Sinbo direnişimiz ve gösterdikleri

Ücretsiz izin saldırısını ise bir fabrikada geri püskürttük, şimdi sırada sınıfa yönelik saldırılara karşı birleşik mücadele örgütleme sorumluluğumuz var. Emekten yana olan herkesi bu konuda bir kez daha sorumlu davranmaya çağırıyoruz.

  • Haber
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 19 Ocak 2021
  • 12:40

11 Eylül 2020'de 6 üyemiz ücretsiz izne çıkarılarak sendikal faaliyetimiz engellenmeye çalışılmıştı. Faaliyetimizin engellenme çabası bu tarihin de öncesine dayanmakta ve hali hazırda bir grup üyemizin işe iade davaları sürmektedir.

17 Nisan'da çıkarılan 7244 nolu yasa ile işten çıkarmak sözde yasaklandı! “Sözde” diyoruz çünkü iş yasasının 25/2 maddesi ile hemen her işkolunda işten çıkarmalar devam ediyor. “Sözde” diyoruz çünkü, patronlar özellikle de çalışma koşullarına karşı ses çıkaran ve hakkını arayan işçileri sindirmek amacıyla ücretsiz izin sopasını kullanıyor. Hem de oldukça keyfi bir tutumla! “Yetkililer” tarafından ise ne bir denetleme, sorgulama ne de bir hesap sorma girişimi var! Ki onlardan bu da beklenemez... AKP-MHP iktidarı bu yasayı patronlara altın tepside bir nimet olarak sundu. Patronlar da paşa paşa kullanmaya devam ediyor. Sinbo'da da durum böyleydi, ta ki sendikamız karşılarına dikilene kadar!

Ücretsiz izin saldırısıyla karşılaştığımız 11 Eylül'den itibaren basın açıklamaları, bildiri dağıtımları, çeşitli eylem ve etkinliklerle “Ücretsiz izin hak değil, hak gaspıdır!” şiarını öne çıkararak adeta mücadele kampanyası yürütmeye başladık. Mücadelemizi Sinbo ile sınırlandırmayıp, çevre fabrikalara, işçi geçiş güzergâhlarına, işçi servis noktalarına ve emekçi mahallelere kadar sesimizi duyurduk. Bildiri dağıtımları, duvar yazılamaları ve duvar gazeteleri kullandık. Bu saldırının Sinbo ile sınırlı olmayacağı aşikârdı, kezâ hemen ardından FZK Mühendislik'te, Systemair HSK'da, Migros'ta, PTT'de ve adını sayamadığımız bir dizi işyerinde olan da buydu. Ücretsiz izin, özellikle de sendikalaşan işçilere karşı bir sopa olarak kullanılmaya başlandı. Saldırının bütünlüklü ve topyekûn yönüne dikkat çekerek mücadelenin de bütünlüklü ve topyekûn olması gerektiğini söz ve eylemlerimizle defalarca vurguladık. Vurgulamaya da devam ediyoruz.

İki ay olarak gerçekleştirilen ücretsiz izin saldırısı iki ay daha uzatılınca, mücadelemizi fabrika önünde direniş çadırına çevirdik. Netaş Grevi'mizin 34. yıldönümü olan 18 Kasım 2020'de Haramidere'nin haramzadelerine karşı direniş bayrağımızı dalgalandırdık! “Ücretsiz izin kaldırılsın!” ile “Güvenceli ve sendikalı çalışmak istiyoruz!” şiarlarımızı birleştirdik. Çünkü ücretsiz izin hem çalışma güvencesini ortadan kaldırıyor ve hem de sendikalaşmanın önünde engel oluşturuyordu. 7244 nolu yasanın derhal kaldırılması gibi siyasal bir talebi de öne çıkarmamızın nedeni, işçi sınıfı mücadelesinin ekonomik talepler ile sınırlı kalmayıp, siyasal ve sınıfsal bir talep etrafında mücadele etmesi gerektiği bakışımızdır. Tarihsel deneyimler, salt ekonomik mücadelenin yalnızca geçici “kazanıma” götürebildiği ve bunun da toplam sınıf bilinci açısından ciddi sorunlar yarattığını gösteriyor.

*

- İşçi sınıfımızın mücadele tarihinde birleşik mücadelenin anlam ve önemini bilen sendikamız, sınıf mücadelesini gerileten dar grupçuluğa karşı da mücadele etti ve etmeye de devam ediyor. Bunun ürünü olarak da direniş çadırımızı tüm ilerici kurumlara, sendikalara, milletvekillerine, devrimci basına ve emekten yana olan herkese açık tutmuştur.

