Dinci-gericiler arası kapışma

Sermaye sınıfının siyasi alandaki temsilcilerinin bir ultra gericinin tabutu etrafında toplanmaları, bu siyasi kastla temsil ettiği kapitalistlerin toplumu nasıl bir koyu gericilik içinde boğmak istediklerini bir kez daha açığa çıkarttı.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 29 Haziran 2022
  • 17:05

Geçenlerde ölen Nakşibendi Tarikatı’na bağlı İsmailağa Cemaati’nin şefi Mahmut Ustaosmanoğlu’nun cenazesinde devlet erkanı ön sırada saf tuttu. Tayyip Erdoğan başta olmak üzere, burjuva siyaset sahnesinin birçok figürü saf tutunlar arasındaydı. Görüntü, düzen siyaseti ile dinci-gericiliğin karanlık yuvaları olan tarikatların nasıl da iç-içe olduklarını gözler önüne serdi. Sermaye sınıfının siyasi alandaki temsilcilerinin bir ultra gericinin tabutu etrafında toplanmaları, bu siyasi kastla temsil ettiği kapitalistlerin toplumu nasıl bir koyu gericilik içinde boğmak istediklerini bir kez daha açığa çıkarttı.  

Türkiye’de devlet erkanı ve siyasi figürler ya bir mafya babasının ya ultra-gerici bir tarikat şeyhinin cenazesinde buluşuyor. Bu kepazelik son olarak Mahmut Ustaosmanoğlu’nun cenazesinde görüldü. Ölen bu tarikat şeyhinin ettiği laflar arasında şunlar da var: “Ne zaman hasta olmuşsam, bilin ki hanımlarınızdan biri çarşafını çıkarmıştır…”, “Kadın sokağa çıkacak bir şey değildir…”, “Kızlar katiyen orta, lise, üniversiteye gitmez, avanaklık etmeyin…”

Devletin tepesinde oturan AKP şefi işte bu zihniyeti taşıyan adama ‘önderimiz’, ‘üstadımız’ diye hitap ediyor. Deva Partisi, Gelecek Partisi şefleri peşinde saf tutuyor. İyi Parti’den, CHP’den birileri de bu gericilik seremonisinde yer alıyor. Bu aynı kişiler utanıp sıkılmadan “Türkiye laik, demokratik, sosyal bir hukuk devlettir” tekerlemesini tekrarlıyorlar.

***

Düzen siyasetinin arkasında saf tuttuğu cemaatte olup bitenler, ‘manevi önder’ diye ilan edilen tiplerin rant/mevki kavgasına tutuştukları görülüyor. İsmailağa Cemaati’nde yaşananları Cumhuriyet’teki köşesine taşıyan Barış Terkoğlu, Mahmut Ustaosmanoğlu yönetme vasfını yitirdiğinden beri cemaatin paramparça olduğunu ve çeşitli hocalar etrafında toplanmış grupların birbirinden hazzetmediğini belirtiyor.

Her hocanın bir mescit, vakıf, dernek veya yayınevi etrafında halkalar kurduğunu belirten Terkoğlu, ölen şefe yakın birinin Fatih Çarşamba’da bıçaklı saldırıya uğradığına, Mekke’de karşılaşan Kıyam-Der ile Fatih Medreseleri taraftarlarının birbirlerine saldırdığı ve çok sayıda kişinin yaralandığına dikkat çekiyor.

 ‘Milletin manevi önderleri’ gibi sıfatlar vehmedilen bu kişilerin çıkarlar, mevkiler için nasıl birbirine saldırdığı, Mekke’de bile kavga edecek kadar hırslı olmalarından da anlaşılıyor. Gericiliği topluma yayan bu insanlar kişisel çıkar ve ilkel hırslarını takke ve cüppe ile örtme çalışıyorlar. Ancak büyük şefleri ölünce takkeler düşüyor çirkin keller görünüyor. Düzen siyasetinin figürleri gibi bunlar da yozlaşmış, yaptıkları hizmetler karşılığında düzenin sömürü ve yağma çarkından kendilerine verilen pay için kavga edip duruyorlar. Böyle olunca takkeler, cüppeler, sakallar ‘dünyevi’ çıkarlar için hırsla yaptıkları kavgaları örtemiyor. Vaazları/görüntüleri ile icraatlarının toplamına bakıldığında ‘kapitalizmin yarattığı ucube bir tür’den başka bir şey görünmüyor.

***

Son günlerde gündeme gelen dinci-gericiler arasındaki bir diğer çatışma ise, AKP’li Bülten Arınç ile AKP’li Mehmet Metinler/Melih Gökçek ikilisi arasında patlak verdi. İkili, AKP’yi eleştiren Bülent Arınç’a saldırırken, Arınç ise, onlara ağır ithamlar yöneltti. Her zaman riyakâr, her zaman ikiyüzlü olan dinci-gericiliğin bu önde gelen figürleri, ancak kendi aralarında kavga ettikleri zaman gerçeğin bir kısmını dile getiriyorlar. Ayrıntıları açıklamasalar da yaptıkları imalar, her iki tarafın da bir çirkef bataklığında yüzdüğünü göstermeye yetiyor.

***

Bu aralar AKP’nin bazı figürleriyle kavgaya tutuşan bir diğer isim ise, dinci-gerici medyanın en berbat temsilcisi olan Yeni Akit yazarı Abdurrahman Dilipak’tır. Gericiliğin fikir babalarından biri olan Dilipak, kendisi hakkında dava açan bazı AKP’lilere kızmış görünüyor. Aksi halde ‘din kardeşi’ olmalarına rağmen birbirleri hakkında bu kadar ağır ithamlarda bulunmazlardı.  

AKP’ye yakın bir isme ait olduğu iddia edilen cinsel içerikli bir kasetin sosyal medyada yayınlanmasının ardından yorum yapan Dilipak’ın iddiaları dikkat çekicidir. Farklı konumlarda bulunan birçok AKP’li hakkında kasetler olduğunu öne süren Dilipak, saray rejiminden pis kokuların yükselmeye devam edeceğini ima etti.  

Bazı AKP’lilerin kendisi hakkında dava açmalarına kızgınlığını dile getiren Yeni Akit’çi Dilipak, Cumhuriyet’in aktardığı şu iddiaları ortaya atıyor: “Bakın bunun arkası gelecek. VIP ve CIP listeler yolda, siyasetçi, bürokrat, iş adamı, STK'lı, akademisyen, gazeteci, sanatçı, liste kabarık. Adnanilerin, FETÖ'cülerin, Sauna çetesinin ve daha nicelerinin ellerindeki kasetler patladı patlayacak gibi sanki.

İş dünyasının büyüğü ortancası, yeşili, moru, kırmızı, sarısı, karası, beyazı, her renk ve her rengin her tonundan birileri var diyorlar...” 

Uzun yıllar boyunca ülkenin kaynaklarını birlikte talan eden, devletin kurumlarını aralarında paylaşan dinci-gericilik odaklarının, çürümüş saray rejiminin beka sorunu derinleştikçe birbirlerine düşmeye başladıkları anlaşılıyor. Bu ise onların nasıl bir çirkef bataklık içinde yüzdüklerinin daha iyi görünmesini sağlıyor.