ABD seçimleri ışığında kapitalizm gerçekliği

Seçimlerin nasıl sonuçlandığından bağımsız olarak ABD emperyalizmi, ona nefes aldırmayan krizlerin faturasını emekçilere ödetmek için, kapitalist dünyada onun egemenliğini sarsan rakiplerini etkisizleştirmek için her zamankinden daha fazla saldırganlaşacaktır.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 08 Kasım 2020
  • 08:00

Kapitalizmin kabesi, emperyalist saldırganlığın merkezi ABD’de seçmenler, ülkeyi önümüzdeki dört yıl boyunca yönetecek başkanın yanı sıra, 435 üyeli Temsilciler Meclisi’nin tamamı ve 100 üyeli Senato’nun 35 üyesi için de oy kullandılar. Bütün kapitalist ülkelerde olduğu gibi ABD'de de seçmenler, “demokrasi” oyununun bir parçası olarak, ülkenin dört yıl boyunca hangi düzen partisi tarafından yöneteceğini belirlemek için bir kez daha sandık başına gittiler.  

Seçim gecesi geç saatlerde açıklama yapan Biden, postayla gönderilen oyların henüz sayılmaya başladığını, kesin sonuçların açıklanmasının zaman alacağını söyledi. Trump ise henüz bütün oylar sayılmadan "Bu seçimi kazandık. Şimdi tek yapılması gereken şey, seçimin dürüstlüğünün sağlanması. Ciddi bir hileden bahsediyorum. Yüksek Mahkeme'ye başvuracağız ve oy sayımının durdurulmasını talep edeceğiz. Kazanacağız ve bana sorarsanız zaten kazandık" diyerek, kendisini seçimin galibi ilan etti. Bu açıklama, “demokrasinin beşiği” ABD'de her türlü kuralın ayaklar altına alınacağı bir seçim sürecinin yaşandığını gösteriyor.

Seçimlerin ön sürecinde Trump yönetimi, seçimleri kaybetse bile iktidarda kalmak için birçok hazırlık yapmıştı. Trump tarafından Yüksek Mahkemeye atanan Yargıç Amy Coney Barrett’in adaylığının kabul edilmesi, bu hazırlığın merkezinde yer almaktadır. ABD tarihinin en hızlı atanan Yüksek Mahkeme Yargıcı unvanını kazanan Barrett görevine başlamış bulunuyor. Böylece Yüksek Mahkemedeki siyasi eğilim 5 muhafazakar yargıca karşı 3 liberal yargıç olarak şekillenmiş oldu. Muhafazakârlar Mahkeme Başkanı John Roberts’in da eklenmesiyle, 6'ya 3 gibi bir üstünlüğe sahipler. Seçimlerin bir kaosa dönüşmesi ve son karar için Yüksek Mahkemenin devreye girmesi halinde, Barrett'in kritik bir rol oynayabileceği düşünülüyor.

Yüksek Mahkeme üyeleri, çekişmeli Wisconsin eyaletinin postayla seçim gününden önce gönderilen ancak 3 Kasım’dan sonra gelen oyların sayılmayacağına hükmederek seçimlerde nasıl bir rol oynayacağını göstermiş oldu. Burada Yüksek Mahkeme’ye aday gösterdiği Yargıç Brett Kavanaugh, Trump’ın posta yoluyla oy kullanmanın hileye açık olduğu iddiası üzerine, “Eyaletler, seçim gününden sonra posta yoluyla kullanılan binlerce oy pusulasının gelmesi ve potansiyel olarak seçimin sonuçlarını tersine çevirmesi durumunda ortaya çıkabilecek kaostan ve uygunsuzluk şüphelerinden kaçınmak istiyor.” diyerek, eğilimini baştan belli etti.

