Çok yönlü krizlerin derinleştiği ve devrimci değerlere dönük saldırıların çeşitli biçimlerde arttığı bir dönemde devrimcilerin yaşamlarından öğrenmek her zamankinden daha fazla önem kazanmaktadır.
TKİP Kurucu Üyesi Hatice Yürekli’nin yaşamı, ölümsüzlüğünün yirmi ikinci yılında yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor.
İçinde bulunduğumuz dönemde kapitalist devletler, krizlerin faturasını işçi ve emekçilerin sırtına yüklemek için faşist baskı ve zorbalığı artırıyor. Reformist akımlar ise artan baskı ortamında “bir parça nefes almak” gerekçesiyle gerçekleri çarpıtıyor, devrimci değerleri kullanarak emekçilerin bilinçlerinin sersemletilmesinde uğursuz bir rol oynuyor. Bu topraklardaki devrimci değerlere duyulan saygıyı ve sempatiyi parlamenter hevesler uğruna istismar ediyorlar.
İşçi sınıfının kurtuluş mücadelesinde kızıl bayrağı yükselten devrimcilerin yaşamları, var ettikleri devrimci değerler ve devrimci örgütlü kimlik kokuşmuş düzeni tarihin çöplüğüne gönderecek yolu aydınlatıyor. Bugün ölüm ve sömürü düzenini değiştirme derdi olanların devrimci kimliğe daha sıkı sarılmaktır.
* **
Devrim ve sosyalizm mücadelesinin direngen savaşçısı Hatice Yürekli yoldaşın yaşamı devrimci kimliğin örnek temsilcilerinden biridir.
Tokat’ta emekçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Hatice Yürekli yoldaş, ‘90’ların başında İzmir’de EKİM saflarına katılır. Devrimci kazanımların yitirildiği, devrim davasından kaçışın kitleselleştiği, katliam, baskı ve terörün yoğunlaştığı, sosyal durgunluk ve siyasal gericiliğin hâkim olduğu bir dönemde O örgütlü ve devrimci bir yaşamı seçer. EKİM’le birlikte inşa ettiği yaşamı boyunca yeni bir kimlik, yeni bir gelenek, yeni bir kültürün temsilcisi olarak devrim ve sosyalizm mücadelesinin ön saflarında savaşır.
İzmir, İstanbul, Ankara, Adana, İskenderun, Antakya gibi önemli kentlerde bulunduğu her alanda devrimci sınıf faaliyeti yürütür. Partinin ileri düzeyde görev ve sorumluluklarını üstlenir. TKİP Kuruluş Kongresi öncesi hazırlık çalışmalarında yer alır. Aydın sorunu, çocuk işçilik, kadro sorunu, devrimci romanlar, yoldaşlık gibi çok çeşitli konularda yayınlara katkı sunar.
Çalışma yürüttüğü kentlerde defalarca gözaltına alınır, tutuklanır, işkence görür. Her seferinde başı dik çıktığı işkencehanelerde sermaye devletini ve onun işkenceci polisini teşhir eder. Yaptığı savunmalarla düzen mahkemelerini yargılar.
“Bir devrimcinin en temel sorumluluğu…”
Katliamcı geleneğe sahip sermaye devleti, devrimci güçler şahsında işçi sınıfı ve emekçi kitleleri teslim alabilmek, sosyal yıkım politikalarını kolayca hayata geçirebilmek ve kölelik rejimini sürdürebilmek amacıyla ‘90’lı yılların başından itibaren hapishanelerde hücre saldırısını gündeme getirmişti. Devrimcilerin süresiz açlık grevi ve ölüm oruçları ile karşıladığı bu süreçte onlarca devrimci ölümsüzleşti.
