Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın hemen ardından ABD’nin önerisi ile kurulan Cemiyet-i Akvam (Milletler Cemiyeti), emperyalist ülkelerin gerçekleştirdikleri savaşlar sonucu yaşanan yıkımların ve katliamların boyutunu gizlemenin bir aracıydı. Yanı sıra emperyalistlerin kirli icraatlarına yasal kılıf uydurmak için kullandıkları bir paravandı. 10 Ocak 1920’de kurulan Cemiyet-i Akvam sözleşmesinin 22. Maddesi, emperyalistlerin sömürü düzenlerine hazırladıkları yasal kılıfı gözler önüne seriyor. Buna göre, “savaştan sonra bağımsızlığına kavuşan ve kendi kendilerini yönetme yeteneğinden henüz yoksun halkların yaşadığı ülkelere, bu halklar kendi kendilerini yönetmeye yetenekli olacakları zamana kadar”, cemiyet adına bir manda yönetimi seçilebilecekti.
Milletler Cemiyeti, hukuktan, barıştan, eşitlikten bahsederken, aradan 20 yıl geçmeden dünya yeni bir savaşa sürüklendi. 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda dağılan Milletler Cemiyeti’nin ardından emperyalist güç olan ABD yeni bir ambalaja ihtiyaç duydu. Böylelikle emperyalist ülkelerin çıkarlarını gözetecek bir ortaklık olarak, 24 Ekim 1945 yılında Birleşmiş Milletler (BM) kuruldu.
Varlık nedenini “Uluslararasında işbirliği geliştirmek ve uluslararası barışı ve güvenliği sağlamak için, savaşa başvurmamak konusunda birtakım yükümlülükler kabul etmek, gizlilikten uzak, adaletli ve onurlu uluslararası ilişkiler sürdürmek”, “Hükümetlerce, bundan böyle eylemsel davranış kuralı kabul edilen uluslararası hukuk kurallarına kesinlikle uymak”, “Örgütlenmiş halkların karşılıklı ilişkilerinde adaleti korumak” olarak tanımlasa da ilk icraatlarından bu yana BM bu misyonunu hiçbir zaman gerçekleştirmedi. Başta ABD olmak üzere büyük üyeleri Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa’nın çıkarları doğrultusunda hareket etti. Yine başta Ortadoğu ve Afrika ülkeleri olmak üzere ezilen uluslara saldırmanın bir aracı olarak kullanıldı. Birleşmiş Milletler’in ana organlarından olan BM Genel Kurulu, dünyanın en kapsamlı siyaset platformu niteliğinde iken, özel görev ve yetkiler ile donatılmış Güvenlik Konseyi ise, “barışı tesis etme ve güvenliği koruma” bahanesi ile silahlı kuvvet kullanımında sınırsız yetkiye sahip.
Birleşmiş Milletler, hazırladığı BM Ana Sözleşmesi ile amaçlarını şöyle belirledi:
1) Uluslararası barış ve güvenliği, anlaşmazlıkların barışçı çözümü ve ortak etkin önlemler yoluyla korumak,
2) Ülkeler arasında eşit haklara, halkların kendi geleceklerini belirleme ilkelerine, saygıya dayalı dostça ilişkiler geliştirmek,
3) Uluslara ekonomik, toplumsal, kültürel ve insancıl sorunların çözümünde, ırk, cins, dil ve din ayrımı gözetmeksizin, insan haklarının geliştirilmesinde işbirliği sağlamak,
4) Ülkelerin bu amaçlarla gösterecekleri çabalar arasında uyum sağlayan bir merkez olmak.
Ancak BM’nin ilk icraatlarından biri, kendisinin de %85’ini Arap toprağı kabul ettiği Filistin’in %55,5’ini İsraillilerin sayarak, Filistin topraklarında İsrail Devleti’nin kurulmasına yönelik rapor hazırlamak oldu. O günlerden bu yana Siyonist İsrail Devleti’nin Filistin halkına yönelik saldırganlığının artmasına desteğini de hiç esirgemedi.
BM’nin kuruluşunun, ABD’nin savaşın ardından dünyanın tek hakimi olduğunu ilan etmek için jandarması olarak NATO’yu, mali denetleyicisi olarak IMF’yi kurduğu bir dönemde gerçekleşmesi, BM’nin asıl misyonu ve amacı hakkında yeterince açıklayıcıdır. Emperyalist güçlerin, ikinci paylaşım savaşı sonrasında ihtiyaç duydukları bir örgüt olan BM’yi kurmaktaki asıl amaçları, savaş sonrası oluşan ve dünya dengelerini belirleyen statükoyu korumak ve pekiştirmek, yanı sıra adalet ve barış söylemleri adı altında gayri meşru uygulamalarını burjuva hukuk kılıfına uydurarak hayata geçirmekti. Nitekim Ortadoğu’nun kan gölüne döndüğü bir süreçte Birleşmiş Milletler’in ses çıkarmaması, tersine birçok yerde perde arkasından saldırganlıkları desteklemesi onun gerçek yüzünü gözler önüne seriyor. Sorunun parçası olanların, Ortadoğu ve Afrika ülkelerinin yakılıp yıkılmasında parmağı olanların çözümün bir parçası olması beklenemez.
Dünyaya barışı, eşitliği, hukuku getirebilecek yegâne birlik veya güç, işçi sınıfıdır. Ancak işçi sınıfının birlik olup kuracağı sınıfsız, sömürüsüz, sınırsız bir dünyada barış ve adalet kalıcı hale getirilebilir.