AKP’nin nefret söylemi

Gerici-faşist iktidarın tüm toplumun üzerine çöken bu karanlığını bertaraf etmek ancak dişe diş mücadele ile mümkün olacaktır. AKP iktidarının koyulaşan karanlığına karşı her geçen büyüyen ve militanlaşan kadın eylemlilikleri de bunu gösteriyor.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 08 Mayıs 2023
  • 08:00

Dinci-faşist ittifak bugünlerde “aile kurumu” üzerinden demagojik söylemlere ağırlık veriyor. Hem Erdoğan hem de AKP’nin tüm sözcüleri bu konuyu olur olmaz hep gündeme getiriyorlar. Aile kurumu üzerinden süren bu demagojinin bir boyutunu ise LGBTİ+lara yönelik düşmanlaştırıcı söylem oluşturuyor. 

Bunun en berbat örneğini ise Süleyman Soylu, krem reklamı üzerinden LGBTİ+’ları hedef alarak yaptı. Ardından Giresun mitinginde konuşan Erdoğan şunları dedi:

“Biz LGBT'ci değiliz. CHP LGBT'ci, İYİ parti LGBT'ci HDP LGBT'ci. O masanın etrafında olanların LGBT'ye karşı olduklarını duydunuz mu. Cumhur İttifakı olarak biz karşıyız. Çünkü bizim için aile kutsaldır. Ne yaparlarsa yapsınlar bize Allah yeter.”

Daha önceki konuşmalarında da “14 Mayıs kadına şiddetin yanında olanlara, LGBT'cilere ders verme günü olacak” diyen Erdoğan, her sıkıştığı durumda da aile kurumu demagojisine sarılarak LGBTİ+lara nefret kusmaktadır.

AKP iktidara geldiği günlerde çeşitli sorunlar üzerinden güya “açılım” projeleri sunarak bu sorunları istismar etmişti. Bugün nefret kustuğu LGBTİ+lara yasal güvence sözü 2002 yılında Erdoğan tarafından vaat edilmişti. Dün yasal güvence sözü verilen ve bugünse aile demagojisi ile LGBTİ+ düşmanlığı yapan gerici-faşist iktidar, her gün yeni saldırıları hayata geçirmek için seferber olmaktadır.

2020 yılında baroların bölünmesi saldırısının gerisinde Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın LGBTİ+ları hedef alan açıklamaları vardı. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması kararı topluma aktarılırken gerekçe “Eşcinsellik teşviki”ydi. 6284 sayılı kanun tartışmaya açılırken yine LGBTİ+lar üzerinden “aileyi tehlikeye atıyor” söylemleri kullanıldı.

Seçimlere az bir süre kala neredeyse her alanda kullanılan aile söylemi ve LGBTİ+ düşmanlığı toplumu kutuplaştırmanın kullanışlı bir aracıdır. Bu aynı zamanda, bu söyleme karşı çıkan herkese sallanan sopan ve bir gözdağıdır.

Bir gecede İstanbul Sözleşmesi’nden çıkanlar, iktidarları döneminde kadın cinayetlerinin tam bir kırıma dönüştürenler, Hüda Par ve Yeniden Refah gibi gerici partilerle 6284’ü pazarlık konusu yapanlar demagojik söylemlerle kadın haklarından ve şiddetten bahsediyorlar.

Kazanımların pazarlık konusu haline getirildiği ve her geçen gün tırpanlandığı bir dönemde artan kadın cinayetleri AKP iktidarının aynasıdır. Tarikat ve cemaatlerin meşrulaştırılması, devletin büyük parasal kaynaklarının bu gerici merkezlere sınırsız bir biçimde aktarılması, devletin yönetim kademelerine ise cemaat ve tarikat mensuplarının yerleştirilmesi, kadın ve çocuk haklarına dönük saldırılar bunun sonuçlarıdır.

Kadınların eve kapatılması, aile kurumunun kutsanması, değerler söylemleri altında kadının erkeğin kölesi olarak görülmesi ve ucuz emek sömürüsüne maruz bırakılması, kadın emeğinin “eve katkı” olarak adlandırılması ile artan kadın cinayetleri ve şiddet, bu gerici karanlık zihniyetin günlük uygulamalarıdır artık.

İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede çıkılması, Kılıçdaroğlu'nun başörtüsü açıklamalarının ardından anayasa düzenlemesi adı altında LGBTİ+ları hedef alan ve 6284’ün hedefe konulması, “Büyük aile buluşması” adı altında LGBTİ+ düşmanlığının yaygınlaştırılması ve çocuk istismarının meşrulaştırılması karanlığın giderek arttığının gösteriyor.

Gerici-faşist iktidarın tüm toplumun üzerine çöken bu karanlığını bertaraf etmek ancak dişe diş mücadele ile mümkün olacaktır. AKP iktidarının koyulaşan karanlığına karşı her geçen büyüyen ve militanlaşan kadın eylemlilikleri de bunu gösteriyor.

Kalıcılaşan nefret söylemlerini parçalamanın, LGBTİ+lara dönük her türlü şiddetin karşısında durmanın da kazanılmış hakları korumanın da tek yolu mücadele ve direnmekten geçmektedir.