Suriye’deki savaşın sona erdirilmesi için Kazakistan’ın başkenti Astana’da gerçekleştirilen görüşmelerin 6. turunda tarafların anlaşmaya vardığı bildirildi. Rusya önderliğinde gerçekleştirilen görüşmeye İran, Türkiye, Suriye ve “ılımlı muhalefet” temsilcileri katıldı. Görüşmelere katılan tarafların İdlib’de bir çatışmasızlık bölgesinin oluşturulması, El Nusra’ya karşı ortak bir cephenin açılması ve buna bağlı olarak “siyasi çözüm” sürecinin başlatılması konusunda anlaşmaya vardığı bildirildi.
4. çatışmasızlık bölgesi İdlib’de
Müttefiklerinin desteği ile savaşı sürdüren Suriye ordusu, cihatçı çetelere anlaşma seçeneği de sunuyor. Birçok bölgede sağlanan anlaşmalar sayesinde çatışmalar kısa sürede sonuçlanabildi. Bu sayede bugüne dek biri Ürdün sınırında, biri Doğu Guta’da, biri Humus’un kuzeyinde olmak üzere üç “gerilimi azaltma bölgesi” kuruldu. Astana’da sağlanan anlaşma gereği 4. çatışmasızlık bölgesi İdlib’de kurulacak.
İdlib, daha önce anlaşma sağlanan bölgelerden tahliye edilen cihatçı çetelerin toplanma merkeziydi. Burada toplanan cihatçılarla aileleri üç koldan kuşatma altında bulunuyor. Bölgenin dünya ile tek bağlantısı Türkiye üzerinden sağlanıyor. Burada sıkışan kafa kesen/karın deşen cihatçılar kendi aralarında da çatıştılar ve bunun sonucunda El Kaide’nin Suriye’deki uzantıları İdlib’in çoğunu kontrol altında tutuyor. Bundan dolayı, varılan anlaşma savaşı önlemeye yetmeyecek. Zira El Kaide uzantıları anlaşmaya uymayı reddediyor. Her şeye rağmen Türk devleti anlaşmaya uygun davranırsa -ki çok hevesli olmasa da buna mecbur görünüyor- cihatçı çetelerin etkisizleştirilmesi nispeten kolaylaşacak. Bu bağlamda çatışmasızlık bölgesi oluşturulur, AKP iktidarı süreci sabote etmezse, Suriye’deki savaşın sona erdirilmesi yönünde kayda değer bir adım atılmış olacak.
Cihatçı transferi Türkiye’ye…
Kapitalist emperyalizmin imalatı olan cihatçı çeteler Suriye’nin yakılıp yıkılmasında özel bir rol oynamış, insanlığa karşı ağır suçlar işlemişlerdir. Bu çetelerin ideolojik, mali, askeri donanımları ABD ile bölgedeki Türkiye, Suudi Arabistan, Katar gibi suç ortakları tarafından sağlandı. Girdikleri her yeri yakıp yıkan bu çetelerin İdlib’den sonra nereye transfer edilecekleri sorusu gündemdedir. Basına yansıyan bilgiler, şimdiden binlercesinin Türkiye’ye transfer edildiğine işaret ediyor. Bu böyleyse eğer, AKP iktidarı çeteleri Türkiye halklarının başına bela edecek demektir.
Cihatçılarla ideolojik yakınlığı bilinen dinci sermaye iktidarının, ihtiyaç duyması durumunda onları tetikçi olarak kullanması ihtimal dahilindedir. Suriyeli olmayan cihatçıları Pakistan bile kabul etmezken, AKP iktidarının onlara kucak açmasının akla getirdiği ilk ihtimal budur. Geçerken belirtelim ki tehlikenin bu kadar yakınlaşması, sınıf eksenini yitirmeden ırkçı, dinci, mezhepçi, cinsiyetçi zihniyete karşı mücadelenin önemini bir kat daha arttırıyor. Bu ilkel/zorba zihniyetin iktidarda olması ise söz konusu mücadelenin fabrikalar başta olmak üzere uygun olan her zeminde yükseltilmesini gerekli, hatta zorunlu kılıyor.
