ABD başkanlık seçimlerinin kesin sonuçları henüz resmileşmedi. Liberal kamuoyu, medya, hatta Fox News, Wall Street Journal, New York Post gibi Cumhuriyetçi gazeteler, büyük sermayenin önemli bir kesimi, ABD’nin güvenlik bürokrasisi, ABD’nin uluslararası müttefiklerinin liderlikleri, Biden’ın başkanlık seçimlerini kazandığına karar verdi. Trump ise aslında kendisinin kazandığını iddia ediyor, bu arada Pentagon ve iç güvenlik bürokrasisinde kaygı verici değişiklikler yapıyor. Bir üst düzey görevli, CNN’e “Bunlar diktatörlük adımlarıdır” diyor.
Genel kanıya göre Trump ile Biden arasında devri teslim tamamlanabilirse siyaset normalleşecek, Covid-19’la, ekonomik krizle, genel olarak küresel ısınmayla gerektiği gibi mücadele etmek, ABD’nin müttefikleriyle ilişkilerini onararak küresel liderliğini restore etmek mümkün olacak.
İlk paragraftaki karara katılmakta bir sakınca görmüyorum. Ne de olsa bardaktaki zehir, kafaya dayanmış tabancadan daha az tehlikelidir! İkinci paragraftaki iyimserliğe katılmıyorum.
71.5 milyon seçmen ne olacak?
Seçimlerde Biden, ABD tarihinin en yüksek oyunu aldı ama Trump da 2016 seçimlerine kıyasla oylarını 6 milyon artırarak 71.5 milyon ile tarihin ikinci yüksek oyunu aldı. Trump, Beyaz Saray’dan gitse bile bu seçmen bir yere gitmiyor. Trump, 2016 yılından bu yana bu seçmene sürekli yalan söyledi, bu yalanlar ABD’de şimdilik 250 binden fazla can alan pandeminin yönetilmesini engelledi. Trump, 2016’dan bu yana ırkçılığı, dinciliği, İslamofobiyi desteklemek, zenginlere büyük vergi indirimi getirmek, yasadışı göçmenlere eziyet etmek dışında seçmene verdiği sözlerin hiçbirini yerine getirmedi. Trump’ın popülizmi de sağlık krizi ve ekonomik kriz içinde mağdur olanlara yardım etmeye gelince buharlaştı. Sağlık krizinin ve ekonomik krizin, hatta Çin ile ticaret savaşlarının yükü esas olarak Trump seçmeninin sırtına yıkıldı. Ne yazık ki ekonomik ve siyasi güç ilişkilerinden mahrum bırakılanlar, gerçek iktidar yerine “simgesel iktidar” duygusuna sarılarak Trump’ı desteklemeye devam etti. Karşımızda liberal demokrasinin, ekonomik çıkarına göre davranan seçmeni değil, “süreç olarak faşizmin” toplumsal tabanını oluşturan bir seçmen kitlesi var. Normalleşme olasılığı işte bu nedenle çok zayıf.
Trump yaratmadı hazır buldu
“Süreç olarak faşizmin” toplumsal tabanını ve ideolojisini Trump yaratmadı. Hatta bu tabanın omurgasını oluşturan lümpen proletarya ve sanayi işçileri göz önüne alındığında, kapitalizmin yapısal krizi içinde bu kesimlere sürekli ihanet eden sosyal demokrasiyi öncelikle sorumlu tutmak gerekiyor.
Geleneksel partilerinin, ihanetinin yarattığı düş kırıklığı, giderek daha çok “okumuşların” partisi olmaya başlamış sosyal demokrasiye, genel olarak seçkinlere yönelik öfkeye dönüşür, yerel faşist grupların etkisi artarken, Trump gelerek “süreç olarak faşizmin” ideoloji ve hareket (toplumsal taban) ikilisine bu kez liderliği de ekledi, Cumhuriyetçi Parti’yi etkisi altına almaya başlayarak süreci partileşme aşamasına taşıdı.
Kaybederek kazanabilir
Beyaz Saray’ı kaybetmek, Trump’a ve “süreç olarak faşizme” çok daha büyük bir zaferin yolunu açabilir. Trump’ın, elinde hiçbir kanıt yokken ısrarla oyların çalındığını vurgulaması özellikle önemli. Bu tutum “büyük sermayenin, seçkinlerin ve medyanın” düzenlediği bir komploya işaret ederek Trump’ın kaybetmesinin meşruiyetini sorgulatıyor. Böylece Trump, hem haksızlığa uğramış bir lider konumuna yerleşiyor hem de kitle bağlarını, taraftarlarının öfkesini pekiştiriyor. Bu mağduriyet, Trump’ın ya da yeni bir liderin daha sonra çok daha etkili bir muhalefet sergilemesine zemin hazırlıyor.
Bu iklimde 71.5 milyon seçmenin oy potansiyeliyle gözleri kamaşan Cumhuriyetçi Parti seçkinleri, Trump’ın etkisi altına giriyor. Şu sırada, Trump’ın ırkçı komplo teorileri karşısında “partiden gelen kulakları sağır edici” sessizlik de “süreç olarak faşizmin” partileşme sürecinin ilerlemekte olduğunu düşündürüyor.
Şimdi kendi içindeki solu suçlamaya başlayan, Trump’ın manevralarına tepki vermeyen, önlem almak, protesto etmek yerine Cumhuriyetçilerle uzlaşmanın yollarını arayan Demokratların bu gidişatı durdurabileceklerine inanasım gelmiyor.
Cumhuriyet / 12.11.20