AKP-CHP arasında “yumuşama” görüşmeleri sürüyor. Erdoğan-Özel arasında gerçekleşen görüşmelere, kimi gündemler üzerinden AKP’li Bakan-CHP Başkan yardımcıları görüşmeleri ekleniyor. Ülkede “demokrasi” rüzgarları estirilen görüşmelerin ardından taraflar kamuoyuna yaptıkları açıklamalarda “bildiklerini okumaya”, ilgili konulara dair yaklaşımları üzerinden birbirlerini eleştirmeye devam ediyor. Kısacası CHP’nin “sorumlu muhalefet” adımlarının bir parçası olarak gündeme gelen “dostlar alışverişte görsün” görüşmeleri, AKP ile CHP’nin kendi hesaplarına göre propaganda yapmanın ötesinde bir anlam taşımıyor. Saray iktidarı sosyal yıkım, dinci gericiliği topluma dayatma, baskıyı arttırma gibi hedeflerini gerçekleştirmek için pervasızca adımlar atarken, görüşmeleri de vesile eden CHP ise biriken sorunları istismar ederek, “toplumsal muhalefetin öncüsü” havasına bürünmeye çalışıyor.
Bu kapsamda gerçekleştirilen son görüşmede Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile CHP Başkan Yardımcısı Yalçın Karatepe bir araya geldi. “4 saat sürdü” başlıklı haberlere konu olan görüşmede o kadar saat ne konuşuldu bilmiyoruz. Sonrasında yapılan açıklamalara göre CHP kimi başlıklarda görüşlerini ifade etmiş, Mehmet Şimşek talepleri almış o kadar. Anlaşıldığı kadarıyla görüşmenin tek “olumlu” tarafı Şimşek’in sergilediği “misafirperverlik” olmuş.
Hem Yalçın Karatepe hem CHP merkezinden yapılan açıklamalara göre sarayın bakanı Şimşek’e dört başlık altında öneriler sunulmuş: Asgari ücrete ara zam yapılmalı, emeklilerin maaşlarına enflasyona ek olarak ilk altı ay büyüme oranı kadar zam yapılmalı, vergi düzeninde daha “adaletli” bir işleyişe geçilmeli, çiftçilere destek sağlanmalı… Yansıyanlara göre kimi başka alt başlıklar da konuşulmuş. Ancak taraflar arasındaki tartışmada CHP, “iktidarda faturayı emekçiye kesmek dışında bir irade yok” derken, Saray iktidarı ise “biz zaten kararlı adımlarla düzenli işleyen bir ekonomi programını başarılı şekilde uyguluyoruz, CHP talep iletmek değil rol kapmaya çalışan popülizm peşinde” diyor. Görüldüğü kadarıyla iki tarafın da birbirilerine yönelik eleştirilerinde gerçeklik payları var.
AKP-MHP gericiliği toplumsal yaşamın bütün alanlarında yarattığı enkaz yığınını, işçi sınıfına ve emekçilere çok daha ağır bir fatura çıkartarak telafi etmeye çalışıyor. Çok yönlü saldırı dalgasının en önemli başlıklarından birini ekonomik yıkım adımları oluşturuyor. On milyonlarca işçinin, emekçinin, emeklinin açlık sınırının altında yaşadığı, en temel insani ihtiyaçlarını bile karşılayamadığı koşullarda uygulanan saray-Şimşek ekonomi programı ‘kemer sıkma’ döneminden ‘boğaz sıkma’ dönemine geçişi anlatıyor. Bu program vergi soygununun ağırlaşmasına, çalışma koşullarının katmerli sömürü ekseninde şekillenmesine ve milyonlarca işçi ve emekçinin sefaletin dipsiz kuyusunda yaşamasına karşın bir avuç sermayedarın kâr rekorları kırmasına dayanıyor.
Mehmet Şimşek’in “kararlı adımlar” ve “bundan taviz vermeyeceğiz” yönlü pervasız açıklamaları henüz toplumsal bir muhalefetle karşılaşmayan rejimin aynı şekilde yola devam edeceğinin ilanıdır. Yansıdığı kadarıyla CHP’nin bu programa esaslı bir itirazı yok. Dahası ekonomiye dair ortaya koyduğu bütünlüklü bir programı da yok. Toplumsal yaşamda çok fazla öne çıkan ve çok fazla dillendirilen sorunlar dile getirilerek, “emekçiyi düşünen CHP” algısı yaratmaya çalışıyorlar. İkide bir Saray’a “ekonomide rasyonel zemine dönme” çağrısı yapan CHP’nin eski yönetimi gibi acar başkanın da kurmay heyetinin de “rasyonel adımlar” talep etmenin ötesine geçen bir yaklaşımına henüz tanık olunmadı.
İşçi sınıfı ile emekçiler saray gericiliğinin ekonomik/sosyal yıkım saldırılarına ancak örgütlü mücadeleyi geliştirerek karşı durabilir, krizin faturasını parçalayıp atabilirler. Fabrikalarda, işyerlerinde örgütlenmenin sağlanması, taleplerin güçlü bir biçimde dile getirilmesi, sınıf mücadelesinin geliştirilmesi temel ihtiyaç durumunda. Bu mücadele, “sorumlu muhalefet” çizgisiyle işçi sınıfı ile emekçi kitlelerin dalga kıranı olmaya soyunan CHP’nin manipülasyona dayalı adımlarını da hedefe koymalı, sınıfa karşı sınıf bakışını temel almalıdır. “İşçi sınıfının kurtuluşu ancak kendi eseri olacaktır.”