Astana görüşmelerinde anlaşmaya varan Rusya-İran-Türkiye üçlüsü ortak bir bildiri yayınlayarak Suriye’yi kapsayan bir ateşkes için çaba harcayacaklarını beyan ettiler. Görüşmelere üç devletin yanı sıra Suriye’nin resmi temsilcileri ile “ılımlı” diye tanımlanan muhalifler de katıldı.
‘Ilımlı muhalif’ diye takdim edilenler arasında Türk devletinin himayesindeki cihatçı çeteler de var. Bu çetelerin ideolojik çizgisinin IŞİD’den farkı yok. Pek çok vahşi katliamın da failidirler. Buna rağmen Ankara’daki hamilerinin isteğine uyarak Astana görüşmelerine katıldılar. Rusya’nın sunduğu anayasa taslağında yer alan laiklik vurgusuna karşı çıkan cihatçılardan ‘ılımlı muhalif’ devşirmek mümkün olacak mı? Orası halen meçhul…
***
Astana’da masaya oturan AKP iktidarı “elde kalan” çeteler adına söz söyledi. Onları hem himaye etti hem bir ‘kart’ olarak pazarlık masasına sürdü. Böylece Türk devleti, cihatçı çetelerle aynı safta yer aldığını resmen kabul etmiş oldu. Bu kirli/kanlı işbirliği elbette kimse için bir sır değildi. Buna rağmen AKP şefleriyle medyadaki beslemeleri bu suç ortaklığını ısrarla inkar ediyorlardı. Artık tüm dünya biliyor ki, Suriye halkları şahsında insanlığa karşı suç işleyen bu çetelerin hamileri Ankara’dadır…
***
Astana görüşmelerinin gerçekleştirilmesi, IŞİD, El Nusra dışındaki cihatçıların Suriye’de yönetimi devirme umutlarının çöküşünün tescilidir aynı zamanda. Elbette bu çöküş, hamiler için de geçerli. Zira ortak bildiri hem Suriye yönetimini meşru kabul ediyor hem IŞİD-El Nusra çetelerine karşı ‘ortak savaş’ yürütüleceğini belirtiyor. AKP iktidarının anlaşmaya uyması kolay değil. Ancak Rusya ile arayı iyi tutmaya mahkum olduğu için, açıktan bozgunculuk yapma olanağından da yoksun. Rusya’nın anayasa taslağında Suriyeli Kürtler için kültürel özerklik vurgusunun yer alması ise, bir diğer handikaplarıdır. Görünen o ki, iç politikada mezhepçiliğin yanı sıra Kürt halkına düşmanlığa dayalı ırkçılığı da kullanan AKP’nin “El Bab’dan sonra Menbiç’i de ele geçireceğiz” kabadayılığı berhava oluyor.
***
Rusya liderliğindeki cephe, en azından belli bölgelerde kalıcı bir ateşkese ulaşmayı önemsiyor. Bundan dolayı cihatçıların bir kısmını ateşkese uymaları şartıyla ‘ılımlı’ kabul ediyor. Bu aynı zamanda İdlib merkezli cihatçı çeteleri parçalamayı da sağlıyor. Suudi Arabistan, Katar şeyhleri güdümündeki cihatçıların Astana görüşmelerini tanımamaları da parçalanmayı kaçınılmaz kılıyor. Nitekim görüşmeler başladığında cihatçılar arası çatışmalar da şiddetlendi.
Göründüğü kadarıyla süreç, IŞİD dışındaki cihatçıları birbirinden ayrıştıracak. Astana görüşmelerine katılanlar bir yanda, görüşmeleri reddedenler diğer yanda. İkincilerin çatısı ise El Kaide’nin Suriye kolu El Nusra’dır. Bu durumda savaş iki cephede IŞİD ile El Nusra’ya karşı sürdürülecek. Böylece ‘ılımlı muhalifleri teröristlerden ayırma’ tartışmaları da son bulacak.
***
Türk devleti güdümündeki cihatçılar ateşkese riayet etseler de savaş devam edecektir. Çünkü bunların toplam cihatçılar içindeki gücünün en iyi ihtimalle %20’ye tekabül ettiği belirtiliyor. Zaten Esad yönetimi de ‘cihatçı teröre karşı savaşın’ devam edeceğini, tüm Suriye topraklarının onlardan kurtarılacağını sık sık dile getiriyor. Yani bu aşamada savaş bitmeyecek, ama yeni bir aşamaya girmiş olacak.
***
ABD, İsrail, körfez şeyhleri cephesi savaşın bitmesini engellemek için ellerindeki tüm kirli yöntemleri kullanacaktır. ABD, Rojava’da kurduğu üsleri kalıcı hale getirmek istiyor. Trump’ın “güvenli bölge” oluşturmaktan söz etmesi buna işaret ediyor.
İsrail ile Körfez şeyhleri ise hem IŞİD hem El Nusra ile işbirliği yaparak savaşı mümkün olduğu kadar uzatmaya çalışıyorlar, çalışmaya da devam edecekler. “Suriye’de yönetimi yıkamadık bari savaşın bitmesini engelleyelim” zihniyetiyle hareket eden siyonist rejimle Körfez şeyhleri, güçleri yettiği sürece bu kirli/kanlı politikalarını sürdüreceklerdir.
***
Suriye’de ve bölgede, devrimci sınıf ve kitle hareketleri gelişmediği sürece, kapitalist-emperyalist barbarlığın emekçi halklara dayattığı yıkım ve acının sonu gelmeyecektir. Kapitalist-emperyalist sistem ayakta kaldığı sürece “barış anlaşmaları” da, “müzakere masaları” da halkların hiçbir sorununa yanıt üretemeyecektir. Zira kapitalizm savaş ve barbarlık düzenidir.