Astana toplantısı ve Suriye’de son durum

Geçen hafta Suriye gündemli Astana toplantılarının 15’incisi düzenlendi. Toplantıya Rusya, İran, Türkiye üçlüsünün temsilcileri katıldılar.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 27 Şubat 2021
  • 08:00

Geçen hafta Suriye gündemli Astana toplantılarının 15’incisi düzenlendi. Toplantıya Rusya, İran, Türkiye üçlüsünün temsilcileri katıldılar. ABD davet edilmesine rağmen toplantıya temsilci göndermedi. Lübnan, Ürdün, Irak ve Birleşmiş Milletler’den ise gözlemci düzeyinde katılım oldu.

Toplantı sonrasında yayınlanan ortak bildiride, “Suriye’nin toprak bütünlüğünün savunulduğu, teröre karşı savaşın devam edeceği, petrol gelirlerine el konulmasının reddedildiği, Fırat’ın doğusunda ayrılıkçı bir yapıya karşı olunduğu” ifadeleri de yer aldı. Toplantıda ‘anayasa hazırlık komisyonu’, ‘muhalefetin katılımıyla Suriye’de siyasi çözüm süreci’ gibi konuların da ele alındığı bildirildi.

Basına yansıyanlara bakılırsa taraflar önemli konularda anlaşmaya varmış görünüyor. Görüntü böyle olsa da gerçekte durum farklıdır. Rusya-İran-Türkiye üçlüsünün ‘Suriye’de çözüm’den anladıkları ya da kast ettikleri şeyler farklı. İran’la Rusya’nın hedefleri belli alanlarda çakışsa da İsrail’e karşı tutum, Türk devletinin işgaline yaklaşım, ABD askerlerinin varlığı gibi konularda öncelikler değişiyor.

Her üç konuda Rusya’nın nispeten daha ‘uzlaşmacı’ bir hatta durduğu söylenebilir. Zira Rusya Suriye’nin toprak bütünlüğünden yana olsa da duruma göre belli noktalarda esnemeye yatkın görünüyor. Rusya, Suriye sorunu çözülürken Türkiye ve İsrail’le geliştirdiği ilişkilerin zarar görmesini önlemeye çalışıyor. Bundan dolayı süreci daha çok zamana yayan, tabir uygunsa çıkarları gerektirdiğinde biraz ‘alttan alan’ bir politika izliyor. Siyonist İsrail rejiminin Suriye’yi hedef alan küstahça saldırılarının devam etmesi de Türk ordusunun Suriye topraklarının bir kısmını işgal etmesi de bu ‘uzlaşmacı’ politika ile bağlantılıdır.   

Rusya’dan farklı olarak İran, Beşşar Esad liderliğindeki Suriye yönetimiyle paralel bir politika izliyor. Buna ‘Direniş Ekseni’nin ‘ortak politikası’ da denebilir. Buna göre Suriye’de üç işgalci güç var: Golan’da İsrail; İdlib, Afrin ve çevresinde Türkiye; Fırat’ın doğusunda ABD. Suriye’nin toprak bütünlüğü, ancak bu işgalci güçlerin çekilmesi ya da kovulmasıyla sağlanabilir. Bu, her üç güçle doğrudan ya da dolayı olarak çatışma ihtimalini içeren bir çizgidir. İsrail işgalini sonlandırmak daha karmaşık ve uzun vadeli bir taktik gerektiriyor. Öncelikli olan, Suriye topraklarının Türkiye ve ABD işgallerinden kurtarılmasıdır. Vurgulamak gerekiyor ki, Suriye yönetiminin topraklarını işgalci güçlerden kurtarma politikası haklı ve meşrudur.

