Kitlelerin örgütlü direnme iradesini güçlendirelim!

İçinden geçmekte olduğumuz karmaşık, karanlık ve saldırılarla örülü süreçte direnme iradesini ve çizgisini güçlendirmek, bunu emekçi yığınlara mal etmek ve toplumun karşısına sınıf eksenli alternatif bir odak olarak çıkmayı başarmak en kritik halkayı oluşturmaktadır.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 28 Mayıs 2022
  • 19:05

Düzen siyasetinde gerilim ve kutuplaşmanın sertleştiği bir süreçten geçiyoruz. Arka planında seçim hesaplarının yer aldığı kapışmanın son örneği, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu hakkında verilen hapis cezası ve ardından yaşanan gelişmeler oldu. Gerici-faşist iktidar uzun bir süredir düzen muhalefetini alenen tehdit ediyor ve saldırıları tırmandıracağının sinyallerini veriyordu. İBB’ye dönük soruşturma ve Ekrem İmamoğlu’na siyaset yasağı getirilebileceği tartışmaları devam ederken, yargı eliyle Kaftancıoğlu üzerinden devreye sokulan hamle iplerin iyice gerilmesine yol açtı.

Gerici-faşist rejimin, düzen muhalefetine saldırarak bir kez daha toplumsal kutuplaşmayı derinleştirmeye ve bu yolla eriyen tabanını muhafaza etmeye çalıştığı açık. Ancak söz konusu saldırganlığın tek hedefini bu oluşturmuyor. Gezi Davası üzerinden verilen karar ve Kürt hareketini, ilerici ve devrimci güçleri hedef alan çok yönlü saldırılar bir arada düşünüldüğünde, gerici-faşist rejimin hedefinde bütünüyle muhalefet güçlerinin ve sokak mücadelelerinin yer aldığını görmek güç olmayacaktır.

Düzen muhalefetini ve toplumsal mücadele güçlerini hedef alan yargı terörünü bürokrasi üzerinden hayata geçirilen baskı ve yasaklamalar tamamlıyor. Valilik kararlarıyla Kürt illerinde yıllardır sistematik olarak eylem-etkinlikler yasaklanıyor. Bir tür OHAL koşulları Kürt illerinde hüküm sürüyor. Bu saldırıların önümüzdeki süreçte ülke genelinde ve büyük kentlerde de devreye sokulabileceğinin işaretleri artıyor. Örneğin geçtiğimiz haftalarda sudan sebeplerle Adana, Eskişehir ve Rize’de eylem ve etkinlikler yasaklandı. Yine Gebze’de valilik kararıyla 1 Mayıs yasaklanmıştı. Daha önce de kimi eylem ve etkinlikleri hedef alan semt semt, ilçe ilçe ve il il yasaklamalar getirilmişti.

Gerici-faşist rejim, seçim sürecinin son düzlüğüne girerken, sokaklara taşacak bir hareketlilikten büyük bir korku duyuyor. Saldırganlığı tırmandırmasının gerisinde de bu gerçek yer alıyor. Topluma verdiği politik mesaj açısından “Gezi Davası kararı” ve Bakanlık ya da valilikler eliyle eylem ve etkinliklere getirilen yasaklamalar, iktidarın önümüzdeki dönemde sokağı zapturapt altına almak için çok daha saldırganlaşacağını gösteriyor.

Zorlu bir döneme girerken…

Gerici-faşist rejimin ajandasında sadece yargı-bürokrasi eliyle hayata geçirdiği saldırıların yer almadığı ise açık. Ordu, polis vb. şiddet aygıtlarının düzenli olarak tahkim edilmesi, SADAT türü iktidarın organik parçası olan paramiliter-kontra örgütlenmelere alan açılması, gerici-faşist rejimin muhalif tüm kesimlere dönük yeri geldiğinde çok daha kirli ve kanlı saldırıları devreye sokacağının sinyallerini vermektedir.

