G20’deki gelecek tasviri ya da kapitalizmin acizliği!

Kapitalizmin, dünyayı yaşanabilir kılmak bir yana, tarihsel ve toplumsal gelişmelere rağmen yok ettiği inkar edilemiyor. Sarı Yelekliler ve Fridays For Future hareketinin basıncı altında zirveye gelen emperyalist liderler, yeni bir imaj yenilenmesi adına çabalıyorlar. Lakin sunabilecekleri bir vaatleri dahi kalmadığı içindir ki zirveleri de tiyatro sahnesinden öteye bir anlam taşımıyor.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 03 Temmuz 2019
  • 20:49

Yeni bir G20 zirvesi daha geride kaldı. Bir yanı tiyatro sahnesi olan zirveden yansıyanlar ise tek başına emperyalist-kapitalist sistemin bataklıktaki dibe yaklaştığına ayna tuttu. Zira ele alınan başlıklardan zirve vesilesiyle görüşmelere, basın açıklamalarından 43 maddelik sonuç bildirgesine kadar her an ve detaydan sistemin pisliği akıyor.

G20 zirvesi daha başlamadan Brezilya’nın faşist devlet başkanı Bolsanaro’nun uçağından 39 kilo kokain çıkması, burjuva devlet temsilcilerinin pisliklerinin su üstündeki görünen kısmıydı. Bu bir subayın sorumluluğu ve zirvenin en masum suçu olabilir. Basına bolca yansıtılan İspanya’daki bu operasyona karşılık, zirvede sermaye devletleri temsilcilerinin kapalı kapılar ardında neler konuştukları açıklanmıyor. Oysa o masalarda dünya halkları ve işçi sınıfına karşı suçlar planlandı ve uygulanmasına başlandı, ki her birinin kokain pisliğini katbekat aşan türden olduğuna kuşku yok.

Kapitalizmin yaşadığı açmazın, “dünyanın en gelişmiş” 20 ülkesi ve bunlara hizmet etmek adına seferber edilmiş bürokratlarla akademi tarafından konuşulacak olması, baştan sonucu belli bir girişimdir. Zirve vesilesiyle ortaya konanlar tabloyu netleştiriyor. Geçtiğimiz yıldan devralınan ve artık sabit madde olmayı garantileyen sorunlardan biri iklim değişikliğidir. Sorun burjuvazinin kâr hırsının dolaysız sonucu olduğu ölçüde çözümsüzlüğü de devam etmektedir. Sözde yaşanabilir dünya argümanını tartışanlar, geçtiğimiz yılki zirvede ABD’nin “Paris İklim Anlaşması’nın aynen uygulanması” maddesine katılmadığını açıklayan tek ülke olmasını yutuyor. Sonra küresel ısınma karşıtı konferanslarla zirvede çözüm arandığı iddia ediliyor. Samimiyetten uzak burjuvazinin tek yaptığı sahte maskeler ardından düzenini sürdürmektir. Kapitalizmin zirvesi, iklim değişikliği sorununu ancak bireylerin eğitimi veya geri dönüşüm mantığı üzerinden ele alabilir.

Yine “Kadının Güçlendirilmesi” temalı özel oturumla başlayıp “Eşitsizlikleri Gidermek – Kapsayıcı ve Sürdürülebilir Bir Dünya Oluşturmak”, “İklim Değişikliği – Çevre ve Enerji” gibi başlıklardan oluşan program dolu gözükse de her bir başlık için aynı cümleler kurulabilir. Ama bu başlıkları görenlerin ilk sorması gereken, üretilen çözümün ne olduğudur? Sonuç olarak sistem içi çözümsüzlüğü bir yana, bizzat bu sistemin yarattığı sorunlara çözümler, en iyi halde dahi ancak öteleyen ya da salt görüntüyü kurtaran dar sınırda öneriler olarak tartışıldı.

ABD emperyalizminin Çin ve diğer ülkelerin ticari alanlarına açtığı vergi savaşına G20 bildirisinde yer verilmezken, elektronik ticaretin ve internetin ortaya çıkardığı acil zorluklara karşı daha fazla çalışılmaya ihtiyaç olduğu gibi güzel gelecek mesajları ve saçma çözüm önerileri dağıtıldı. “Özgür, adil, ayrımcı olmayan, şeffaf, öngörülebilir ve istikrarlı bir ticaret ve yatırım ortamı oluşturmak ve pazarlarımızı açık tutmak için çabalıyoruz” denirken, ikili görüşmelerin neredeyse hepsinde söz konusu ticaret savaşları, Amerika’nın ticaret yaptırımları ve vergi savaşları vardı.

Emperyalist liderler, sonuç bildirisinde, “ticaret ve yatırımlar konusunda, pazarları açık tutacaklarını ve Dünya Ticaret Örgütü’nün gerekli olan reformlarını destekleyeceklerini” ifade ederek, neoliberal düzenin sürdürülmesi üzerine mesaj verirken, kendi aralarında yeni bıçak bileylemelerin de yansımaları vardı.

G20 zirvelerinin önemli bir boyutunu oluşturan ikili iş birliği turları bu yıl özellikle dikkat çekiciydi. Suriye savaşından ABD ve bir dizi ülke arasındaki gerilime dair birçok ortaklaşma ve saflaşma görüşmeleri gerçekleştirildi. Bunlardan en önemlilerinden biri de Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah El Sisi ve Suudi Veliaht Prens Muhammed Bin Salman’ın görüşmesiydi. Ortadoğu’da Amerikancı uşakların Suriye’ye yönelik tutumlarına Mısır’ın ortaklığı üzerinden bir görüşme mesajı verilmesi, bölgede yeni aktörlerle saldırganlığın sürdürülmesi gibi etkileri yansıtıyordu. ABD emperyalizmine hizmet eden iki ülkenin temsilcileri İran’a yönelik tehditlere de uyumlu olduklarını bu toplantı aracılığıyla sergilediler.

