Geçtiğimiz hafta bölge basınını meşgul eden şey, Beyaz Saray’da kimin yer alacağı ve bunun bölgeye olası yansımalarıydı. Bu hafta da, seçimi kazandığı ilan edilen Biden’ın Ortadoğu politikası masaya yatırılıyor. Biden’ın geleneksel ABD politikasını yürüteceği bilinmekle birlikte, kimi ülkelerle ilişkilerde Trump’ın aksine bir tutum alıp almayacağı, ne yönde politika değişikliğine gidileceği ve hangi ülkelerle ilişkilerin yeniden gözden geçirileceği üzerine bahisler oynanıyor adeta… Ancak bütün algılar Beyaz Saray’ın yeni sakininin gelecek döneme dair olası planlarına yoğunlaşırken, şu anda Beyaz Saray koltuğunda hala Trump’ın oturmaya devam ettiği ve yaklaşık 2 aylık bir süre boyunca yetkili başkan olduğu gerçeğinin göz ardı edilmemesi gerektiğine dikkat çekiliyor. 20 Ocak 2021’de görevini devredecek olan Trump’ın bu süre içerisinde oldukça hızlı adımlar atmaya başladığı gözlemleniyor. Bölgeye dair ve özellikle İran’la ilgili oldukça radikal hamleler gerçekleştirebileceği tahmin de ediliyor. Bu hamlelerin Biden’ın İran’la yeniden nükleer anlaşmaya yönelmesini engellemeye dönük olacağı konuşuluyor. Bu konudaki spekülatif ya da tahmin diyebileceğimiz tespitlere geçmeden önce, Biden döneminin Ortadoğu’ya yansımaları üzerine yürütülen tartışmaların neler olduğuna bakalım. Hangi ülkelerle ilişkilerde ne tür bir değişim bekleniyor? İkinci olarak da Trump’ın kısa sürede ne tür adımlar atması bekleniyor ve bu hızlı pratiğin Biden dönemine ait hangi kurguyu bozmaya dönük olacağı düşünülüyor?
Trump’ın sepetine yatırım yapanlar kaygılı
Özellikle bütün seçeneklerini Trump’ın sepetine bırakan Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn için “kâbuslu günlerin” başlayacağı söyleniyor. Analistlere göre, Donald Trump'ın Ortadoğu'daki agresif politikalarından sonra, Joe Biden'in daha geleneksel bir Amerikan stratejisi benimseyip İran'ı müzakere masasına çekmeye çalışması ve bölgesel ilişkileri yeniden çizmesi bekleniyor. Özellikle İran’la ilişkilerin yeniden şekillenmesi olasılığı, en fazla Suudi Arabistan’ı tedirgin ediyor. Nasıl etmesin? Öncelikle Suud veliaht prensi Muhammed bin Selman’ın yükselişini sağlayan saray darbesinin arkasında Trump’ın aklı olduğu biliniyor. Bu yükselişin ardından Suudilerin politikasını tamamen İran karşıtlığına endekslendiği de açıktır. MBS, bölgesel güç olma hevesini, Trump’ın yükselttiği İran gerilimi üzerine inşa etti. Bu gerilim hattı, Trump’ın İran’la imzalanan nükleer anlaşmadan çekilmesiyle başladı, Kasım Süleymani’ye suikast emrinin verilmesi, 2019’daki Aramco’ya yapılan saldırıdan doğrudan İran’ın sorumlu tutulması ve İran’a yönelik yaptırımların bir savaş aracı haline getirilmesiyle de devam etti… Bütün bunlar, Suud prensini mutlu eden şeylerdi ama Trump’ın MBS’ye “iyilikleri” bu kadarla da sınırlı değil. Her şeyden önce Trump, Yemen’e yönelik yıkıcı savaştan dolayı Suudi Arabistan’a yöneltilen itirazlara kulaklarını tıkadı, Kaşıkçı cinayetiyle ilgili her şeye de gözlerini yumdu. Biden’ın seçim kampanyası döneminde, Suudi Arabistan’la ilişkilerin yeniden gözden geçirileceğine dair söylemleri ise MBS’nin kâbusu olmaya yetti. Şimdi Suud sarayının üzerinde kaygı bulutları yoğunlaşmış durumda ve burada İran’la yeniden anlaşma ihtimali, Yemen ve Kaşıkçı cinayeti dosyaları asılı duruyor… Keza aynı şey Birleşik Arap Emirlikleri için de geçerlidir. Çünkü bu iki ülkenin kendilerini Trump’ın bölgedeki projelerini hayata geçirmeye adadıkları biliniyor.
