Kapitalizmde işçi ve emekçilerin bencilliğe, yani hücrelere hapsolmalarının sonuçlarını çarpıcı bir şekilde gösteren mistik bir hikaye:
Bir kişi öldükten sonra zebani refakatiyle cennet ve cehennemi gözlemlemeye gider.
Cehennemde ortada büyük bir yemek kazanı bulunur. Herkesin elinde de boyundan uzun kaşıklar var. Hikaye bu ya kaşıkların ucundan tutarak yemek zorunlu. Bu zorunluluktan kaynaklı, kaşıklar uzun olduğu için kimse kazandan yemek yiyemez. Kazandan kaşığı dolduran ağzına götürmeye çalışırken hem yemeği döker hem de kaşığı ağzına götüremez. Özcesi hepsi aç ve kuru kemiktir.
Sonra cennete gider gözlem yapmaya. Burada da ortada aynı kazan ve yine herkesin elinde boylarından uzun kaşıklar vardır. Ama burada herkes beslenmiş ve sağlıklıdır.
Kişi merak edip zebaniye sorar: “Bu nasıl oluyor? Her şey aynı, ama buradakiler tok ve sağlıklı?” Zebani yanıt verir: “Buradakiler birbirini beslemeyi öğrendi.”
Zebaninin yanıtını pratikte görür. İnsanların kendi ağzına götüremediği kaşığı yanındaki kişinin ağzına götürüp karınlarını doyurduklarına tanık olur.
Kendi hücresine hapsolan emekçi aç kalmaya mahkumdur!
Kapitalizmde hikayedeki gibi uzun kaşıklar var. Bencillik varsa burjuvalar nasıl semiriyor? Çünkü işçi ve emekçiler uzun kaşıklarıyla ücret karşılığı burjuvaziyi besliyorlar. Ama aynı işçiler kendi hücrelerine hapsolup, bencil davrandıklarında kendilerini/birbirlerini besleyemiyorlar. Açlık sınırının altındaki asgari ücret bunun somut bir örneği.
İşçi ve emekçiler birlik olduğunda birbirini beslemeyi başarır. Asgari ücret sadece birlikte mücadeleyle insanca yaşanabilecek düzeye ulaşır. En ufak bir hak bile ancak birlikte mücadeleyle elde edilir.
Özcesi işçi ve emekçiler hücrelerine hapsolup, bencil davrandıklarında cehennemi yaşarlar, yaşıyorlar da. Ama birbirlerini beslemeyi öğrenip, birlikte mücadele ettiklerinde, bugünkü dünya cennete dönüşür.
H. Ortakçı