 

- “Direnişler işçi sınıfının okuludur!” bilinciyle hareket edip çadırımızı adeta okula çevirdik. 31 günlük direnişimize 11 Direniş Okulu sığdırdık. Devrimci sınıf sendikacılığından 15-16 Haziranlara, sınıfımıza yönelik “yasal” saldırılardan pandemi sürecinde yapılması gerekenlere, kadın sorunundan kadın işçi mücadelelerine, asgari ücretten Greif İşgali'ne kadar bir dizi konuyu işledik. Direniş Okulları'mıza emek harcayan sırasıyla; Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu – BDSP Temsilcisi, İşçi Emekçi Kadın Komisyonları – İEKK Temsilcisi, Çağdaş Hukukçular Derneği – ÇHD İstanbul Şube Başkanı Av. Gökmen YEŞİL, Yazar Temel DEMİRER, İSİG Meclisi İstanbul Sözcüsü Murat ÇAKIR, Yazar Dr. Sibel ÖZBUDUN, Devrimci Tekstil İşçileri Sendikası – DEV TEKSTİL İstanbul Temsilcisi, ÇHD Üyesi Av. Seher ERİŞ, Türk Tabipleri Birliği – TTB Merkez Konsey Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı ve Greif Direnişçileri Orhan PURHAN ile Coşkun ALSAÇ'a sergilemiş oldukları özveri ve sınıf dayanışmalarından kaynaklı teşekkürü borç biliriz. Her biri de direniş alanımızın okul olduğu bilinciyle hareket etmiş ve büyük bir özveri göstermişlerdir.

- Direniş Okulları'mızın her bir konusu sınıf bilincini daha da geliştirecek ve sınıfsal bakışı güçlendirecek şekilde kurgulanıyordu. Bunun kattıklarını direnişçi üyelerimiz üzerinden görmek mümkündür. 1 ay gibi kısa bir zaman içerisinde mücadeleye bakış açısı, toplumsal ve siyasal konulara dair yapılan yorumlarda muazzam bir ilerleme olduğu röportaj ve konuşmalardan açıkça yansıyor.

- “Ücretsiz izin patronun yasal hakkı, biz bir şey yapamayız” gibi oldukça gerici bir söylemle işçilerin karşısına dikilen sendika ağaları ve bürokratları, işçilerin verili bilincine yaslanarak, hiçbir şey yapmamanın teorisini üretiyorlar ya da yapacaklarsa da yasalara, kurumlara vs. bel bağlayıp icazet alarak yapıyorlar. Biz, Direniş Okulları’mız ile o bilinci ilerlettik. Fiili ve meşru mücadele anlayışımızın ürünü olarak, yasalara takılmadan (çünkü onlar patronlar için çıkarılıyor) her türlü yol ve yönteme başvurduk. Söz, yetki ve kararın işçilerde olması gerektiği bilinci ile her günümüzü direnişçi üyelerimiz ve diğer Sinbo işçisi üyelerimizle planladık. Sendikalaşma faaliyetimizin başından beri var olan fabrika komitemiz ile bu süreci ördük. Bu şekilde ortaya çıkış amacımız olan söz, yetki ve karar hakkının işçilerde olduğu bir anlayışla hareket ettik. Bu ise bizi kazanıma götüren en önemli halka oldu. Çünkü bu anlayış işçileri hem sürecin hem de sınıf mücadelesinin öznesi yaptı.

- Direnişlerin en önemli yanlarından biri ise sınıf dayanışmasıdır. 31 gün boyunca bu noktada hiç yalnız kalmadık. Sınıf dostlarımız, işçiler, emekçiler ve devrimci kurumlarla her günümüz dolu dolu geçti. O kadar yoğundu ki nasıl akşam olduğunun farkına dahi varılmıyordu. Özel olarak değinmek gerekir - ki 31 gün boyunca sabahtan akşama hep yanımızdalardı - Devrimci Tekstil İşçileri Sendikası direniş alanından hiç ayrılmadı. Yine hemen her gün Devrimci Gençlik Birliği bizimleydi. İnşaat İşçileri Sendikası ve market işçileri de direnişimiz boyunca yalnız bırakmadılar. Gençlik örgütleri de kitlesel ziyaret düzenleyerek destek oldular. Dayanışmanın bir diğer ayağı da ekonomik bunalımın arttığı şu günlerde maddi desteğin eksik olmamasıydı. Direnişle dayanışma kartları hazırladık. Birçok kentten ve yurtdışından direnişimize destekler geldi. Başta üyemiz metal işçileri olmak üzere bir dizi işçiden destek aldık. Özellikle de yurtdışından İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği Platformu – BİR KAR direniş boyunca desteğini hiç esirgemedi.

