Günlerdir hazırlıkları yapılan, ABD, Rusya, Almanya, İngiltere gibi dünya devlerinin başını çektiği toplam 20 en gelişmiş ülkenin oluşturduğu G20 zirvesi, nihayet Antalya'nın Belek ilçesinde toplandı.
Zirve beklendiği gibi G20 karşıtlarının protestolarıyla karşılandı. Yine beklenen oldu. Protesto eylemine ilk andan itibaren polis terörü ile karşılık verildi, gözaltılar yaşandı. Polis protestoculara yönelik tehdit ve gözdağına devam ediyor.
Zirveye Obama, Putin, Merkel gibi emperyalist-kapitalist dünyanın en ön sıralarındaki devlet başkanları katılıyor. Haliyle zirvenin güvenliğinin tam olması gerekiyordu. Tüm önlemler buna göre alındı. Yasaklar birbirini izledi. Antalya'ya, özellikle de zirvenin yapıldığı Belek'e giriş çıkışlar her adımda polis kontrolünden geçirilerek yapılıyor. Amiyane deyimle çevrede kuş uçurulmuyor.
Dünya zenginleri ile yoksul milyonlar karşı karşıya
G20 zirvesi dünyamızı ve Türkiye'yi ve bitişiğindeki Ortadoğu'yu, zenginliklerine el koymak üzere bir savaş coğrafyası haline getirip, bir kan gölüne çevirenlerin, etnik, dini ve mezhepsel çelişkileri kışkırtarak kardeş halkların birbirini boğazlamalarını sağlayanların, sömürüye, mülke ve kara doymayan irili ufaklı kapitalistlerin, sırf bu nedenle insanlığa geçmiştekilerden de kapsamlı ve bu ölçüde de yıkıcı bir yeni paylaşım savaşını dayatanların, kısacası, dünyanın zenginlerinin dünya işçileri ve yoksul emekçilerine dönük yeni saldırı planları yapmak üzere bir araya geldikleri bir zirvedir. Obama'sı, Putin'i, Merkel'i ve T. Erdoğan'ı da dahil dünya ve bölge zenginleri bu amaçla bir aradalar. Aralarında sadece Fransa devlet başkanı F. Hollande yok. F. Hollande zirveden bir gün önce dünya ölçüsünde infiale yol açan Paris katliamı nedeniyle zirveye gelemedi.
Bu zirvede de, diğer zirvelerde olduğu gibi, dünya halklarına dönük savaş ve iç savaş, yoksul ülkelere yönelik müdahale planları yapılacak, daha yıkıcı olacağı belirtilen ve gelmesi beklenen kriz bahanesi ile gündeme sokulacak olan iktisadi ve sosyal yıkım programları görüşülecek, son Paris katliamı da bahane edilerek ve gerçekte sistemin güvenliğini sağlamak, bu çerçevede polis devleti uygulamalarını kurumlaştırmak, birer savaş ve iç savaş aygıtı olan devletlerini her bakımdan ve her alanda baştan aşağı tahkim etmek amacıyla alınacak önlemleri üzerinde durulacak ve fakat, dünya işçileri ve ezilen hakların çıkarlarına dair hiç ama hiç bir şey konuşulmayacaktır.
Nitekim daha ilk günde Obama ve T. Erdoğan görüşmesi sırasında yapılan açıklamalar olsun, diğer bazı devlet yetkililerinin beyanları olsun, bunun işareti olmuştur. Özellikle, B. Obama ve T. Erdoğan görüşmesine ABD Dışişleri bakanı J. Kerry ve Susan Rice gibi savaş planlayıcılarının, Türkiye'den ise Dışişleri bakanı Feridun Sinirlioğlu, Maliye Bakanı ve Bölge çapında Kürt halkına dönük kanlı ve karanlık savaşın yürütücülerinden MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın da katılmış olması son derece manidardı. En çok da bu niteliği ile dikkati çekti.
G20 Zirvesi, Paris katliamı ve hatırlattıkları
G20 Zirvesi tam da IŞİD adlı ölüm makinesinin Fransa'nın başkentinde, Paris'te gerçekleştirdiği, tam bir gözüdönmüşlük örneği olan katliamın bir gün sonrasında toplandı. Zirvenin elbette ki, iktisadi genişleme ve büyümenin sorunları, iklim zirvesine dönük hazırlıklar, özellikle Suriye'deki iç savaşın yol açtığı mülteci dramı ve bu çerçevede alınacak önlemler, AB, esas olarak da Almanya ile Türk sermaye devleti arasında bu konuda yürütülmekte olan kirli pazarlıklar gibi gündemleri de var. Ancak, nereden bakılırsa bakılsın bu zirveye Paris katliamı ve IŞİD damgasını vuracaktır. Katliamın sıcaklığı içinde F. Hollande'nin yaptığı açıklamalar, emperyalist dünyaya yaptığı çağrılar, Fransız işçi ve emekçilerine dönük tümüyle aldatıcı dayanışma ve birlik çağrıları ve yanı sıra, iki savaş suçlusunun, ABD Başkanı Obama ve Suruç ve Ankara katliamlarının birinci dereceden sorumlusu Türk sermaye devletinin cumhurbaşkanı T. Erdoğan görüşmesinin ardından yapılan açıklama ve çağrılar bütünüyle bu doğrultudaydı, bunun mesajını verdi.
IŞİD'e karşı daha geniş bir koalisyon kurmak, daha etkili önlemler geliştirmek çoktandır emperyalist güçlerin ve Türk sermaye devleti başta gelmek üzere bölgedeki işbirlikçilerin gündemindedir. Rusya'nın da bölgenin daimi ve kalıcı gücü olması ile birlikte bu konuda daha çok mesai harcanmaya başlanmıştır. İkili ilişkiler çerçevesinde ve Avusturya'da peş peşe yapılan toplantılarda da ana gündem IŞİD ve IŞİD'e karşı mücadele olmuştur. Bu zirvede bu sorun daha geniş güçlerce ve daha üst düzeyde ele alınacak ve tartışılacaktır. En çok da İŞİD'e karşı daha etkili ve sonuç alıcı mücadelenin ne olacağı ve en önemlisi de, bu mücadelenin tayin edici kara gücünün kim ya da kimler olacağı belirlenmeye çalışılacaktır.
Bir kez daha, bütün bunlarda dünya ve bölge halkların hiçbir çıkarı yoktur. Bu zirveden çıkacak kararlar da bölge ve dünya halklarına sömürü, baskı, yoksulluk ve savaştan başka bir şey sunmayacaktır. Dünya işçilerinin ve emekçi halklarının payına düşen yine yeni ve daha büyük acılar ve yıkımlar olacaktır.
Tam da bu nedenledir ki, gün, dünya ve bölge halklarının emperyalizme, tüm ülkelerdeki kapitalist hükümetlere, bölgenin çağdışı diktatörlüklerine ve burjuva gericiliğinin organik parçası olan IŞİD başta, tüm gerici çetelere karşı, ‘İşçilerin birliği halkların kardeşliği’ şiarı ile devrimci kader birliği temelinde birleşik bir
direnişi yükseltme, bu yönlü seferberliği büyütme günüdür.
Bu zirvenin Türkiyeli komünistler başta olmak üzere, tüm ülkelerdeki gerçek komünist ve devrimcilere hatırlattığı en önemli ve öncelikli görev ve sorumluluk budur.