Hatice yoldaş ölümsüzdür!

Yaşamı boyunca bir davanın sürdürücüsü olan ve bu dava için hiçbir zaman bedel ödemekten çekinmeyen, devrim davasının yiğit, samimi ve sarsılmaz inançlı kadrolarından Hatice yoldaşı ölümsüzlüğünün 20.yılında saygıyla anıyoruz.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 22 Nisan 2021
  • 10:19

Yaşamı köleleştirilmiş milyonlarca emekçinin devrimci direnç çiçeği…

Ekim’in Ezgi’si, partimizin Hazal’ı, Hatice Yürekli yoldaşın ölümsüzlüğünün 20. yılındayız.

Hatice Yürekli yoldaş, 1968 yılında Tokat’ın Almus ilçesinde, Çerkez emekçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. İlk ve ortaöğrenimini İzmir’de tamamlayan Hatice yoldaş sonrasında tekstil atölyelerinde çalışma yaşamına başladı. 1990 yılı başında EKİM hareketinde örgütlenerek, devrimci mücadeleye katıldı. 1990’lı yılların zorlu koşullarına rağmen büyük bir emek, inanç ve kararlılık ile devrim davasının bayrağını elinden hiç düşürmedi.

Hazal yoldaş, EKİM hareketinin partileşmesi yolunda büyük emekler harcayan ve bedel ödeyenlerden biridir. Faaliyet yürüttüğü her alanda mücadelenin en ön saflarında yar almıştır. İşçi sınıfını devrim davasına kazanabilmek için tekstil alanında büyük bir gayret ile çalışmış, sınıfın komünist işçi önderlerinden biri olmuştur.

Proletarya davasının ve proletaryanın öncü partisinin ideolojisi, değerleri ve birikimleri ile et ve tırnak gibi bütünleşmenin somut öznesidir Hatice yoldaş. O, her daim kendinden önceki değerleri korumuş ve o değerleri ileriye taşıyabilmek için yoğun emekler sarf etmiştir.

***

Hatice yoldaşın aktif devrimci faaliyet yürüttüğü 1990’lı yıllar, Türkiye’de devrimcilere yönelik saldırıların yoğunlaştığı, Kürt halkına karşı kirli savaşın tırmandırıldığı bir dönemdi. Sermaye devleti, devrimci hareketlere sürekli operasyonlar, baskınlar düzenliyordu. Devrimciler ağır işkencelerden geçirilip tutsak ediliyor, kimisi gözaltılarda kaybediliyor, kimisi sokak ortasında veya zindanlarda katlediliyorlardı.

Sermaye devletinin, 1995 yılında hareketimize yönelik gerçekleştirdiği bir saldırıda Hatice yoldaş, Habip yoldaş ile birlikte İstanbul’da gözaltına alındı. Polisin yapmış olduğu ağır işkenceye rağmen bir an olsun devrim davasından vazgeçmedi. Devrim davasının onurunu koruyarak hareket etti ve bu tutumu sonucunda sermaye devleti tarafından tutuklandı. Sağmalcılar Hapishanesi’nde bir süre tutsak edildi.

Tutsaklık süreci biter bitmez, soluğu mücadele alanlarında aldı. Devrim mücadelesini daha ileriye taşıma göreviyle, işçi semtlerinde, fabrikalarda işçi sınıfını örgütleme çalışmalarına atıldı.

Hatice yoldaş, partileşme sürecinde büyük emekler harcadı. Uzun yıllar boyunca nice bedeller ödeyerek kurulan proletaryanın öncü partisi TKİP’in Kuruluş Kongresi’nde kurucu üye olarak yerini aldı. Kuruluş sonrası devletin gerçekleştirdiği saldırılarda tekrardan gözaltına alındı, yine direndi ve yine tutuklandı.

Partimizin iki MK üyesini, Habip ve Ümit yoldaşları da yitirdiğimiz saldırı karşısında Ulucanlar Direnişi’ni yaratan tutsaklar içerisinde yerini alarak, devrim davasının bayrağına leke sürdürmedi. Yitirilen yoldaşlardan devraldığı bayrağı yukarı taşıma sorumluluğu ile hareket etti.

