibi AKP gericiliğine de ruhunu veren bu anlayıştır. Ancak AKP, kapitalist düzende kendinden önceki dönemlerde var olan hemen her şeyi fersah fersah geride bıraktı. Yalan, çarpıtma, manipülasyon konusunda hiçbir dönemle kıyaslanamaz bir “başarı” sağladı. Seçim süreçlerinde toplumsal yaşamın her alanında yarattığı enkaz tablosunu, yine kendilerinin çözeceği üzerine yalanlarla ortada dolandılar. Sanki ülkeyi kendileri yönetmiyormuş gibi… Sanki ekonomik, sosyal, siyasal yıkımın sorumlusu kendileri değilmiş gibi…
“Kazandığı” her seçim öncesi kendine iyi bir “ekmeklik” bahane bulan, gece-gündüz bu bahanenin propagandasını din, milliyet vb. soslara bulayarak pazarlayan dinci-gerici iktidara, “el çabukluğu” ile seçim hırsızlığı yapmakta da hünerlerini hep gösterdi. Tek adam rejiminin oylandığı 2017 referandumunun ardından 24 Haziran 2018 seçimleri geldi. Seçim sürecinde 16 yıldır ülkeyi yöneten gerici parti ve şefi, “Bu kardeşinize yetkiyi verin, bu faizle şunla buna nasıl uğraşılır göreceksiniz” demişti. Sonuçta seçimlerin ardından aldığı “yetki” ile gerici tek adam rejimini inşa etmeye girişti. Aradan geçen beş yılın sonunda her açıdan bir iflas tablosu var orta yerde. Çok hızlı karar alabilen, sermaye düzeninin biçimsel hukuk kriterlerini dahi devre dışı bırakan, her şeyin Saray’da belirlendiği ve bir gecede “yasalaştığı” bir düzenle karşı karşıyayız. “Ülkeyi uçuracağı”, ekonomik ve sosyal şartların düzeleceği, refahın artacağı, “dış mihraklarla” daha etkili mücadele edileceği vb., vb. söylemlerle bugünlere gelindi.
Ülke ekonomisi iflasın eşiğinde, yoksulluk ve sefalet katmerlenmiş, açlık sınırında ücretler işçi ve emekçilerin tamamına yakınının ücreti durumunda. Temel insani ihtiyaçların karşılamak oldukça zor. Ancak yalanın büyüsü bozulmasın diye, daha büyük yalanlar söylemekten geri durulmuyor… Öyle ya, “büyük devlet olmak için, dişimizi biraz sıkmalıyız”, 21 yıldır işçi ve emekçilere söylenen bu.
5 yıldır “tüm sorunların çözüm anahtarı” olarak pompalanan tek adam rejimi, ülkeyi uçurumun kenarına sürükledi. Fatura ise her yolla işçi ve emekçilerin üzerine yıkılıyor. Enflasyon verileri, hayat pahalılığı, artan işsizlik, ağırlaşan çalışma koşulları, açlık ücretinin yol açtığı sefalet, son 5 yılda tek adam rejiminin “hızlı” işleyişinin sonuçları. Merkez Bankası’nın kasası boşalmış, hazine tam takır, Dolar/Euro 30 liraya dayanmış, ülkenin toprakları karış karış satılıyor. Bütçe açıkları işçi ve emekçilerin zaten kaldırılamaz vergi soygunlarıyla kapatılmaya çalışılıyor. İşçi ve emekçiler için beş yılın özeti, kısaca budur!
Bir de işin sermaye boyutu var ki, gerici-faşist tek adam rejiminin aynası durumunda. Geçtiğimiz günlerde Fortune tarafından Türkiye’nin en büyük 500 şirketi açıklandı. Milyonların açlık, yoksulluk ve sefalet ile karşı karşıya olduğu bir dönemde tarihlerinin hiçbir dönemiyle kıyaslanamayacak ölçüde büyük kârlar açıklayan bu kapitalist tekeller, “tek adam rejiminde hızlı karar alma” silahını görünen o ki tepe tepe kullanmışlar. İhracat artıyor, net satış gelirleri üçe-beşe katlanıyor, teşvikler sınırları zorluyor, bir gecede çıkan kararnamelerle sermayenin yolu düzleniyor, işçi ve emekçilere ise “biraz daha dişimizi sıkalım” ile birlikte faturayı ödemek kalıyor.
İşçi ve emekçilerde sıkacak diş kalmadı. Sermayenin tek adam diktatörlüğü ülkeyi sermaye cenneti haline getirdi. İşçi ve emekçiler kendi cenneti için dövüşmediği sürece, sermayenin cennetinde cehennemi yaşamaya devam edecek…