Astana’nın üçüncü ortağı olan Türk sermaye devleti ve onun tepesindeki dinci-faşist rejimin hedefleri ise başkadır. Dolayısıyla ortak bildiriye imza atmasının pek bir kıymeti harbiyesi yok. Zira halihazırda Suriye’deki en büyük işgalci güç, cihatçıları da tetikçi olarak kullanan Türk ordusudur. Hem işgale katılan asker sayısı hem askeri yığınak açısından bu böyledir. İşgalci-fetihçi politika izleyen Ankara’daki rejim hem Suriye topraklarını ilhak etme histerisini diri tutuyor hem Kürt halkının kazanımlarını ortadan kaldırmak için Fırat’ın doğusunda saldırgan ve provokatif bir politika izliyor.

Tabloya bakıldığında Rusya-İran-Türkiye üçlüsünün bir konuda anlaştıkları görülüyor. O da Demokratik Suriye Güçleri yönetiminde Fırat’ın doğusunda özerk bir yönetimin kurulmasına izin verilmemesidir. Ancak tarafların bundan anladıkları şey de farklı. Rusya-İran ikilisi, Kürt hareketinin Suriye yönetimiyle anlaşmasını sağlamaya çalışıyorlar. PYD’nin ABD ile işbirliğine sonra vermesini ve Kürt halkının belli haklarının tanınmasını içeren bir çözüm için çaba sarf ediyorlar. AKP-MHP rejimi ise, PYD’nin etkisinin kırılması ve Barzani çizgisinde bir yönetimin kurulması mümkün olsaydı Fırat’ın doğusunun Suriye’den koparılması için elinden geleni ardına koymazdı.

Vurgulamak gerekiyor ki, ABD’nin “Kürtleri barıştırmak” adı altında yapmaya çalıştığı şey Türk sermaye devletini memnun etmeyi ve Fırat’ın doğusunda birlikte çalışmayı olanaklı kılmayı da hedefliyor. Nitekim işgalci bir güç olarak Türk devletinin İdlib ve çevresinde oynadığı uğursuz rol hem ABD hem diğer Batılı emperyalistler tarafından takdir ediliyor. PYD’yi tasfiye edip Barzani çizgisini egemen kılmaya güçleri yetseydi, Türk devletinin İdlib’de olduğu gibi Fırat’ın doğusunda da uğursuz bir rol oynamasının önünde engel kalmazdı.

Şüphesiz emperyalist güçlerin sahadaki varlığı ciddi bir sorun teşkil ediyor. Fakat hem işgalci bir güç olması hem on binlerce cihatçıyı tetikçi olarak kullanması hem ‘mülteci kartı’na oynaması itibarıyla AKP-MHP rejimi, halen Suriye’de çözümün önündeki en ciddi engel konumundadır.

***

Trump yönetimi Suriye’deki işgalci askerlerini çekeceğini ilan etmiş ancak sözünde durmamıştı. Siyonist İsrail rejimi ile Körfez şeyhleri seferber olup Trump’a yalvardılar. Amerikan iktidarında etkili olan bazı odaklarının da askerlerin çekilmesine karşı çıkmaları Trump’ı çark etmeye zorladı. Göründüğü kadarıyla Biden yönetiminin gündeminde, en azından şimdilik asker çekme konusu yok.

Suriye’deki ABD varlığı Irak’ta bulunan işgalci güçlere dolaysız bir şekilde bağlıdır. Trump yönetiminin Irak’tan da asker çekmeye hazırlandığına dair veriler mevcuttu. Zaten Kasım Süleymani ile Ebu Mehdi el Mühendis’in katledilmesinden sonra ABD askerlerinin Irak’tan çekilmesi yönünde ciddi bir basınç oluştu. Halkın ezici bir çoğunluğu bunu isterken, basınç altında kalan Irak meclisi de bu yönde karar almıştı. Irak’tan çekilmek, Suriye’deki işgalci ABD askerlerinin çekilmesini de gündeme getirecekti. Emperyalist savaş aygıtı NATO’yu kullanarak Irak’a asker gönderme kararı aldırtan Joe Biden yönetimi, belli ki Irak ve Suriye’de tutunmaya çalışacak. Buna karşın pek çok veri bunun ABD için kolay olmayacağına işaret ediyor. Çünkü her iki ülkede de işgale karşı direnişin kaçınılmaz olacağı, bu yönde hazırlıklar yapıldığı belirtiliyor. Özellikle Irak’ta Haşdi Şabi güçlerinin tutumu ABD’nin huzurunu kaçıracak cinstendir.

