Kolombiya’da Pazar günü yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunu, eski gerilla ve Pacto Histórico’nun (Tarihsel Pakt) solcu başkan adayı Gustavo Petro kazandı. Petro, oyların yüzde 40.3’ünü alırken, partisiz aday Rodolfo Hernández oylarını yüzde 28.1’e çıkardı. Federico Gutiérrez ise oyların yüzde 23.9’unu aldı. Petro, “yoksulluğa, açlığa, şiddete, suçlara ve yolsuzluklara karşı mücadele” iddiasıyla seçmenlerin karşısına çıkmış, onlara “refah ve demokrasi” vaadinde bulunmuştu. “Kolombiya’nın Trump’ı” olarak da nitelendirilen multimilyoner emlakçı Hernández ise, yolsuzluğa karşı kararlı bir mücadele vaat ediyordu.
Seçim sonuçlarının açıklanmasının hemen ardından, yolsuzluk yapan politikacılarla çok sayıda bağlantısı olduğu söylenen Gutiérrez, ikinci turda Hernández’e desteğini açıkladı. Seçim sonuçlarına “kayıtsız kalamayız” diyen Gutiérrez, “Gustavo Petro demokrasi, özgürlük, ekonomi, ailelerimiz ve çocuklarımız için bir tehdit olacaktır. O ülke için bir tehdittir” dedi. Yolsuzlukla Mücadele İdarecileri Birliği adayı olarak Hernández ise, yolsuzlukla mücadeleyi öncelik vereceğini açıklasa da, bizzat kendisi yolsuzlukla suçlanıyor ve Temmuz ayında mahkemeye çıkacak. Hitler’e hayranlığını dile getirmiş, karısının evde kalması gerektiğini söylemişti.
Petro, seçim sonuçlarının açıklanmasından sonra, bugünün “bir değişim günü” olduğunu belirterek, “Bir çağ sona eriyor. Şimdi geleceği şekillendirme zamanı” dedi. İkinci turda galip gelirse, Güney Amerika’nın yakın tarihinde ilk kez bir solcu hükümet sarayına taşınmış olacak. Hiçbir aday ilk turda geçerli oyların yüzde 50’sine ulaşamadığı için, iki aday 19 Haziran’daki ikinci turda yarışacak. Petro’nun kazanması durumunda, bunun bölgesel düzeyde bir dönüm noktası”, “sola doğru yeni bir dönüşüm”ün olabileceği iddia ediliyor.
Paramiliter güçlerin, mafyanın, yozlaşmış politikacıların ülkesi
ABD emperyalizminin kontrgerilla üssü ve ileri karakolu olan Kolombiya, nüfusun yüzde 40’ından fazlasının yoksulluk sınırının altında yaşadığı bir ülke. Yanı sıra, dünyada en çok faili meçhul ve siyasi cinayetlerin işlendiği, şiddetin zirve yaptığı, uyuşturucu mafyasının ve paramiliter güçlerin, çetelerin, yolsuzlukların ve elbette sınıf mücadelelerinin ülkesi.
Ülkeye, gerilla güçleri ile paramiliter ve devlet güçleri arasında onlarca yıl süren ve 220 bin kişinin ölümüne, milyonların yerinden edilmesine neden olan bir iç savaş damgasını vurmuştu. 2016’da FARC ile imzalanan barış anlaşmasına rağmen ülke, dizginsiz bir devlet terörünün, polis-ordu-paramiliter güçlerin şiddet, işkence, tecavüz ve cinayetlerinin, çetelerin ve uyuşturucu kartellerin kıskacı altında. Barış anlaşması kağıt üzerinde kaldı, hükümet verdiği sözleri tutmadı, şiddet her biçimiyle devam etti. Kolombiyalı yazar Juan Gabriel Vasquez, Kolombiya tarihini “birbirini takip eden şiddet eylemleri dizisi” olarak tanımlarken, temel bir gerçeğe işaret ediyordu.
“Kolombiya’nın en önemli ihracat ürünü” olan kokain ve uyuşturucu ticareti hız kesmeden devam etmektedir. “Bugün Kolombiya, uyuşturucu ticaretinin her zamankinden daha fazla şekillendirdiği bir ülke. Pablo Escobar’ın günlerinden daha güçlü” iddiası, ortak bir inanç olarak dillendiriliyor. Neoliberal politikalar da en acımasız biçimde uygulanıyor. Çok küçük bir azınlığın servet içinde yüzmesini sağlayan mafya düzeni, milyonların perişanlık içinde yaşamasının da kaynağıdır. Yargısız infazlara, devletin, paramiliter güçlerin ve çetelerin şiddetine, kitlesel işsizliğe, yoksulluk ve açlığa, çaresizlik ve geleceksizliğe mahkum edilmiş emekçilerin yaşamı dayanılmaz koşullardadır.