Ulucanlar katliamının ardından sermaye devleti saldırılarını tırmandırırken, devrimcilerin inançlı ve kararlı direnişleri de günden güne büyüdü. Sermaye devleti, devrimcileri hücre tipi (F tipi) hapishanelere kapatarak, tecrit koşullarına mahkûm ederek, devrimci tutsaklar şahsında devrim davasını teslim almak üzere harekete geçmişti. Fakat devrimciler bu saldırıyı bedenlerini ölüme yatırarak karşıladılar. Hücre tipi saldırısına karşı 20 Ekim 2000 günü, sonrasında ölüm orucuna dönüştürülecek açlık grevi direnişini başlattılar.

Hatice yoldaş da ölüm orucunun ilk gönüllüleri arasında yerini aldı. Hatice yoldaşın ölüm orucuna dair şu sözleri devrim davasına bağlılığın ve inancın göstergesidir:

“Bugün direnişin kızıl bayrağı bizlerin ellerinde. Bu onura layık olmak, bayrağı hep yükseklerde dalgalandırarak, gerektiğinde onun rengini kanımızla daha da kızıllaştırmak boynumuzun borcu. Bizi teslim alabileceğini sananlar ne büyük bir yanılgı içerisinde olduklarını göreceklerdir. Devrim davasının yenilmezliği görkemli direnişimizle bir kez daha gösterilecektir sınıf düşmanına…”

“Ben gönüllü bir Ölüm Orucu direnişçisiyim. Bizim Ölüm Orucu’na ‘örgüt baskısıyla’ gittiğimiz söyleniyor. Bu çok çirkin/çaresiz bir yalandır. Bizler siyasi kimlikleri, gelecek idealleri olan ve bu idealler doğrultusunda yaşayan insanlarız. Devletin bizleri teslim alıp/imha etmeye dönük planlarına karşı en önde durmak, ölümüne direnişin ilk gönülleri olmak bir onurdur bizim için. Hiç kuşku duymuyorum ki, tüm arkadaşlarımız ilk gönüllüler içinde olmayı istemektedirler.”

Hücre tipi hapishanelere karşı 20 Ekim 2000 günü başlatılan direniş maratonun 184. gününde, 22 Nisan 2001 günü Hatice yoldaşı ölümsüzlüğe uğurladık.

***

Ölüm topluyor direnç çiçeklerini ama her tohumda yeni bir direnç çiçeği açıyor. Hatice yoldaşın bu topraklara bıraktığı tohumlar filizleniyor. Filizlenen tohumlar yeni komünistlere dönüşüyorlar ve leke sürülmeden daha da yükseklere çıkarılan devrimin kızıl bayrağını ellerinde taşıyorlar. Yaşamı köleleştirilmiş, açlığa, yoksulluğa, baskıya maruz kalmış, gündüzlerinde sömürülmüş, gecelerinde aç bırakılmış milyonlarca emekçinin onurlu geleceği için devrim ve sosyalizm mücadelesinin bayrağı şimdi bizlerin ellerindedir.

Devrim davasını büyütmek adına kanları ve canları ile bu toprağı sulayarak yeni tohumların filizlenmesine boy verenlere sözümüz, devrim davasını daha da ileriye taşıyarak proletaryanın iktidarını kurmak olacaktır.

Yaşamı boyunca bir davanın sürdürücüsü olan ve bu dava için hiçbir zaman bedel ödemekten çekinmeyen, devrim davasının yiğit, samimi ve sarsılmaz inançlı kadrolarından Hatice yoldaşı ölümsüzlüğünün 20.yılında saygıyla anıyoruz.

Anısı ve mücadelesi yolumuzu aydınlatıyor.

K. Sönmez

“Düşen karanfillere...

Şafak, iğrenç gölgelerin altından
Fışkırıyordu parlak
göz kamaştırıcı...

Dupduru bir inançtı
düşen karanfillerin
son nabızları bile...

Onlar karanlık kanatlarıyla
kapatmak isterken güneşi,
boy atıyordu tohumlar
çatlayarak izbelerden
sis bulutlarını yırtıyordu
her düşen can
Dehşetli ölümlerde
doğuyordu binlerce can
Çoğalmalı insan
çoğalmalı da
onuru bayrak edinip
ölenleri anlamalı
Meydanlara varmalı...”
            (Rahime Henden)