CHP’nin yeni dönem misyonuna dolgu malzemesi olanlar…

Ne bu düzenin temel partisi CHP ne de aynı çizgide duran bürokratik kast işçi ve emekçilerin sorunlarına çözüm olabilir. Yoksulluk, sefalet, işsizlik, emeklilerin açlıkla mücadelesi, atanamayan öğretmenler, kısacası toplumsal yaşamda karşı karşıya kalınan her bir sorunun çözümü işçi sınıfının tabandan örgütlenmesi ve mücadelesiyle mümkündür. Bu mücadelenin düzen siyasetinden ve onun uzantısı olan sendikal bürokrasiden bağımsız örgütlenmesi, onun başarıya ulaşmasının olmazsa olmaz koşuludur.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 13 Haziran 2024
  • 15:30

CHP yeni dönemine hazırlanıyor. Kapitalist düzenin temel partilerinden birisi olma “sorumluluğu” ile bastığı zemini güçlendirmeye çalışıyor. Çiçeği burnunda başkanı meydanları arşınlıyor. Emekli mitingi düzenliyor, atanamayan öğretmenlerle eylem gerçekleştiriyor. Toplumsal yaşamda ayyuka çıkmış ne kadar sorun varsa hepsine dair söz söylüyor, bol keseden çözüm önerileri ortaya koyuyor. Dahası “iktidara geldiklerinde” tüm sorunları çözecekleri vaazı veriyor.

Emekçi kitlelerin AKP-MHP düzeninin yarattığı yıkıma karşı tepkisi kendiliğinden sandığa yansıdı. Bu sayede CHP yerel seçimlerden “başarıyla” çıktı. Şu sıralar bu “başarı öyküsü”nü büyütmeye, iktidar olma hayaline gerçeklik kazandırmaya çalışıyor. Bunun için bir yandan yoksulluk, sefalet, işsizlik gibi temel sorunlar üzerinden sert eleştiriler yapılırken, öte yandan bunları derinleştiren ekonomik programın özüne dair tek söz söylenmiyor. Hatta “dediğimize geldiniz” denilerek program onaylanıyor.

Elbette bu tutarsızlıklar nedensiz değil. CHP de tıpkı AKP gibi bu sömürü ve baskı düzeninin has partisidir. Liderlerinin sık sık övündüğü gibi, CHP bu düzenin temel kurucu unsurudur. Bu açıdan bakıldığında, CHP’nin kimi dönem sosyal sorunlara biraz daha güçlü vurgular yapması, işçi ve emekçilerin sorunlarının oy devşirmeye dönük istismarından öte bir anlam ifade etmiyor.

Durum bu iken, başta DİSK’e hâkim anlayış olmak üzere kimi sendikal kesimler bu misyona eklemlenmeye pek hevesli görünüyor. Az çok bir tarihsel bir bilinç ve deneyime sahip olan bu kesimlerin CHP’nin hedef ve misyonunun ne olduğu konusunda kafalarının açık olduğuna şüphe yok. Dahası yakın zamanda Taksim 1 Mayıs’ında yaşananlar, en görmek istemeyen gözler için bile tabloyu bütün açıklığıyla ortaya koyuyor.

DİSK yönetimi CHP ile kol kola sözde Taksim’e yürümek için, ilerici-devrimci güçleri, hatta beraber yol yürüdükleri sendika ve meslek odalarını dahi bir kenara bıraktı. Günlerce süren “Taksim’e yürüyeceğiz” propagandası bir saat içinde çöktü. DİSK tam bir utanmazlıkla, çağrısını yaptığı eylemi ortada bırakarak alanı terk etti. CHP’nin eklentisi haline gelmiş olmayı Saraçhane barikatında utanç verici bir tutumla perçinledi. Ötesi ne olabilir ki?

Buna rağmen DİSK şahsında sendikal hareketin CHP’ye olan bağlılığı nereden geliyor? Bu konuda basit kişisel çıkar hesaplarını, sendikacıların kendilerini meclis koridorlarına taşıma hayallerini bir yana koyuyoruz. Esas sorun daha derinlerdedir. Tıpkı sosyal demokrasi gibi sendikal bürokrasinin de temel misyonu işçi sınıfı ve emekçileri burjuvazi payına denetim altında tutmaktır.

Bütün bir tarihsel deneyim, özellikle kriz dönemlerinde sosyal demokrasi ile sendikal bürokrasinin işçi sınıfı ve emekçilerin tepkilerini nasıl el ele vererek denetim altına aldığının örnekleriyle doludur. Bu tarihsel ve güncel gerçeği unutan, gerçekleşen eylemlere “her şeye rağmen bir hareketlenme” yarattığı düşüncesiyle eklemlenen her bir öncü işçi, yerine getirilmesi gereken asıl görevi unutmuş olacaktır. 

Ne bu düzenin temel partisi CHP ne de aynı çizgide duran bürokratik kast işçi ve emekçilerin sorunlarına çözüm olabilir. Yoksulluk, sefalet, işsizlik, emeklilerin açlıkla mücadelesi, atanamayan öğretmenler, kısacası toplumsal yaşamda karşı karşıya kalınan her bir sorunun çözümü işçi sınıfının tabandan örgütlenmesi ve mücadelesiyle mümkündür. Bu mücadelenin düzen siyasetinden ve onun uzantısı olan sendikal bürokrasiden bağımsız örgütlenmesi, onun başarıya ulaşmasının olmazsa olmaz koşuludur.

Emeğin Kurtuluşu’nun 34. sayısından alınmıştır…