G20 zirvesine ilişkin her başlık tek tek ayrı bir teşhir konusu olabilecek kadar kapsamlı mesajlar taşısa da zirvenin özeti, sistemin açmazları ve burjuvazinin kurduğu gelecek tasvirinin artık makyaj bile kaldıramadığının tescillenmesidir. Döne döne dünyayı sürdürülebilir kılmak, barış içinde yaşamı sunmak, kadını güçlendirmek gibi sözcük öbekleriyle süsleseler de sistem çoktan iflas bayrağını çekmiş bulunuyor. Ve bu noktada tüm makyajları ancak geleceği kurtarma umuduna yöneliktir.

Emperyalistlerin liberalizm savunusu, sunduğu refah ve toplumsal eşitlik gibi dayanaktan yoksun çabalar ellerinde kalıyor. AB Konseyi Başkanı Donald Tusk, zirve öncesi, “Her kim liberalizmin hükümsüz hale geldiğini iddia ediyorsa aslında özgürlüklerin, hukukun üstünlüğünün ve insan haklarının hükümsüz hale geldiğini söylüyor demektir” diyerek, ‘bundan sonrası tufan’ argümanına sarılıyor. Kendi sistemini savunmak için karşıtının kötü olduğunu iddia edebilmekten başka bir cümle kuramıyorlar. Sosyalizmin eşit ve özgür dünya geleceğinin tek gerçek dayanağı olduğu, “en güçlü” denen mevcut sistemin taşıyıcıları tarafından bir kez daha kanıtlanıyor. Onlar çöküşün yavaşlatılmasını tartışmak, kıyameti geciktirmek üzerine çalışıyor. Bizse proletaryanın sunacağı gerçek kurtuluşun tüm dünyanın tahribatının çaresi olduğunu biliyoruz.

İşbirlikçi uşak Erdoğan’a ABD dersi

G20 zirvesi üzerinden Türkiye’nin işbirlikçi sermaye hükümetinin yaptıkları da Türkiyeli devrimciler için önemli mesajlar içeriyordu. İşçi ve emekçiler karşısında sözde güçlü devlet hikayesiyle ABD’ye kafa tuttuklarını iddia edenler, Trump karşısında tam tekmil hazırolda aşağılama cümlelerini dinlediler. Trump’ın bunlarla iş yapmak kolay diyerek istediğini aldığını ifade eden mesajı gayet açıkken, hala “Trump bizim tutumumuzu kabul etti” diyebilmek ikiyüzlülükte tüm sınırların aşılmasından başka bir şey değildir.

İşbirlikçilik ve uşaklık adına hizmette kusur etmeyen Erdoğan kabinesinin Trump’a yeni tavizler verdiği, diğer açıklamalarla daha iyi görülüyor. Trump, “Ticaretimizi dört katına çıkarmayı hedefliyoruz. Türkiye’nin çok iyi üretimi ve ürünleri var. İlişkilerimiz askeri alanda da gelişiyor. Aynı zamanda bizden çok miktarda askeri alım yapılmasını bekliyoruz” diyerek, yeni anlaşmalara işaret etti. Keza Türk devletinin sözde kendi egemenlik kararı denen S-400 konusunda asıl pazarlığın Rusya ve ABD arasında yapıldığı, karşılıklı kozlarla bir karar alındığı ortadaydı. Erdoğan, “ben o konuda bir şey diyemem” diyebildi sadece.

ABD’nin daha önce de işbirlikçi uşaklarını aşağılama mesajları vermesi bilindik bir yöntemdir. Geçmişte Türk sermaye devleti için beyzbol sopalı fotoğraf servis edilirken, şimdi işler basın önünde aşağılamaya vardırıldı. ABD böylece uşaklarına “had bildirirken” gerçek bağımsız duruşun ancak bu sistemden bağlarını koparan sosyalistlerle gelebileceği de bir kez daha görüldü.

G20 zirvesi bu yanıyla da genel olarak da sistemin acizliği, dayandığı sınırlar ve açmazlar üzerinden, tek alternatifin devrim olduğunu gösterdi. Sosyalizmin yakıcı bir ihtiyaç haline gelmesi, kapitalizmin her adımında daha da güçlü hissediliyor. Kapitalist temsilcilerin her savunma açıklamaları ibret belgesine dönüşüyor. Kapitalizmin, dünyayı yaşanabilir kılmak bir yana, tarihsel ve toplumsal gelişmelere rağmen yok ettiği inkar edilemiyor. Sarı Yelekliler ve Fridays For Future hareketinin basıncı altında zirveye gelen emperyalist liderler, yeni bir imaj yenilenmesi adına çabalıyorlar. Lakin sunabilecekleri bir vaatleri dahi kalmadığı içindir ki zirveleri de tiyatro sahnesinden öteye bir anlam taşımıyor. Bugün emperyalist kapitalist merkezleri rahatsız eden ancak kurulu düzene tepkiden öteye geçemeyen basınç noktaları, yarın alternatif arayışlarını sosyalist bir harekete yönelttiğinde, G20’nin gerçek yüzü daha net görülecektir. Tüm gelişmiş teknolojiye rağmen sistem çözüm üretemiyor. Ancak burjuvaziye hizmet etmeyecek bir geleceğin işçi sınıfı ve ezilen halklar tarafından tasviri bizi buradan çıkarabilir. Ancak G20’nin yerini Sosyalist 20’ler alırsa dünya ve toplumlar için barıştan söz edilebilir.