***

ABD’nin desteği ve Arap aşiretleriyle işbirliği yaparak Fırat’ın doğusunun kontrolünde önemi bir rol oynayan PYD birçok basıncın altına alınmış görünüyor. ABD ile işbirliği Şam yönetimiyle anlaşmaya varmanın önündeki engeldir. Yanı sıra Barzanici güçlerin bölgede daha aktif rol oynamasına da zemin hazırlıyor. ‘Kürtleri birleştirmek’ adı altında ABD, Türk devletiyle işbirliği yapan Barzanici kesimin etkin olması için PYD’ye basınç uyguluyor. Göründüğü kadarıyla PYD liderliği adım atmak zorunda kalıyor ve Barzanici güçlere alan açılıyor. PYD güçleri kimi zaman ABD’nin talebiyle Suriye halklarının tepkisini çeken icraatlara da girişebiliyor: Haseke’ye abluka uygulanması, bazı bölgelerde elektrik-su kesintileri yapılması, Suriye ile ticarete kısıtlamaların getirilmesi, tutuklu IŞİD militanlarının serbest bırakılması vb...

ABD’nin çekilme ihtimali, Arap aşiretleriyle yapılan ittifakın sağlam zeminden yoksun olması, Türkiye’nin provokasyonları, Barzanicilerin artan etkisi gibi faktörler Rovaja’da durumu karmaşık ve belirsiz hale getiriyor.

***

Müttefiklerinden destek alarak savaşa ve boğucu ambargoya karşı direnmeye çalışan Suriye, pek çok alanda ciddi sorunlarla boğuşuyor. Savaşın ve ambargonun bedelini ödeyen Suriye halkları büyük sıkıntılara katlanmaya devam ediyorlar. Zira işgalci güçlerin varlığı ve emperyalistlerin uyguladığı sıkı ambargodan dolayı ne ekonomik alanda soluklanabiliyor ne yeniden imar sürecini başlatabiliyor. İşsizlik ve yoksulluk alabildiğine yaygın.

On yıllık savaşın ardından Suriye’de halk da yönetim de bir an önce çözüme ulaşmak istiyor. Buna karşı ABD, İsrail, Türkiye ve Batıdan yapılan küstahça dayatmalar karşısında Suriye’nin diz çökmesi de beklenmiyor. Yıkıcı bir savaşla kabul ettirilemeyen şeylerin ‘yeni anayasa’ veya ‘siyasi çözüm süreci’ adı altında kabul ettirilmesi mümkün görünmüyor.

Topraklarını işgalden kurtarmak, ekonomik ambargoyu kaldırtmak ve yeniden imar sürecini başlatmak için Suriye yönetiminin belli tavizler vermek zorunda kalacağı bellidir. Ancak tavizlerin ‘İran’la ilişkileri zayıflatma, Hizbullah ve Filistin direnişiyle ilişkileri kesme, İsrail’le barışma’ gibi kritik alanlarda olmayacağına kesin gözüyle bakılıyor. Suriye yönetimi bunları yapsaydı, savaşa maruz kalmak bir yana, Beşşar Esad ‘Batının müttefiki genç bir lider” olarak anılır ve desteklenirdi. 

Tabloya bakıldığında Suriye’de bir eşiğin aşıldığı, ancak gerçek çözüm için henüz koşulların oluşmadığı anlaşılıyor. Çözüm zaman alacak olsa da ABD, Türkiye, İsrail ve Körfez rejimlerinin Suriye üzerine kurdukları kirli planlar ülkeye ve halklarına çok ağır bir faturaya mal oldu ama fiyaskoyla sonuçlandı.