ABD seçimlerinin Türkiye'ye etkisi
Trump’ın kaybetmesiyle birlikte tedirginliği artan bu ülkelere Türkiye’yi dâhil eden analizler de öne çıkıyor. Arabi-21 yazarı Ammad Ebu El-Rous, “ABD seçimlerinin Türkiye'ye etkisi nedir... Biden mı yoksa Trump mı?”[1] başlıklı makalesinde, Trump’ın kaybetmesiyle birlikte Türkiye’nin de kaygılanan ülkeler arasında yer aldığını söylüyor ve bu seçimlerin Türkiye için büyük bir önem taşıdığını belirtiyor. El-Rous’a göre ABD ile Türkiye arasında birçok dosyada anlaşmazlıklar olmasına rağmen büyük oranda sorunu çözen ya da erteleten şey, iki ülke arasındaki diplomasiden çok, Erdoğan ile Trump arasındaki dostane ilişkidir. Bu dosyaların başında S-400 Rus savunma sisteminin satın alınması geliyor. Çünkü bu dosya ile ilgili 2017’de imzalanan Türkiye’ye yaptırım kararları beklemededir… İkinci sırada Suriye dosyasıyla ilgili anlaşmazlıklar yer alıyor. Özellikle 2019’da Türkiye’nin kuzeydoğu Suriye’de Kürtlere yönelik askeri operasyonu nedeniyle iki ülke arasındaki anlaşmazlıklar yeniden su yüzüne çıktı. Biliniyor ki Biden, Trump’ın Erdoğan’la “güvenli bölge” anlaşmasını “Kürtlere ihanet” olarak nitelendirmişti ve zaten genelde Türkiye yönetimine karşı tutumu pek de “dostane” değildi. Hatta beklemekte olan Halkbank dosyasının yeniden açılması ihtimali de söz konusudur. Bu yüzden Türkiye-ABD ilişkileri engebeli bir yola girebilir. Ancak yazara göre, bütün bu olası gerilimlere rağmen, Biden’ın Türkiye’nin jeopolitik önemini bilen bir lider olduğu gerçeği yadsınmamalıdır.
Buna göre Biden’ın jeopolitik dengeleri gözeten bir yerden Türkiye’nin müttefikliğinin önemine odaklanmaya devam edeceğini, fakat bunun yanı sıra Amerikalıların geleneksel “havuç-sopa” siyasetini öne çıkaracağını düşünmek gerekir. Ve Türkiye ile ilgili her dosyanın Trump’la oluğu gibi “dostane” ilişkilerle çözülemeyeceği, aksine bir sopaya dönüşeceği de söylenebilir.
Kürtlerin Biden’dan beklentileri
Arap basınında ayrıca Kürtlerin Biden’dan yana tercihlerini gizlemedikleri, dolayısıyla Trump’ın kaybetmesiyle birlikte bir rahatlama duygusu taşıdıkları konusuna da yer veriliyor. El-Akhbar’da yayımlanan bir analize göre; bu rahatlamanın altında, “Trump’ın Suriyeli Kürtleri iki kez sırtından bıçaklamasının acısı yatıyor.”[2] Birincisi Türk güçlerinin Afrin’e girmesine yeşil ışık yakılması, ikincisi ise Fırat’ın doğusuna girmesine de fırsat veren ABD’nin kısmi çekilmesidir. Analize göre çoğu Kürt siyasetçi, “Trump'ın rakibi Joe Biden'in başarısının önümüzdeki dönemde Kürtlere daha fazla destek sağlayacağı" konusunda hemfikir.