Astana sürecinde batılı emperyalistler
Suriye’ye karşı savaşı planlayan ABD ile suç ortakları, Astana görüşmelerinde etkin değiller. ABD gözlemci gönderse de görüşmeler Rusya ile İran’ın etkin inisiyatifiyle sürdürülüyor. İngiltere, Fransa gibi AB’nin önde gelen emperyalistlerinin ise pek bir rolleri yok. Bu iki gücün Suriye’de etkileri asgariye inerken, ABD PYD’ye dayanarak varlığını sürdürüyor. Bu tablo, batılı emperyalistlerin Ortadoğu’da “tek belirleyici güç” oldukları dönemin kapandığı gerçeğinin yeni bir teyidi anlamına geliyor.
Suriye’ye savaş ilanının esas nedenleri “direniş ekseni”ni kırmak, Suriye’de İhvancı (Müslüman Kardeşler) bir rejim kurmak, Lübnan/Filistin direnişlerini tasfiye etmek, İran’ı kuşatıp diz çökmeye zorlamak ve Rusya’yı Ortadoğu’dan uzaklaştırmaktı. Savaşın seyri bu hedeflere ulaşılamadığını ispatladı. Astana görüşmelerinde varılan anlaşma, bu durumu daha da pekiştiriyor. Bundan rahatsız olan batılı emperyalistler, o küstah üsluplarıyla bir kez daha Esad’ın çekilmesi gerektiği söylemini dillendirmeye başladılar.
Siyasi sürecin ve Suriye’nin yeniden inşa edilmesinin ancak Esad çekildikten sonra başlayabileceğini vaaz eden emperyalist şefler, belli ki yıkıcı savaşın bitmesini istemiyorlar. Bu uğursuz vaazların, Astana görüşmelerinde anlaşma sağlanmasından hemen sonra gündeme getirilmesi, emperyalist şeflerin kirli niyetlerini gözler önüne serdi. Belli ki emperyalistlerin küstahlığı, yenilgiyi kolay kabul etmelerine izin vermiyor. Bununla birlikte savaşla elde edemediklerini tehdit ve şantajla elde etmeleri de olası görünmüyor.
Cihatçılık belası devam ediyor
Suriye’ye karşı başlatılan yıkıcı savaş, cihatçı çetelerin akıl almaz vahşetlerini sergiledikleri bir arenaya dönüştü. Suriyeli kökten dincilerle birlikte dünyanın dört bir yanından bu komşu ülkeye taşınan tetikçiler, savaş bitse de bölge halklarının başına bela olmaya devam edecekler. Zira Türkiye dahil tüm bölge ülkelerinde bu vahşi zihniyetle sersemletilmiş tetikçiler mevcut.
Hem emperyalistlerin hem bölge devletlerinin, gelecekte de bu tetikçileri çıkarları doğrultusunda kullanmaya devam edeceklerinden kuşku duymamak gerek. Buna rağmen Suriye’deki savaşın bitirilmesi, bu çeteler için ağır bir hezimet olacaktır. “IŞİD sonrası dönem”e dair tartışmaların başlaması, sürecin bu yönde ilerleyeceğine işaret ediyor.
ABD emperyalizmi PYD/YPG güçlerini Suriye ordusuyla çatışmaya zorlamazsa eğer, İdlib’in cihatçılardan temizlenmesi, savaşın finali olacak. Bu yıkıcı savaşın son bulması, başta Suriye olmak üzere tüm bölge halklarının talebidir. Elbette savaş er ya da geç bitecek, ancak cihatçısı ve “ılımlısı” ile siyasal İslamcıların etnik, dinsel, mezhepsel ayrımları körüklemeye devam edeceklerini göz ardı etmemek gerek. AKP iktidarının eğitim müfredatında bile cihatçılık propagandası başlatması bu vebanın arz ettiği tehlikenin boyutu hakkında fikir veriyor.
Halkların eşit ve özgür geleceği için
Bölge halklarının hem emperyalistlerle işbirlikçilerinin olası savaş kışkırtmalarına karşı uyanık olması hem etnik, dinsel, mezhepsel ayrımların körüklenmesine karşı direnmesi gerekiyor. Halkların eşitlik ve özgürlük içinde birlikte yaşayacağı gelecek ise emperyalizme ve her tür gericiliğe karşı mücadele içinde şekillenecektir.