Sinan Ateş cinayeti haftalardır Türkiye kamuoyunda tartışılıyor.
AKP ‘çekingen’, MHP ‘suskun’, burjuva muhalefet partileri ise dolu dizgin bu “vatan evladının” avukatlığına soyunmuş durumdalar.
Mafya ve devlet ilişkilerinin ayyuka çıktığı, rejimin de mafyatik bir niteliğe büründüğü artık gizlenemiyor. Organize suç örgütleri ve mafya liderleri devlet katında yüksek itibar görüyor ve rejimin tepesindeki kişilerle birlikte iş tutuyor. Aralarındaki hesaplaşmalar da kanlı oluyor. Seçime doğru giderken, iktidar sahiplerinin paçaları kaybetme korkusuyla tutuşurken, burjuva muhalefetin ise kazanma moduna bir basamak daha eklemeye çalıştığı bir dönemde işlendi bu cinayet.
Nedir bu Sinan Ateş cinayeti?
AKP-MHP ortaklığı ile “Başkanlık Sistemi” diye tabir edilen ucube despot rejimin yönetime gelmesinden bu yana, burjuva hukuk rafa kaldırıldı. Rejimin kendi içindeki klik çatışmaları da kanlı olmaya başladı. Kokuşmuş sistemin ortaklarından cinayet şebekesi faşist Milliyetçi Hareket Partisi’ne (MHP) bağlı Ülkü Ocakları’nın eski genel başkanı Sinan Ateş’in 30 Aralık’ta Ankara Çukurambar’da öldürülmesinin ardından, dikkatler yeniden bu cinayet şebekesinin devletle ilişkileri üzerinde yoğunlaştı.
MHP’nin başı Devlet Bahçeli’nin talimatıyla 2019’da daha çok “Bozkurtlar” olarak bilinen Ülkü Ocakları’nın başına getirilen Sinan Ateş, Devlet Bahçeli’ye “bağlılığı” ile biliniyordu.
2017’de MHP’nin parçalanması ve İYİ Parti’nin kurulması sürecinde Bahçeli’ye “sadakat” gösterenlerden biriydi. Öyle ‘olmasına’ rağmen talimatla göreve getirilen Sinan Ateş, yine talimatla bu faşist şebekenin genel başkanlığından Nisan 2020’de alındı.
Her ne kadar Sinan Ateş’in “görüş ayrılıkları nedeniyle görevi bırakmak zorunda kaldığı” iddia edilse de görevden alındıktan sonra sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada liderine bağlılığını dile getirerek, şu açıklamayı yapmıştı: “Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı, ömür boyu taşıyacağım en kutsal unvan olacaktır. Ülküdaşlarım haklarını helal etsinler. Bu can bu bedende oldukça Liderim Sayın Devlet Bahçeli’nin ve davamın emrinde olacağım.”
Cinayeti takip eden günlerde azmettirici olduğu iddia edilen “Dodo” lakaplı faşist mafya lideri Doğukan Çep, bir MHP İstanbul il yöneticisi, iki özel harekat polisi dahil olmak üzere, ondan fazla kişi gözaltına alındı. Doğukan Çep, yıllardır cinayet suçundan aranıyordu. İstanbul Gülsuyu’nda 29 Eylül 2013’te uyuşturucuya karşı yapılan yürüyüş ve protesto sırasında 21 yaşındaki Hasan Ferit Gedik’i katletmişti.
Ateş cinayetinin yankıları ve soruşturması devam ederken Kastamonu'da eski MHP Taşköprü İlçe Kadın Kolları Başkanı Gizem Memioğlu da evinde ölü bulundu.
1982 doğumlu Gizem Memioğlu, MHP Taşköprü ilçe Başkanı Mustafa Arabacı ile 11 Aralık 2021 yılında görevlerinden istifa etmişlerdi.
Memioğlu istifasını “Aykırı rockçı başkandım. Sizlerde oturtamadınız beni o kalıba. Biliyorum, çünkü ciddi aykırı. Artık müzik yapma zamanı” sözleri ile duyurmuştu.
Yalnız yaşayan Gizem Memioğlu'ndan haber alamayan yakınları, polise haber verdi. Memioğlu'nun evine giren polisler onu yatağında ölü buldu.
Sinan Ateş’in öldürülmesiyle ilgisi var mı bilinmez ama, ‘manidar’ bir ölüm olduğu söyleniyor.
Sinan Ateş’e yakınlığı ile bilinen Mersin Ülkü Ocakları eski başkanı Çağrı Ünel, Mart 2022’de saldırıya uğramış, çıkan çatışmada Ünel iki MHP’liyi öldürmüştü.
Ateş cinayetinde kullanılan iki suikastçı özel harekât polisleri eşliğinde İstanbul’dan Ankara’ya taşınıyor ve cinayet işletiliyor.
Bir cinayet zanlısı, MHP’li bir milletvekilinin evinde gözaltına alınıyor. Tetikçi olduğu iddia edilen kişi ise halen “bulunamadı.”
