Sermaye düzeninin, toplumun tüm kesimlerini yedeklemeye çalıştığı seçim eksenli kapışması keskinleşiyor. AKP-MHP gerici faşist iktidarı, seçimleri kazanabilmenin, bu yolla hiç değilse bir süre daha ömrünü uzatmanın hesabını yapıyor. Düne kadar sömürü, soygun ve talan üzerine kurdukları iktidarlarını, kitlelerin gerici-dinsel, mezhepsel ve etnik önyargılarının istismarı üzerinden elde ettikleri seçmen desteğiyle perdeleyenlerin barutları gittikçe tükeniyor. Toplumu saran ekonomik, sosyal ve siyasal kriz atmosferinin yarattığı yıkım, derinleşen yoksulluk ve sefalet, AKP-MHP bloğunun kitle-seçmen desteğinin çözülmesini hızlandırıyor. Yaşanan bu zayıflama iç kavgaları, çatışmaları ve Sedat Peker'in ifşaatlarında olduğu gibi tüm kirli çamaşırların ortalığa dökülmesini sağlıyor. İşçi ve emekçiler de yaşanan çok yönlü sorunlar karşısında öfke ve tepki artıyor.
Gerici-faşist iktidar seçimlere kısa bir süre kala, tabloyu en azından bir parça düzeltebilmek, geriye gidişini durdurmak için elindeki tüm olanakları seferber etmiş durumda. Büyük bir bölümü manipülasyon ve aldatmaya dönük olan ekonomik, sosyal icraatlarla algı yaratabileceğini, seçimlere kadar bir süre idare edebileceğini hesaplıyorlar. Merkez Bankası sürekli karşılıksız para basarak, iktidar ise güya sosyal yardımları artırarak toz pembe dünya algısına oynuyor. İşçi ve emekçiler için sonrası daha büyük bir yıkım anlamına gelen ekonomik adımlarla sermayeyi ihya ederken, sefaleti ve yoksulluğu, ağır ve kölece çalışma koşullarını pekiştiriyorlar. İçerde gemi azıya alanlar, dışarda savaş ve saldırganlık naraları atıyorlar.
Tüm bunların yetmediğini gören AKP-MHP iktidarı, devletin tüm kademelerini ele geçirmiş olmanın verdiği pervasızlıkla, yine devlet aygıtının tüm baskı ve zor mekanizmalarını kullanarak toplumsal yaşamı zapturapt altına almaya çalışıyor. Bir kısmı gerilim ve çatışma ile toplumsal yaşamda dikey bölünmelerin yaratacağı “olanaklara” dönük propaganda olsa da esas amaç baskı ve zorbalık dışında elinde bir şey kalmayan iktidarın, en azından seçim sathında tek ses yaratma hedefine dayanıyor. Son haftalarda dozu artan baskı ve yasakların önümüzdeki günlerde ağırlaşacağı ise AKP şefinin ve temsilcilerinin söylemlerinden açıkça yansıyor.
Konser-festival yasakları gündelik iş haline gelmiş bulunuyor. Her türlü eylem-etkinlik engelleniyor, çoğu durumda kolluk saldırısının muhatabı oluyor. HDP milletvekili, senaryosu önden yazılmış özel çekim görüntüler eşliğinde tutuklanarak cezaevine gönderiliyor. TİP milletvekili Ahmet Şık bizzat AKP şefi tarafından “terörist!” ilan ediliyor. Muhalif gazetecileri dönük saldırılar, hedef gösterme ve tehditler artıyor. Hak isteyen eğitim emekçileri aşağılanıp, çapulcu ilan ediliyor, yapmak istedikleri eylemde yerlerde sürükleniyorlar. Şarkıcı Gülşen aylar önce söylediği bir sözün yeniden piyasaya sürülmesi üzerine tutuklanıyor, AKP-MHP iktidarı ve yandaşları koro halinde “değerlerimiz kırmızı çizgimizdir” tartışmaları açarak dinsel gericiliği tepe tepe kullanmaya çalışıyor. Diyanet, cemaat ve tarikatlar ısmarlama fetvalarla bir yandan gericilik kusuyor diğer yandan “Allah kelamı” ile iktidarın zorbalık politikalarını kendi cephelerinden omuzlamaya çalışıyorlar. AKP şefi kendinden olmayan, kendi gibi düşünmeyen herkese saldırırken, on yıllardır yok sayılan Alevilerin nasıl düşünmesi ve inanması gerektiğini belirlemeye çalışıyor. Faşist iktidarın içişleri bakanı önüne gelen herkesi kahvehane diliyle tehdit ediyor. Rant politikalarına karşı mücadele eden Ankara Mimarlar Odası Başkanı memurluktan çıkartılıyor. Belli ölçülerde düzen muhalefeti de bu saldırıların muhatabı oluyor vb. Yargı, emniyet, bakanlıklar, valilikler, en sıradan bürokratına kadar hemen her AKP-MHP militanı seçim kazanmaya kitlenmişken, çıkabilecek en ufak farklı sesi bastırmaya, engellemeye yoğunlaşmış durumdalar. Yapılan her zorbalığın büyük gürültüler eşliğinde yandaş medya eliyle günlerce tartışılması ise, topluma yaymak istenilen korku duvarlarının harcı oluyor.
Uzatılabilecek bu liste, seçim gündemi yaklaşırken AKP-MHP iktidarının güncel politikalarını oluşturuyor. Burjuva muhalefeti ise, sermaye düzenin seçim eksenli kapışmasının diğer tarafında yer alarak, AKP-MHP iktidarının yarattığı ekonomik-sosyal yıkımın, baskı ve zorbalığının istismarı üzerine kurduğu, kapitalist düzeni belli ölçülerde restore etme programına dayanan “seçimleri bekleyin, sonrası çok güzel olacak” türünden boş hayal yaydığı bir süreç işletiyor. Görüldüğü kadarıyla reformist sol, “işlerin daha da karışacağı” açık olan bir sürece, seçim gündemine eklemlenmiş, parlamenter avanaklığın yeni bir versiyonu olan ittifaklar ile hazırlanıyor. Aralarından bazıları işi, burjuva seçimlerine burjuva partileri dahi daha aday belirlememişken, aday belirleme kampanyaları yapmaya kadar vardırmış durumda...
Gırtlağına kadar pisliğin içine gömülmüş mafyatik rejimi ve rejimin baskı, zorbalık üzerine kurduğu düzenini ancak işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin direnişi püskürtebilir. Her türlü temel hak ve özgürlükleri yok sayarak, ağır bir ekonomik-sosyal hak gaspı sürecinde, orman kanunlarının işlediği, en sıradan burjuva yasa ve kurallarının dahi rafa kalktığı, iktidarda olanların iktidarda kalabilmek için çok daha fazlasını yapabilecekleri herkes tarafından genel bir kabul görürken, kitlelerin fiili-meşru mücadelesini eksen almak ve güçlendirmek tek çıkış yoludur. İşçi sınıfı ve emekçileri sermaye düzeninin iç çatışmasından, düzen muhalefetinin istismarından, reformist solun ham hayallerinden koruyacak ve var olan bunaltıcı atmosferi püskürtecek olan budur.