Trump, iktidarı elinde tutabilmek için, seçim öncesinde ve sonrasında sağcı faşist çeteleri kışkırttı ve kışkırtmaya devam ediyor. Michigan Valisi Whitmer’in kaçırıp öldürme planının ortaya çıkmasından yaklaşık üç hafta sonra, Trump, bu eyaletin başkenti Lansing’de bir miting düzenledi. Whitmer’in öldürülmesi planına değinen Trump, o valinin bir “sorun” olduğunu ilan ederek. faşist çetelere desteğini sunmuş oldu. Michigan’da da birçok polis şefi, seçim yerlerinde ateşli silahları yasaklayan eyalet emirlerini uygulamayacaklarını açıkladı.

Trump, Pennsylvania’daki mitinginde, Demokrat Partili Vali Wolf’u “sizi izliyoruz” diyerek tehdit etti. Ülke genelinde polisten gelen destekle övünen Trump, “Şunu söyleyebilirim ki, kolluk kuvvetleri Nevada’yı, Philadelphia’yı ve Pennsylvania’yı izliyorlar, çünkü bu eyaletlerde bir sürü tuhaf şey var... Kuzey Carolina’yı izliyoruz, Michigan’ı izliyoruz.” diyerek tehditlerini sürdürmeye devam etti.

***

ABD başkanlık seçimi görülmemiş bir ekonomik ve siyasi kriz ortamında gerçekleşti. Bugüne kadar 235 bin Amerikalının canına mal olan koronavirüs pandemisi, rekor seviyede yeni vaka sayılarıyla hızla genişliyor. 30 milyondan fazla insan işsiz, açlık, yoksulluk ve evsizlik tehlikesiyle karşı karşıya. Milyonlarca işçi ve emekçi ağır bir sefalet içerisinde yaşarken, seçim kampanyalarına bir milyar dolardan fazla para harcandı.

İşçi ve emekçileri saran bu felaketlerden birinci dereceden sorumlu olan Trump, seçime milyonlar yatırarak, mahkemeleri ele geçirerek, kolluk güçleri ve faşist çeteleri sokaklara salarak, seçim sonuçlarını tanımayacağını ilan ederek egemenliğini sürdürmek istiyor.

Seçime giden günlerde sağcı faşist milislerin oylama sırasında ve sonrasında saldırı düzenleyebileceği korkusu büyümüştü. Bu nedenle birkaç eyalet valisi Ulusal Muhafızları seferber etti. Oregon eyaletinde Portland şehri çevresinde üç gün olağanüstü hal ilan edildi. Washington Post 31 Ekim'de, Ulusal Muhafızların muhtemel bir ayaklanmaya karşı koymak için Eylül ayı gibi erken bir tarihte 600 kişilik özel bir birim kurduğunu bildirdi. Seçimlerden bir gün önce de Massachusetts’te Cumhuriyetçi Vali, Ulusal Muhafızların bin üyesini hazırda beklettiğini açıkladı, vb...

***

Sermayenin farklı kliklerini temsil eden Trump ile Biden arasındaki seçim kavgasından emekçilerin çıkarına bir sonuç çıkmayacağı açıktır. Onlar, düzen partilerinin temsilcileri olarak, işçi ve emekçilerin, dünyanın mazlum halklarının baş düşmanı olan ABD emperyalizmine hizmet etmek için yarışmaktadırlar. Başta ABD'de olmak üzere dünyanın birçok ülkesindeki sol liberallerin “kötünün iyisi” mantığı ile Trump'ın ırkçı faşist tutumu karşısında Bideni alternatif olarak göstermeleri, tam bir ilkesizliktir.

Seçimlerin nasıl sonuçlandığından bağımsız olarak ABD emperyalizmi, ona nefes aldırmayan krizlerin faturasını emekçilere ödetmek için, kapitalist dünyada onun egemenliğini sarsan rakiplerini etkisizleştirmek için her zamankinden daha fazla saldırganlaşacaktır. Bu nedenle, onun adına kimin iktidarda olduğunun esasa ilişkin bir önemi yoktur.