Bu koşullara karşı özellikle 2019 yılından bu yana güçlü kitlesel gösteriler yaşanıyor. 2021 yılında, Ivan Duque hükümeti’nin zenginler lehine olan “vergi reformu” tasarısını kongreye sunması, yeni isyan dalgasını tetikledi. Sokak ve meydanlar haftalarca milyonların eylemleriyle sarsıldı. Yasanın geri çekilmesi ve maliye bakanının istifasına rağmen protestolar, taleplerin genişlemesiyle büyüyerek devam etti. Polis-siyaset-mafya ilişkilerinin hüküm sürdüğü, şiddetin günlük yaşamın bir parçası haline geldiği, yokluk ve yoksulluğun sürekli büyüdüğü ülke, dipten dibe yeni patlamalara aday.
“Kolombiya’yı değiştirmek, refaha ve demokrasiye kavuşturmak”
Sol başkan adayı Petro “İki seçenek var: Birisi Kolombiya’da işler nasıl yürüyorsa öyle bırakmak, ki bana göre bu daha çok yolsuzluk, daha çok şiddet ve açlık demek. Diğer seçenek ise Kolombiya’yı değiştirmek, refaha ve demokrasiye kavuşturmak” diyordu. Mevcut durumu değiştirme iddiasıyla seçim çalışması südürdü. Değişim vaadini, emekçilerin taleplerinin önemli bölümünü kapsayacak bir seçim programı haline getirdi. Değişim iddiası, özellikle gençler arasında destek buldu.
Sol ittifakın temel reform politikaları, kapitalizmin restorasyonu anlamına gelen zenginliği yeniden dağıtmayı, kitlesel işsizliğe ve yoksulluğa “çözüm bulmayı”, sosyal programlara, eğitime, sağlığa daha fazla yatırım yapmayı ve emeklilik sistemini iyileştirmeyi amaçlıyor. Yanı sıra o, mevcut otoriter baskıcı aygıtı, yani orduyu, gizli servisi ve polisi sivil kontrol altına almak amacıyla yargıda köklü bir reform vaat ediyor. Bunlara, suç örgütlerine karşı savaş ve barış sürecini yeniden başlatma propagandası eşlik ediyor.
Ekonomik programda ise, ihracattan üretim ekonomisine geçiş savunuluyor. Çünkü Kolombiya ekonomisi ihracata dayalı. Ham petrol ve doğalgazın yanı sıra metaller de ihraç ediliyor. Petro, temel ekonomik değişiklikleri iklim krizine karşı mücadeleyle birlikte ele alıyor. Kitlesel işsizliğin üstesinden gelmek için üretken sanayiyi güçlendirirken, doğal kaynakların sömürülmesinin de önüne geçilmesi gerektiğini ileri sürüyor. Çevre ve iklimin korunmasıyla ilgili söylemleri de büyük uluslararası tekelleri rahatsız ediyor.
Petro programıyla birçok düşman kazandı. Siyasi elitler, medya ve çokuluslu şirketler, ordu, polis ve uyuşturucu kartelleri başta geliyor. Büyük sermaye grupları ve medya onu hedef tahtasına oturrtmuş durumda. Çok sayıda medya şirketi zengin Kolombiyalı ailelerin ve uluslararası yatırımcıların elinde bulunuyor. Polis, ordu, paramiliter güçler, mafya, kapitalistler, yozlaşmış politikacılar ve toprak sahipleri toplamından oluşan egemen güçler ve onun devleti Kolombiya emekçilerinin kanını kurutmaktadır. Petro, halkın bir nebze nefes almasını sağlayacak, düzeni restore edecak kimi iktisadi ve siyasi reformları hedefliyor, fazlasını değil.
Bugüne kadar Latin Amerika’da, Venezuella’nın Chavez’i, Brezilya’nın Lula’sı, Bolivya’nın Evo Morales’i, Nikaragua’nın Daniel Ortega’sı, Ekvador, El Şalvador, Şili, Arjantin, Honduras, Peru vb. ülkelerin sol hükümetleri, en radikal olanları dahil, kapitalist üretim ilişkilerine, sermayeye ve onun iktidarına hiçbir şekilde dokunmadılar. Kapitalist düzen ve işleyişi içinde en alttakilerin bir nebze soluk almasını sağlayacak reform adımlarıyla yetindiler. Zamanla vardıkları yer, onların sınırlarını ortaya koymakla kalmadı, kimileri şahsında ibretlik örnekler de yaşandı.
Kolombiya devlet başkanı olabilirse, Petro da çok büyük zorluklarla karşı karşıya kalacak. Kolombiya Brezilya’dan sonra Latin Amerika’nın en kalabalık ikinci ülkesi ve ABD’nin Güney Amerika’daki en önemli müttefiki. Bu ülke yıllardır devasa sorunlar yaşıyor. 62 yaşındaki Petro, Meksika, Nikaragua, Venezuela, Bolivya, Peru, Şili, Honduras ve Arjantin’den sonra Latin Amerika’nın çoğunu yönetmekte olan solcu liderler arasına katılmayı ve vaadlerini yerine getirmeyi umuyor. Ama bütün bir Latin Amerika deneyimi, kapitalizmin temelleri hedeflenmeden, kapitalist özel mülkiyete dokunulmadan, kısacası sermaye iktidarı ayakta kaldığı sürece, “seçim başarıları” üzerinden emekçilerin temel sorunlarına çözüm üretilemediğini/üretilemeyeceğini döne döne ortaya koymuş bulunuyor.