Tüm bu gelişmeler, “MHP ve devlet içindeki unsurlarının rolü” sorusunu gündeme getirdi. Sinan Ateş, “ülkücü camiada sevilen biriydi ve Bahçeli sonrası MHP’nin olası liderlerinden biri olarak görülüyordu” değerlendirmesi, onun ölümüne neden olmuşa benziyor.
Ateş, öldürülmeden önce bu değerlendirmeye yol açan adımlar atmıştı. Ülkü Ocakları tarafından tepki ile karşılanan il il geziler yapmış, bir dizi kentte valilikleri, emniyet müdürlüklerini, belediyeleri, din tacirlerini, aşiret ağalarını ve kıdemli faşist ‘reisleri’ ziyaret etmişti. Ölümünden kısa bir süre önce Iğdır tabelası önünde Bozkurt işareti yaparak sosyal medyada “Türkiye’nin en güneyinden ve en kuzeyinden sizlere selam göndermiştim. Şimdi ise en doğudan, yani Iğdır’dan selam gönderiyorum” diye duyurmuştu.
Ateş’in öldürülmesine neden olan olaylar silsilesi konusunda çeşitli yorumlar yapılıyor. MHP şefi Devlet Bahçeli’ye karşı tutum alan bir oluşumun içinde olduğu iddiasının yanı sıra, son zamanlarda İYİ Parti’ye yakınlaştığı da dillendiriliyordu. Bu iddiaların hangisi doğru olursa olsun, kesin olan şey bu cinayetin çıkar ve mevki kavgasından kaynaklandığıdır.
Zira arananlar da dahil, zanlı olarak tutuklananlar MHP ve onunla ilişkili faşist mafya çeteleriyle bağlantılı kişilerden oluşuyor.
Bu olgular, cinayetin MHP içindeki çıkar ve iktidar çatışmasının sonuçlarından biri olduğuna işaret ediyor. Bu da şaşırtıcı değil. Zira bu partinin mafya-çete, suikast-cinayet, uyuşturucu-kara para gibi konularda oldukça kabarık bir sicili var.
1970’li yılların başı itibarıyla sermaye devleti bu güruhu paramiliter bir güç olarak kullandı. Bu çeteler grev kırıcılığından diğer sosyal kesimlere yönelik sayısız saldırılar düzenlemeye kadar, bir dizi cinayet işlediler, suça karıştılar. Bu saldırılarda devrimciler, öğrenciler, işçiler, sendikacılar, yazarlar, gazeteciler, sanatçılar akademisyenler olmak üzere yüzlerce kişi katledildi.
***
AKP-MHP rejimi, polis ve yargı üzerindeki denetimi aracılığıyla olayı basit bir cinayet gibi ele alıp kapatmak istiyor.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın, Ankara Çukurambar’da işlenen bu cinayete ilişkin günlerce susmaları da buna işaret ediyor.
MHP tarafından ipi çekilen Sinan Ateş cinayetinden sonra sessiz kalanlardan biri de AKP şefidir. Ancak günler sonra suikasta değinen Tayyip Erdoğan, Sinan Ateş’in ailesine gönderdiği taziye mesajında, “Bu işin ucu nereye uzanıyorsa uzansın, takipçisi olacağım” demişti. Ancak bu sözlerin laftan ibaret olduğu da açıktır.
Bu açıklamanın ardından suskunluğunu bozan MHP’nin başı Bahçeli, suskunluğu eleştiren ve onu katilleri korumakla itham eden Kılıçdaroğlu’nu hedef alarak, “yüreğin yetiyorsa gel al ülküdaşlarımı” diyerek, suçüstü yakalanma telaşıyla tehditler savurmuştu.
Bahçeli’nin bu sözleri, “Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla” mealinde Erdoğan’a da mesaj olduğu iddiaları ortaya atıldı.
AKP-MHP rejiminin kirli çıkarlar üzerine kurulu ortaklıkta elbette birçok çatlak var. Bunun daha da derinleşme ihtimalinden söz edenler var. Ogün bugün müdür bilinmez, ama bu kirli ilişki ve oyunların hesabı zamanı geldiğinde elbette sorulacak.
Seçim sahtı mahalline girildiği, iktidar sahiplerinin neredeyse kaybeceklerine kesin gözüyle bakıldığı bir süreçte bu tür cinayetlerin işlenmesi hafife alınmamalı.
Seçimler yaklaşırken siyasi ve ekonomik krizler derinleşiyor, toplumsal hoşnutsuzluklar artıyor, işçi sınıfının mücadelesi gelişiyor, grevler yayılıyor… Tüm bunlar, devletin “beşinci kolu” olan faşist çeteleri sokaklara salma ihtimalinin tartışılmasına neden oluyor. Bu durumda özellikle ilerici devrimci güçler ile işçi ve emekçilerin kokuşmuş rejime karşı geliştirecekleri mücadelenin önemi büyük olacaktır.