Kapitalist sömürü düzeninin efendileri her geçen gün servetlerini katlarken işçi ve emekçilerin yaşadığı sefaleti de derinleştirmeye devam ediyorlar. Emperyalist tekeller, yeni rant alanları için işbirlikçileri eliyle giriştikleri savaşlarda milyonların ölümü veya yurtlarından edilmesi pahasına zenginliklerine zenginlik katıyor. Yakıp yıktıkları ülkelerdeki doğal zenginlikleri kendi tekellerine almalarının yanı sıra yaşadıkları topraklardan göçe zorladıkları milyonları da yine kendi sömürü çarklarında öğütmeye devam ediyorlar. Onlara modern köle olarak yaşamayı dayatırken bin bir türlü zorbalık ve ayrımcılığa da maruz bırakıyorlar. Gözü doymaz bu emperyalistler gelinen yerde kendi ülkelerinde dahi her geçen gün çıkardıkları yasalarla işçi ve emekçilerin haklarını gasp etmekten de geri durmuyorlar.
Hedefleri Türkiye'yi ucuz işçi cenneti yapmak!
Yoksulluk ve sefaletin daha da derinleşerek bıçağın kemiğe dayandığı Türkiye'de ise bizzat sermayeye hizmette sınır tanımayan dinci-faşist rejimin uyguladığı politikalar da emeğiyle geçinen milyonların yaşamını giderek daha da katlanılmaz hale getiriyor.
Her fırsatta işçilerin hak ve kazanımlarına saldırmayı sermayeye hizmet bakımından kendisine bir görev atfeden dinci-faşist iktidarın şefi, grev yasaklarıyla övünürken güya siyasi anlaşmazlıklar olan TÜSİAD kodamanlarına seslenirken bunu bir övünç kaynağı olarak ortaya koymaktan dahi kaçınmamıştı.
Bangladeş ve Çin gibi işçinin hayatının asgari ücretten ucuz olduğu, uluslararası sermaye için sömürü ve ucuz işçilik cenneti olan bu ülkeleri kendisine referans edinen bu iktidarın Türkiye'yi de benzer bir konuma getirmek hedefi de temsilcilerinin yaptığı açıklamalarda görülmüştü.
Dinci-faşist iktidarla birlikte palazlanan yeşil sermayenin yanı sıra TÜSİAD sermayesi de 20 yıllık bu süreçte sermayesini katlamaya devam ederken işçi ve emekçilerin payına ise giderek derinleşen sefalet ve kölelik düştü.
Ücretli kölelik!
Asgari ücretin 8 bin 506 TL olduğu bir dönemde sadece sendikaların açlık ve yoksulluk sınırı verilerine bakmak bile dinci-faşist rejimin aslında tam da bir sermaye partisi olduğunu tüm çıplaklığı ile ortaya koymaya yetmektedir. Birleşik Metal-İş'in Nisan 2023 verilerine göre açlık sınırı 9 bin 814 TL, yoksulluk sınırı ise 33 bin 948 TL. Türk-İş'in Mayıs 2023 verilerine göre de açlık sınırı 10 bin 362 TL, yoksulluk sınırı ise 33 bin 752 TL. Avrupa İstatistik Ofisi'nin (Eurostat) verilerine göre ise Türkiye'de saatlik işgücü maliyeti 2016'da 5,4 avro iken 2018'de 5 avroya gerileyerek Avrupa ülkeleri arasında en düşük orana ulaştı.
Sadece bu veriler bile ortalama ücret haline gelen asgari ücretin aslında "ücretli kölelik" yani "modern kölelik" anlamına geldiğini çok basit bir şekilde ortaya koymaktadır. Yani onlar için işçi ve emekçiler, karınlarını doyurup hayatta kalarak sermayenin sömürü çarkları arasında ezilmeye devam edebildiği sürece bir sorun yok. Reva gördükleri ücret de sadece buna yetmektedir zaten.
"Türkiye'de 1,3 milyon modern köle var"
Geçtiğimiz günlerde Walk Free adlı uluslararası insan hakları kuruluşunun hazırladığı Küresel Modern Kölelik Endeksi'ne baktığımızda "modern kölelik" düzeninin dinci-faşist iktidar eliyle sadece emek sömürüsü üzerinden olmadığı, en vahşi ve iğrenç bir biçimde yaşamın her alanına sirayet ettiği de bir kez daha görülmektedir.
Açıklanan "modern kölelik" raporunda 2018 yılında 48. sırada yer alan Türkiye'nin bu konuda en kötü olan beşinci ülke konumuna geldiği belirtildi. Kuzey Kore, Eritre, Moritanya ve Suudi Arabistan'ın hemen arkasında yer alan Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında ise ilk sırada gösterildi. Raporda Türkiye'de 1,3 milyon 'modern köle' olduğu belirtildi. Raporda Türkiye'nin modern köleliğe karşı en az önlem alan ülkeler arasında olduğu da vurgulandı. Raporun Türkiye bölümünde siyasi kutuplaşmayla birlikte kadın haklarının da gerilediği vurgulanırken, muhalif ve azınlıkların karşılaştıkları ayrımcılık ve baskılara da değinildi.
Mülteciler ucuz iş gücü, kadınlar ve çocuklar ise istismar kurbanı
Türkiye'de yaşayan Suriyelilerin yarısının yoksulluk sınırının altında yaşadığı da raporda yer alan bir diğer vurgu oldu.
Göçmen ve sığınmacıların inşaat, tarım, ev işçiliği ve tekstil gibi sektörlerde zorla çalıştırıldığı, kayıtdışı ve güvencesiz çalıştırılan bu işçilerin ücretlerini dahi almadıkları vakaların tespit edildiği belirtildi.
Suriyeli kadınların ve kız çocuklarının cinsel sömürüye maruz bırakılan gruplar arasında olduğuna ilişkin somut bulgular olduğu belirtilirken sığınmacı kamplarında Suriyeli çocukların cinsel sömürüye maruz bırakıldığı ancak buna karşın resmi süreçlerin işletilmediği vurgulandı.
Hacettepe Üniversitesi’nin 2018 yılında hazırladığı rapora da değinilerek 2018 Nüfus ve Sağlık Araştırması’nda 20-24 yaş arası kadınların yüzde 15’inin çocukken evlendiği verisi hatırlatıldı.
Türkiye’de organ ticaretine dair resmi bir istatistik yayımlanmadığı belirtilen raporda, maddi zorluklarla karşılaşan sığınmacıların organ mafyalarının eline düştüğü İnterpol operasyonları üzerinden ortaya konuldu.
Dinci-faşist rejim eliyle Türkiye'de her geçen gün ağırlaşan sömürü ve kölelik koşulları tekelci sermayenin egemen olduğu günümüz koşullarında dünyanın bütün yoksul ülkelerinde düzeyleri farklı olsa da yaratılan tablonun bir parçasıdır. Türkiye'de iktidar koltuğunda oturan dinci-faşist rejimin hayatın her alanında gerçekleştirdiği ayrımcılığa, baskı ve saldırılara karşı mücadele aynı zamanda dünyaya egemen vahşi kapitalizme karşı da mücadelenin bir parçasıdır.