Sermaye devleti, devrimci tutsakları kimliksizleştirme politikasına, 1999 Ulucanlar Katliamı’nın ardından F tipi hücrelerinin inşası ile hız verdi. Bu sırada Ulucanlar’da tutsak bulunan Hatice yoldaş, F tipi hücre saldırısına karşı 20 Ekim 2000’de başlatılan ölüm orucu direnişinin ilk ekibinde yer aldı. F tipi hapishanelerin kapatılması, işkencecilerin ve katliamcıların yargılanması, terörle mücadele yasasının kaldırılması ve devlet güvenlik mahkemelerinin kaldırılması için bedenini ölüme yatırdı.
Devrimci kimliğe dönük saldırıyı en önde göğüsleyen yoldaş, ölüm orucu direnişine geçişte band takma töreninde yaptığı konuşmada gücünü devrim davasından, partisinden ve sınıfa olan bağlılığından aldığını şöyle ifade etmişti:
“Hepimizin bildiği gibi, hücrelerde teslim alınmak istenen, devrimci düşünce ve değerlerimiz, yaşam biçimi ve ideallerimizdir. Özünde ise bir ideolojik saldırıdır bu. Belki de düzen ve devrim cephesini karşı karşıya getiren en sert çatışmalardan biri olacaktır.
Bunun özünde ideolojik çatışma olduğunu söylediğimizde, aslında biz, zaferi tüm sonuçlarından bağımsız olarak daha en başta, yanıtımızı tok ve net bir biçimde direniş olarak ortaya koyduğumuz yerde kazandık. Zafere inancımızı esasta ideolojik güçlülüğümüzden alıyoruz. Devrime ve komünizme olan sarsılmaz inancımızdan alıyoruz.
…
Bir devrimcinin en temel sorumluluğu parti ve devrimin çıkarlarını her şeyin üzerinde tutmaktır. Bugüne kadarki siyasal yaşamımda bu temel sorumluluğun hakkını vermeye, her koşulda partinin ve devrimin kızıl bayrağını hep yükseklerde tutmaya çalıştım, bugün de olduğu gibi. Partim, bana Ölüm Orucu direnişçisi olma onurunu vermiş bulunuyor. Bu onura layık olmak, tarihsel önemdeki bu sorumluluğu yerine getirmeyi sadece partime karşı değil, devrime karşı da bir görev olarak algılıyorum. Çünkü, biz devrimci ve komünist tutsakları hücrelere atmayı planlayanlar, oralarda devrim ve komünizm ütopyamızı boğacaklarını sanıyorlar. Buna asla izin vermeyeceğiz. Yaşamımızın biyolojik olarak sona ermesine rağmen devrim ve sosyalizm savaşımımızın haklılığına gölge düşürmeyeceğiz. Düşmanın teslim alma çabalarını direnişimizin gücüyle boşa düşüreceğiz!”
* * *
Hatice Yürekli yoldaş devrim ve parti davası için tereddütsüz başlattığı ölüm orucu direnişinin 182’nci gününde partili yaşamın onurunu yükseklerde tutarak ölümsüzleşmiştir. O, F tiplerinde teslim alınmak istenen devrimci düşünce, değer ve idealleri bedenini ölüme yatırmak pahasına savunmuştur. Zor dönemde tercihini devrim ve sosyalizmden yana yapmış bir devrimci olarak ideolojik bakışındaki berraklık sayesinde karşılaştığı her türlü zorluğa karşı ölümüne direnmiştir. Devrimci tutumun ardında bu bilinç açıklığı vardır. Kendisinden sonraki kuşaklara işçi sınıfının devrimci programı uğruna tereddütsüzce yaşamını adamanın ve her koşulda devrimci değer ve ilkeleri savunmanın onurunu bırakmıştır.
Genç yaşlarda EKİM saflarında mücadeleye atılan ve soluk soluğa geçen 11 yılın ardından ölümsüzleşen Hatice Yürekli; kadın bir komünist olarak devraldığı kızıl bayrağı leke sürdürmeden taşımış ve ardındakilere devretmiştir. Devrettiği bayrağı taşımak, tıpkı O’nun gibi sermaye düzeninin her türlü saldırısına karşı yaşamın her alanında devrimci örgütlü kimliği güçlendirmekle mümkündür.