AKP-MHP iktidarının bu kapsamlı saldırı hazırlığını sadece seçim hesaplarına indirgemek ise doğru olmayacaktır. Elbette işin bir yanını bu oluşturmaktadır. Fakat bundan da öteye, söz konusu kapsamlı saldırı hazırlığının gerisinde üst üste binen ve yönetilmesi her geçen gün güçleşen krizler gerçeği yer almaktadır. Türkiye’de ekonomik-mali kriz her geçen gün ağırlaşmaktadır. Toplumun krizin bu ağır yükünü daha ne kadar sırtında taşıyabileceği ise tartışma konusudur. Örneğin, İngiliz The Guardian gazetesinde Larry Elliott imzasıyla çıkan bir yazıda, “Gelişmiş ülkelerin ekonomik çöküş sürecinde ilk düşen domino taşının Sri Lanka yerine Türkiye olması bekleniyordu” deniliyor. Bu değerlendirme, Türkiye’deki ekonomik sorunların ne denli derinleştiğine, Türkiye’nin olası sosyal patlamaların ilk yaşanabileceği ülkeler arasında olduğuna işaret ediyor.

Her türden krizi fırsata çevirmesini bilen faşist tek adam rejimi, bir yandan ne yapıp edip seçimlerde istediği sonucu elde etmeye odaklanırken, öte yandan yargısıyla, bürokrasisiyle, ordusuyla, polisiyle, kontra yapılanmalarıyla olası sokak mücadelelerini baskılamaya dönük kapsamlı bir hazırlık süreci işletiyor. Başını CHP’nin çektiği düzen muhalefeti ise, iktidarın kaba ve küstah saldırıları bizzat kendisini hedef almadığı sürece gelişmeleri izlemekle yetiniyor. Zira, yönetimine geçmeye hazırlandıkları sermaye düzeni her tarafından dökülüyor, kapitalizmin krizi alabildiğine kontrolden çıkmış bulunuyor, tüm bunlara karşın kitlelerin öfkesi gün be gün kabarıyor. Özetle, düzen muhalefeti de sınıfsal konumu gereği sosyal mücadeleler ve sokak hareketi karşısında iktidarla aynı çizgide duruyor.

Sokak mücadelelerini ve direnme iradesini güçlendirelim!

Kapitalizmin çok yönlü krizi derinleşirken, toplumsal yaşamdaki yıkım da paralel olarak ağırlaşıyor ve çeşitleniyor. Emekçilerin çalışma koşulları alabildiğine kötüleşiyor, işsizlik ve yoksulluk görülmemiş oranda kitleselleşiyor, yığınların gelecek kaygısı ve buna bağlı olarak çıkış arayışı da artıyor. Önümüzdeki dönemde bu arayışın kendisini lokal ya da mevzi çıkışlarla, sokak eylemleri ve kitle mücadeleleri ile ortaya koyacağından kuşku duymamak gerekiyor. Gerici-faşist iktidar kitlelerde biriken bu enerjiyi ve çıkış arayışını kirli-kanlı yöntemlerle saptırmaktan, yeri geldiğinde çıplak zorla bastırmaktan geri durmayacaktır.

Tüm bu olgulardan hareketle, toplumsal mücadele güçlerini zorlu bir dönem beklemektedir. İçinden geçmekte olduğumuz karmaşık, karanlık ve saldırılarla örülü süreçte direnme iradesini ve çizgisini güçlendirmek, bunu emekçi yığınlara mal etmek ve toplumun karşısına sınıf eksenli alternatif bir odak olarak çıkmayı başarmak ise en kritik halkayı oluşturmaktadır. Sınıf devrimcileri, ilerici-sol güçler ve sınıf merkezli örgütlenmeler günün sorumluluğunu bu kapsamda ele almalı, yarının zorlu süreçlerine dönük hazırlıklarına hız vermelidirler.