Aslında dikkate alınması gereken açıklama, Trump’ın Suriye özel Temsilcisi James Jeffrey’nin, Trump’ın kaybettiği anlaşıldığında emekli olmaya karar verip istifa ederken, “Biden da gelse ABD’nin Suriye politikasının değişmeyeceği” yönündeki söylemidir. Çünkü Fırat’ın doğusunda Türkiye ile ABD’nin askeri açıdan bir anlaşma içinde olduğuna ve Türkiye ile Suriye'nin kuzeydoğusunda var olan gerginliğin temel nedeninin PKK’lilerin varlığına dikkat çekiyor. Diyor ki, "Türkiye ile biz bu gerginliği azaltmak istiyoruz ve PKK kadrosunun Suriye'den çıktığını görmek istiyoruz.” Bu sözler esasında ABD’nin kuzeydoğu Suriye’deki Kürtlerle ilgili projesinde Türkiye ile müttefikliğe halel getirmeyecek çözüm planını yansıtıyor. Bilindiği üzere son dönemde Trump’ın ağırlık verdiği şey, Kürtlerin birliği denilen Kürt-Kürt ittifakıdır. Bu birleşme görüşmelerinde Amerikan formülü, Türkiye’nin onayladığı Kürtleri bölgede egemen kılmaya, onaylamadıklarını tasfiye etmeye dayalıdır. Daha önce bu birleşme müzakerelerinde ABD’nin “PKK’li unsurların Suriye dışına çıkarılarak tasfiye edilmesi” şartını öne sürdüğü yazıldı. Aslında PYD’nin tasfiyesi anlamına gelen bu plan, açıkçası bölgeyi “Barzanileştirme” planıdır. Bu plana şu anda ABD, Türkiye ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetiminin (IKBY) tam onayı söz konusu ve eğer kuzeydoğu Suriye’deki Kürt oluşumu bu yönde dönüştürülürse, buranın da ekleneceği bir geniş ittifak tasarlanıyor. Bu dönüşümün sağlanması halinde, ABD meseleye şuradan bakıyor: Barzanicilerin AKP ile ilişkileri iyi ve her ikisi Şam yönetimine karşıt tutumda ortaklaşıyorlar. Bu bağlamda her iki taraf hem Kürtlerin Şam’la yakınlaşmasına istemiyorlar, hem de Kürtlerin Şam hükümetine karşı muhaliflerle birlikte olmalarını arzulamaktadırlar. Bütün bunlar aynı zamanda ABD’nin de Suriye dosyasındaki temennileridir ve bu temenniler sadece Trump’ın hayallerinin ürünü de değildir. Zira Suriye’de Kürtler üzerinden bir pozisyon edinme stratejisi Obama döneminde başlamış, Trump tarafından da sürdürülmüştü. Trump gelinen noktada bu stratejiye ek olarak Türkiye’nin projedeki müttefikliğine önem atfetmiş oldu. Öyle ki, Kürt güçlerinin Türkiye’yi memnun edecek olan bir yapılanmaya itirazları olduğunda, onlara sopa göstermek için Türkiye’nin askeri operasyonlarına kapıları açtığı biliniyor. Dolayısıyla Biden’ın da aynı şeyi yapmayacağını kimse garantileyemez. Çünkü bu formül Washington’un Suriye denkleminde yer almasının sigortasıdır ve Beyaz Saray’da oturan kişinin kimliği için değil, ABD için bir can simididir. O yüzden bu konuda Biden’a çok farklı bir anlam yüklememek gerektiği açığa çıkıyor. En fazla Türkiye ile ilişkileri “arkadaşlık ilişkisi” düzeyinin dışına taşıyacağı düşünülür ancak.
Trump giderayak İran’la savaşı alevlendirir mi?
Gelelim Trump’ın giderayak neler yapabileceğine dair söylenenlere!.. Seçimi kaybetse de, Beyaz Saray’dan çıkmasına daha iki ay var ve şimdiden attığı adımlara bakarak, bu süreçte neler yapacağına dair öngörülen çeşitli senaryolar var. Birincisi, ABD Başkanı Donald Trump, Savunma Bakanı Mark T. Esper'i görevden aldı ve yerine Ulusal Terörle Mücadele Merkezi Direktörü Christopher Miller'ın geçtiğini duyurdu. Öyle hızlı ve beklenmedik bir adım oldu ki, Trump bunu Twitter hesabından duyurdu. Aslında daha önce Savunma Bakanı Esper'i görevden almaya niyetlenmişti. Yaz aylarında ABD vatandaşı George Floyd'un polis tarafından öldürülmesi sonrası ülke geneline yayılan protesto gösterileri sırasında Trump, orduyu protestoculara karşı sokağa çıkarmak istemişti, ama Esper bu karara itiraz etmişti. Ta o zaman Trump'ın Esper'i görevden almayı kafaya koyduğu, ancak gerilimin sokaklara daha fazla hâkim olacağı endişesini taşıyanların iknasıyla vazgeçtiği biliniyor. Şimdi hızlıca savunma bakanını değiştirmesi dikkat çekti.