 

- Sadece direnişle dayanışma değil direnişler arası dayanışmanın da iyi bir örneği oldu Sinbo Direnişi'miz. Atlasjet emekçilerini, Göztepe'de direniş çadırlarında ziyaret ettik. Topkapı'ya Uzel Makina işçilerini ziyarete gittik. Gebze'ye Systemair HSK işçilerine ziyaret planladığımız hafta HSK işçileri çadırlarını kaldırmışlardı. İstanbul'daki eylemlerine katıldık. KT LOGO işçilerinin çadırına ziyaret gerçekleştirdik. PTT işçilerini direniş alanlarında ziyaret ettik. PTT işçileri de Migros işçileri ile birlikte bizi direniş çadırımızda ziyaret ettiler. Ayrıca Gebze'de gözaltına alınan metal işçileri için Kadıöy'de gerçekleştirilen basın açıklamasına katıldık. Böylece Sinbo Direnişi'miz sınıf dayanışmasının ve birleşik mücadelenin pratik bir örneğini de sergilemiş oldu.

- Sınıf dayanışması demişken atlanmaması gereken önemli bir konu da işçilerin, emekçilerin sesi olduklarını iddia eden bazı kesimlerin bilinçlice dayanışmadan kaçınma pratiğidir! Doğrudan patronların kanalı olan Fox bile direnişi duyurmak için çadırda haber yapmış, halkın ve emekçilerin sesi olduğunu iddia eden Cumhuriyet, Sözcü, Halk Tv, Tele 1 gibileri ise bir kez olsun direnişin varlığından dahi bahsetmemiştir. Hem de aynı günlerde bir dizi direniş haberleri yayınlarken! Ardından, “metal işçisinin sesi”, “metal işçilerinin sesi” olduğunu iddia edenler var! Metal işçisi olan Sinbo direnişçilerini görmezden gelerek nasıl “ses” olduklarını kanıtlamış oldular. Ayrıca devrimci olduklarını iddia eden DİSK ve başkanı Arzu Çerkezoğlu da bu mezhepçiliğe ortak oldu. DİSK yönetimi, sınıfımızın mücadelesine de mücadele tarihine de yabancılaşmış ve sınıf dayanışması gibi bir kaygısının olmadığını bir kez daha göstermiştir.

- Direnişimizin geniş kitleler tarafından görünürlülüğü ise basın ve milletvekilleri aracılığıyla oluşturuldu. Özellikle de ilerici devrimci basın oldukça ilgiliydi ve katkılar sundu. Ancak birkaç tanesinin ismini doğrudan vermek gerekir. Metal İşçileri Birliği’nin direniş boyunca sesimizin işkolumuzdaki diğer işçilere ulaşmasında önemli bir rolü oldu. Kızıl Bayrak, direnişimizi gün gün duyurdu. Artı Tv ve Mezopotamya Ajansı sık sık haberlerinde yer verdi ve sürekli iletişimde oldu. Mecliste ise HDP İzmir Mv. Serpil Kemalbay ile CHP İstanbul Mv. Sibel Özdemir kürsü konuşmalarında Sinbo'yu gündemleştirdirler. Soru önergeleriyle de HDP Antalya Mv. Kemal Bülbül, Adana Mv. Tülay Hatimoğulları Oruç, Iğdır Mv. Habip Eksik, Batman Mv. Ayşe Acar Başaran sesimizi duyurdular. Ayrıca Ayşe Acar Başaran direniş çadırımızı da ziyaret etti. Sanatçı ve aydınlar tarafından da direnişimiz desteklendi. Orhan Aydın sosyal medya hesabından sık sık paylaşım yaparken, Cezmi Ersöz, Erdal Bayrakoğlu ve Pınar Aydınlar destek videoları yayınlayarak destek oldular. Pınar Aydınlar Direniş Çadırı'mızda gerçekleştirdiğimiz 25 Kasım etkinliğimize de katıldı. Ayrıca bir üyemizin Sinbo Direnişimize yazdığı marşı da seslendirecek. Direnişimizde edindiğimiz önemli bir deneyimi de ayrıca belirtmek isteriz. Sinbo Direnişi Basın Komitesi kurarak sesimizi daha sistematik olarak basın, aydın, yazar, sanatçı ve milletvekillerine ulaştırmıştık.

- “Direnişimiz, işçi sınıfımız için bir kürsüdür, eylem ve etkinlik alanıdır” dedik ve gerçekleştirdiğimiz bir işçi forumu ile bunu göstermiş de olduk. “Pandemi sürecinde işçi sınıfına yönelik saldırılar ve ne yapmalı?” başlıklı forumumuzu önlem alınmayarak koronavirüsle baş başa bırakılan sağlık emekçilerimize adadık. Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü 25 Kasım'da da bir etkinlik düzenledik. 25 Kasım'ın sınıfsal yönünü vurguladığımız etkinliğimiz ile “kadın-erkek elele örgütlü mücadeleye” bakışımızı yansıttık. Ayrıca 25 Kasım'da da yapacaklarımızı Sinbo önü ile sınırlamayıp, merkezi olarak Kadıköy'de gerçekleştirilen eyleme katıldık.

- Genel hatlarıyla direnişimizi anlatmışken kadın işçilerin kararlılığını özel olarak belirtmek gerekir ki direnişi omuzlayanlar onlardı! Direnişi sonuna kadar götüren, aynı zamanda her türlü baskıya ve gericiliğe karşı da direnen üyelerimiz, kadın işçilerin kararlı olduklarında hiçbir engelin onların önünde duramayacağını göstermiş oldular. Kadınlar üzerindeki çifte sömürünün, baskının, mobbingin ve ikincil cins konumun yıkılabilmesi için direnmek gerekiyor. Direnmenin özgürleştirdiğini, üyelerimize bakıp görmek mümkündür.

- Direnişimiz, 18 Aralık'ta nihayetinde kazanımla sonuçlandı. Üyelerimiz, ücretsiz izinden kaynaklı oluşan hak kayıpları da giderilerek işbaşı yaptırıldı. “Direne direne kazandık, mücadelemiz devam edecek” demiş ve direnişin kazanımı ardından da mücadelemizin süreceğini duyurmuştuk. 31 gün boyunca bizi yalnız bırakmayan tüm dostlarımızla sendikamızda bir buluşma gerçekleştirdik. Buluşmanın ardından da “Topyekûn saldırılara karşı topyekûn mücadeleye... Sinbo başlangıç, mücadeleye devam!” şiarlı bir canlı yayın etkinliği gerçekleştirip birleşik mücadele çağrısında bulunduk.

*

Son olarak; işçi sınıfı mücadelesinde kazanıma götüren yolun sadece ekonomik değil, siyasal ve sınıfsal bir bakışla, fiili-meşru mücadele yöntemleriyle direnmekten geçtiğini tekrar belirtelim. Sinbo’da yaşananlar bunun doğrulaması oldu. Üyelerimizin işbaşı yapmasıyla ilk kavgayı kazandık. Sinbo’ya dair sırada Toplu İş Sözleşmesi’ni imzalamak var.

Ücretsiz izin saldırısını ise bir fabrikada geri püskürttük, şimdi sırada sınıfa yönelik saldırılara karşı birleşik mücadele örgütleme sorumluluğumuz var. Emekten yana olan herkesi bu konuda bir kez daha sorumlu davranmaya çağırıyoruz.

Metal Fırtına'nın meyvesi olan, sendikal bürokrasi ve MESS'e karşı ayağa kalkan metal işçilerinin direnişinin bir sonucu olarak ortaya çıkan sendikamız, devrimci sınıf sendikacılığı ilkelerine sıkı sıkıya bağlı kalmaya devam edecektir. Sinbo Direnişimiz, MESS ile girilen yeni bir Grup TİS sürecine de ışık tutuyor ve kazanımın yolunu gösteriyor.

Metal Fırtına ruhu, Sinbo pratiğiyle mücadele alanlarında buluşmak ve kazanmak dileğiyle...

Sinbo'da direndik, direne direne kazandık!

Ücretsiz izin kaldırılsın, 7244 nolu yasa derhal iptal edilsin!

Sinbo'da kazandık, Sinbo'larda kazanacağız!

Tüm Otomotiv Ve Metal İşçileri Sendikası – TOMİS

18.01.2021