İkinci olarak Birleşik Arap Emirlikleri'ne F-35 savaş uçakları satışını da hızlıca onayladı. İsrail’le normalleşme anlaşmasından sonra BAE’ye 23 milyar dolar değerinde gelişmiş silah satışı gerçekleşmişti. Şimdi bu satışın onayı geldi ve Trump bu konuda kongreye sadece bildirimde bulundu. Bundan dolayı kongre üyeleri arasında Trump’ın son aşamada olası bir savaşın yolunu açacağı endişesi oluştu ve buna dair ortalıkta çeşitli senaryolar dolaşmaya başladı. Öncelikle Körfez uzmanlarının Trump'ın Beyaz Saray'dan ayrılmadan önce muhaliflerine yönelik saldırılara başvurma olasılığından bahsettiği bir dönemde, ABD medyası da, İran'a karşı ani bir askeri harekât için bölgedeki Amerikalı yetkililerle temaslarının ortaya çıktığını yazdı. Buna göre Pentagon yetkilileri, Trump yönetiminin Beyaz Saray'daki son haftalarında İran'a veya diğer muhalif ülkelere karşı açık veya gizli operasyonlar gerçekleştirmesinden korktuklarını ifade etmişler.
Arap basınında yer alan haberlere göre çok sayıda gözlemci de, Ortadoğu bölgesinin istikrarına yönelik bu "çılgın ve çaresiz adımın" sonuçları konusunda uyarıyor. Filistin Bilgi Merkezinin İsrail merkezli Walla web sitesine dayandırdığı habere göre, “Trump, Biden'ın nükleer anlaşmaya geri dönmesini önlemek için İran'a bir dizi yaptırım uygulamaya hazırlanıyor. Biden’ın yönetimi devralacağı 20 Ocak’a kadar, İsrail ve Körfez ülkeleri ile koordineli olarak İran’a her hafta yaptırımlar uygulayacak.[3]
Kuveytli askeri analist Nasser Al-Duwaila ise, en kötü senaryo olarak Trump’ın İran’a savaş açacağını yazdı. Ona göre Trump’ın aldığı iki önemli karar bu senaryoya işaret ediyor. Birincisi Savunma Bakanı Esper’i görevden alması, ikincisi ise İran dosyasından sorumlu kişiyi değiştirmesi ve yeni gelen kişinin de güç kullanımına inanan aşırılık yanlısı bir Siyonist olmasıdır. [4] Ayrıca Kuveytli analist, “önümüzdeki iki hafta içinde İsrail'in İran'ın nükleer tesislerine yönelik bir saldırı başlatması ve İran'ın İsrail'i bombalayarak karşılık vermesini içeren bir senaryodan söz ediyor. Böylece Amerika'nın Körfez'deki üsler üzerinden İran'ın petrol ve gaz tesisleri ile enerji istasyonlarını hedef alarak yanıt vermesi, hedefe ulaştıktan sonra Amerika'nın operasyonların durdurulduğunu duyurması ve güçlerini geri çekmesi” planlanıyor.[5] Yazara göre bunların olması gayet mümkündür, çünkü bunun için Trump'ın kaybedecek hiçbir şeyi yok, ama Netanyahu'nun kendisini içinde bulunduğu durumdan kurtaracak ciddi bir tarihsel eyleme ihtiyacı var. İran'ın nükleer tesislerinin hedeflenmesi, Trump ve Netanyahu’nun beklentileriyle gayet uyumlu, çünkü Trump çatışmayı tutuşturacak, ama bunu söndürmek de Biden’ın haftalarını alacaktır. Yazar bu olasılık için de körfez ülkelerine bu çatışmada yer almamalarını tavsiye ediyor ve “aksi takdirde bu ateş herkesi yakar” uyarısında bulunuyor.[6] Keza Ummanlı araştırmacı Hayder bin Ali Al-Lawati de aynı konuyla ilgili “bu bir spekülasyon olabilir ama dikkat edilmelidir” uyarısını yaptı.
Bu “uçuk” senaryolar, bir nevi İsrail’in kaygısını gidermeye ve Biden’ın geri adım atmasını önlemeye yönelik olarak öngörülüyor. Aslında Trump’ın “yüzyılın projesi kapsamında İsrail lehine gerçekleştirdiği hamlelerin bütününden Biden’ın geri adım atması pek beklenmiyor. Buna elçiliğin Kudüs’e taşınması ve İsrail’le yapılan barış anlaşmaları da dâhil. Ne var ki, bundan sonra barış anlaşmasını imzalaması beklenen Arap ülkelerinin tutumlarını dondurmaları söz konusu olabilir. Keza İsrail’in Batı Şeria ve Ürdün Vadisi’ni ilhak planının uygulanması da rafa kaldırılabilir. Bu plan parlamentoda onaylanmış, ancak barış anlaşmalarına yol vermek için uygulamaya konulması ertelenmişti. Şimdi İsrail yönetimi de bunun farkında ki, Biden görevi devralana kadar ilhak planın uygulanması çağrıları yapmaya başladılar. Tahmin edilen şu; eğer Trump görevi bırakmadan ilhak planı uygulama konulursa, Biden bu konuda da geri adım atamaz ve İsrail bir aşama daha ilerlemiş olur. Aksi olursa Biden’ın, Filistinlileri düşmanlıkta birleştirdiği İsrail’in işgal planını askıya alması bekleniyor.
Ortadoğu’da esen ABD rüzgârları şimdilik böyle… Okyanus ötesi bir kıtadan esmeye ve bölgeyi bu şekilde etkisi altına almaya devam ettiği sürece bölge için kötü senaryolar yazılmaya devam edilir. Neler olacağını bekleyip göreceğiz.
[1] https://arabi21.com/story/1311312/%D9%85%D8%A7-%D8%AA%D8%A3%D8%AB%D9%8A%D8%B1-%D8%A7%D9%84%D8%A7%D9%86%D8%AA%D8%AE%D8%A7%D8%A8%D8%A7%D8%AA-%D8%A7%D9%84%D8%A3%D9%85%D8%B1%D9%8A%D9%83%D9%8A%D8%A9-%D8%B9%D9%84%D9%89-%D8%AA%D8%B1%D9%83%D9%8A%D8%A7-%D8%A8%D8%A7%D9%8A%D8%AF%D9%86-%D8%A3%D9%85-%D8%AA%D8%B1%D8%A7%D9%85%D8%A8
[2] https://al-akhbar.com/Syria/296074
[3] https://twitter.com/PalinfoAr/status/1325567556107841536?ref_src=twsrc%5Etfw%7Ctwcamp%5Etweetembed%7Ctwterm%5E1325567556107841536%7Ctwgr%5Eshare_3&ref_url=https%3A%2F%2Fhadfnews.ps%2Fpost%2F74624%2FD985D8AED8AAD8B5D988D986-D988D985D8BAD8B1D8AFD988D986-D98AD8AAD988D982D8B9D988D986-D8B4D986-D8A5D8AFD8A7D8B1D8A9-D8AAD8B1D8A7D985D8A8-D984D8B9D985D984-D8B9D8B3D983D8B1D98A-D8B6D8AF-D8A5D98AD8B1D8A7D986
[4] https://twitter.com/nasser_duwailah/status/1325934569179275266?ref_src=twsrc%5Etfw%7Ctwcamp%5Etweetembed%7Ctwterm%5E1325934569179275266%7Ctwgr%5E&ref_url=https%3A%2F%2Fhadfnews.ps%2Fpost%2F74624%2FD985D8AED8AAD8B5D988D986-D988D985D8BAD8B1D8AFD988D986-D98AD8AAD988D982D8B9D988D986-D8B4D986-D8A5D8AFD8A7D8B1D8A9-D8AAD8B1D8A7D985D8A8-D984D8B9D985D984-D8B9D8B3D983D8B1D98A-D8B6D8AF-D8A5D98AD8B1D8A7D986
[5] https://twitter.com/nasser_duwailah/status/1325939178169913346?ref_src=twsrc%5Etfw%7Ctwcamp%5Etweetembed%7Ctwterm%5E1325939178169913346%7Ctwgr%5E&ref_url=https%3A%2F%2Fhadfnews.ps%2Fpost%2F74624%2FD985D8AED8AAD8B5D988D986-D988D985D8BAD8B1D8AFD988D986-D98AD8AAD988D982D8B9D988D986-D8B4D986-D8A5D8AFD8A7D8B1D8A9-D8AAD8B1D8A7D985D8A8-D984D8B9D985D984-D8B9D8B3D983D8B1D98A-D8B6D8AF-D8A5D98AD8B1D8A7D986
[6] https://twitter.com/nasser_duwailah/status/1325935803512606723?ref_src=twsrc%5Etfw%7Ctwcamp%5Etweetembed%7Ctwterm%5E1325935803512606723%7Ctwgr%5E&ref_url=https%3A%2F%2Fhadfnews.ps%2Fpost%2F74624%2FD985D8AED8AAD8B5D988D986-D988D985D8BAD8B1D8AFD988D986-D98AD8AAD988D982D8B9D988D986-D8B4D986-D8A5D8AFD8A7D8B1D8A9-D8AAD8B1D8A7D985D8A8-D984D8B9D985D984-D8B9D8B3D983D8B1D98A-D8B6D8AF-D8A5D98AD8B1D8A7D986
Artı Gerçek / 13.11.20